30 Aralık 2015 Çarşamba

Reis-i Cumhur'un Dest-i İzdivacı ya da Tükenen Müslümanlığımız



           Geçtiğimiz günlerde bir kadın twitter hesabından yaptığı bir paylaşımla ortalığı ayağa kaldırdı. Paylaşım  aynen “Reis-i Cumhurumuz uygun görürse onun zevcesi olabilirim. Sahabe hazretleri de cihat eden Peygamber efendimize zevcelerini ikram etmişlerdir”  ifadelerini  içeriyordu. Devam eden paylaşımlarda da bunun bir sapıklık olmadığı ve bir ikram olduğu belirtiliyor hatta daha da ileri giderek bu yönde eleştiri yapanları cahillikle ve kitap okumamakla suçluyordu.

            Paylaşımı görünce açık yüreklilikle söyleyeyim ki şaşırtıcı gelmedi. Çünkü AKP tavanında ve  tabanında daha önce de bu şekilde haddi aşan , kastı aşan belki bilerek yapılan oldukça çok paylaşıma tanık olduk.

ERDOĞAN’ı Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ilan edenden , Allah’ın sıfatları ile donatıldığını iddia edenlere , Peygamber (S.A.V.) de kibir olmasına rağmen kendilerinde kibir olmadığını iddia edenlere, makara yapanlara kadar itikadi anlamda sıkıntılı pek çok laf edildiği gibi ;

            “Erdoğan’ı gördükçe aşık oldum. Böyle bir ilahi aşk ancak iki erkek arasında olabiliyor”

            “Erdoğan’ı ısırırım , yalarım.”

diyenleri mi istersiniz.

            “AKP’li olmak Erdoğan’a nikahla bağlanmaktır” diyeni mi ararsınız

            Erdoğan'ı gördüm mü, kollarındaymışım gibi içim eriyor, bir tuhaf oluyorum, kocamda bu hissi bulamıyorum” *

diyeni mi ararsınız.

            En son sosyal medyaya düşende da yazımıza konu olan açıklama…

            Bu tür açıklamaların hangi saikle yapıldığını  bilemiyoruz ama hangi saikle yapılırsa yapılsın ortada bir ahlaksızlık var. İslam Dininin Peygamberi (S.A.V.) ve O’nun ashabına iftira var. 

Ahlak , namus… vs konularda savunulan  değer yargısı olarak en hassas oldukları iddiasında olan ve bu açıdan diğer gruplara tepeden bakan İslamcıların içerisinden mütemadiyen bu tür rezillik içeren açıklamaların yapılması gerçekten dikkat çekici. Diğer Müslüman gruplarda (başka rezilliklere rağmen) bu tür olayların olmaması İslamcıların beslendiği kaynakta bir sıkıntı olduğunu gözönüne seriyor.

Daha ilginci bu tür davranışlara karşı hiçbirşey olmamış gibi sessizliğe bürünülmesi ya da savunma mekanizmaları geliştirilmesi. Bu durum Müslümanlar için bu tür davranışlardan daha alçaltıcı ve daha alçakça bir yaklaşım. 

            Sürekli bir komplo teorisi havası. Sürekli bir varlığı muğlak ya da meçhul  3.kişi ya da gruplara suç atmalar. İnsan ister istemez sormak zorunda hissediyor. Varlığı muğlak/meçhul bu 3.kişilerin Sancaktepe gibi kıytırık bir ilçe belediyesinin bilmem ne servisinde çalışan evli ve çocuklu kendi halinde bir memureyi hedef almasının sebeb-i hikmeti nedir?

            Bu sorunun makul ve mantıklı bir cevabı görünmüyor.

            “Reis-i Cumhurumuz uygun görürse onun zevcesi olabilirim. Sahabe hazretleri de cihat eden Peygamber efendimize zevcelerini ikram etmişlerdir.”  Paylaşımının yapılmasının  üzerinden yaklaşık 1 hafta geçmiş olmasına rağmen ortada Cumhuriyet Savcılığına yapılmış bir şikayet , bir müracaat yok. Ayrıca hesabın heklendiğine dair bir müracaatta yok.  

            Daha garibi “Reis-i cumhurumuz uygun görürse zevcesi olabilirim” diyen bayanın twitter hesabı 1 ay önce heklendiği bilgisi (iddiası) yukarıdaki açıklamadan sonra Sancaktepe Belediye Başkanı tarafından sosyal medyada yapılan bir açıklama ile duyuruluyor. Belediye Başkanının başka işi yok anlaşılan çalışanlarının sosyal medya hesabının heklenip heklenmediğini takip ediyor. Bu bayan niçin  kendisi çıkıp durum bundan bundan ibarettir diye açıklamıyor? İftiraya kurban gittiğini niçin tüm dünyaya ilan etmiyor? Namusuna , iffetine dil uzatıldığını ve mağdur olduğunu niçin gözümüze sokmuyor? Bir kadın böylesi bir iftiraya maruz kaldığında ve haklı olduğunda bağırmayıpta ne zaman bağıracak? Niçin bağırmıyor?

Hadi kendisi bağırmıyor bu kadının -çocukları küçük diyelim-  eşi , kardeşleri , babası niçin çıkıp açıkça “twitter hesabı 1 ay önce heklendi bu yazılanlar eşim/kızım/kardeşim tarafından yazılmamıştır , bununla ilgili hukuki yollara başvurduk/başvuracağız demiyorlar? Onlar niçin susuyor?

            Namusa , iffete dil uzatıldığında bağırma , sesini yükseltme sorumluluğu bu kadından ya da yakınlarından önce AKP’li Sancaktepe Belediye Başkanı ve Sümeyye Erdoğan’ın Kadem Vakfına mı düşüyor?

           

            Siyasi söylemleri , ideolojileri bir tarafa bırakıp etrafımıza baktığımızda görünen şu ki ; Değerlerimiz tükeniyor , dakika dakika , saniye saniye erozyana uğruyor hem de bu değerleri savunduğu iddiasında olan insanlar eliyle. Bu insanlar sözleriyle , eylemleriyle tüm manevi değerlerimizi çürütmüş durumda ve kalanını da çürütmeye devam ediyor.

            Yalçın KÜÇÜK ,duruş , fikir , dünyaya bakış olarak , hazettiğim bir insan değildir. 2000’li yılların başında yazdığı kitaplardan birinde (yanılmıyorsam Şebeke) “tüm dünyanın sosyalizme doğru eğildiği bir dönemde  Türkiye’de İşçi Partisine doğru eğilmiş ve Türkiye İşçi Partisi meclise girmeyi başarmıştı. 1967 yılından sonra Türkiye İşçi Partisi kendi içinden çıkanlar tarafından yıkılıp darmadağın edildi. Bugün aynı şekilde İslam’da Türkiye’deki İslamist Parti (İslamist partiden kastı AKP’dir. ) tarafından perişan edilecek” yazıyordu.

            Zavallı biz ,

Zavallı Müslümanlar…

Bu gidişi görememişiz…

Biri yaklaşık 350 yıl önce "Benzeme benzet" mi demişti meaminine...


                                                                                                            Mehmet BUĞRA



*Bu konuda ilgili gazeteci bayanın ,bu yönde bir açıklaması olmadığı gerekçesiyle , hukuki yollara başvurduğu bilgisi medyada yeralmaktadır.