1992 yılı
Haziranında Ülkücü Hareket büyük bir kırılma ile ikiye bölünmüştü. Bölünmenin
üzerine pek çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Ama bölünmenin gerçek sebepleri
hiçbir zaman bilimsel bir araştırmaya konu edilmedi. Felsefi ve sosyolojik
açıdan olaya yaklaşılmadı. Bundan sonra da araştırılacağını sanmıyoruz.
Bu bölünme karşısında da ülkücüler
klasik duygusal tavırlarını sergileyip ilk akla gelen sebeplerle diğer grubu
suçlayarak olayı kapattılar. Bir taraf diğer tarafı davadan uzaklaşmakla
suçladı diğer tarafta berikini kendilerine (para alınması da dahil iddialarla)
ihanetle suçladı. Bu suçlamalar hiçbir zaman bitmedi ve bitmeyecek gibi de
görünüyor.
Bundan yaklaşık 8 yıl önce Ülkücü Hareketi karlı boranlı
günler bekliyor diye yazmış ve biran önce tedbir alınması gerektiğini
belirtmiştik.
Karlı bir Mart günü Ülkücü hareketin üzerine
ilk kar yağdı ve o kar yağmaya devam ediyor
hem de tipi şeklinde. MHP cenahı da 1996 Nisanında kar yağışının ufak
ufak başladığını ve tipinin şimdilerde sertleşmekte olduğunu yeni yeni anlamaya
başlıyor. Ancak ufuktaki fırtınayı göremediği için bunu ufak düzenlemelerle ya
da bir genel başkan değişikliği ile aşabileceğini sanıyor.
1992 den bugüne geçen sürede hem her iki
tarafın birbiriyle muhabbeti azaldı hem de çok farklı bir zihniyet ve donanımla
alttan gelen nesiller sebebiyle aradaki mesafe açıldı. İki yapıyı birbirine
bağlayan ortak geçmiş ile 1980 öncesi yapılan mücadele ve bu mücadelenin aktif unsurları olan insanlar
arasındaki dostluk gerek zamanın erozyonu gerekse bu kuşağın sağa-sola
savrulması ve nihayetinde bir kısmının ebediyete intikal etmesi (TÜRKEŞ ve
YAZICIOĞLU gibi) nedeniyle eski gücünde değil. Dahası bu bağ her geçen gün
zayıflamakta. Her iki teşkilatta da görev almış kişilerin ya da MHP’den ayrılıp
BBP’yi kuran neslin tükenmesiyle bu bağ da tükenecek ve bu iki yapı fiziken
olsa bile fikren bir araya bir daha gelemeyecek.
Birileri 1992’de MHP’den kopan grubu
hain olarak yaftalamaya devam etse de bu ayrılış bizim gözümüzde bir anlamda
çemberi kırmak ve Ülkücü Harekete hayat alanı açmaktı. Ne yazık ki BBP’yi
kuranlar istedikleri hayat alanını açamadılar. 2009’dan sonra da –özellikle
AKP’nin de gayretiyle- dağıldılar.
Bugün BBP içindeki mevcut durum Kösedağ
yenilgisinden (1243) sonra Anadolu coğrafyası adeta. Ankara’da o dönemin
Selçuklu başkenti Konya’ya benziyor. Genel Merkez kendinden başka kimseye söz
geçiremeyen son Anadolu Selçuklu sultanları gibi. Her tarafta yarı bağımsız teşkilatlar. Kimin
ne yaptığı , ne istediği , nereye gittiği belli değil…
Bir Osmanlı çıkar mı? Buradan bakınca pek
mümkün görünmüyor. Osmanlının çıkmasına sebep olan dinamiklerde mevcut değil.
...
...
Roma imparatorluğu dünyanın gördüğü en
büyük devletlerden biriydi. İngiltere’nin kuzeyinden İran içlerine ve Basra
Körfezine , Kırım yarımadası ve Ukraynadan Habeşistan dahil tüm kuzey Afrikayı
(İspanya , Fransa , Almanya’nın bir bölümü , Belçika , Hollanda dahil) içine
alıyordu. Bunun yanında bilim , sanat ve kültürde gelişmişti. Tüm batıda egemen
olan Hukuk kaynağını Roma Hukukundan alır. Bilim dili Latince Roma
imparatorluğu sayesinde vardır. İmparatorluğun tek resmi dili Latince idi.
Her ne ise gün geldi ikiye bölündü.
Tarih milattan sonra 395 yılını gösteriyordu. Balkanlar ve Mısır’ın batısından
geçen bir hattın Batısı başkent Roma Olmak üzere Batı Roma İmparatorluğu doğusu ise Başkent
İstanbul olmak üzere Doğu Roma İmparatorluğu adını aldı. Artık Batıda ve Doğuda
iki ayrı imparator vardı. Bir süre aralarında problem çıkmasa ve zaman zaman
birbirlerine yardımlarda bulunsalar da zaman içerisinde birbirinden uzaklaştılar.
Bununla birlikte Batı Roma İmparatorluğu
bölünmeden 81 yıl sonra yıkıldı. Yerine Germen krallıkları ve küçük
devletcikler aldı. Batı Romanın yıkılması tarihçiler tarafından Antik çağın
sonu ve Orta çağın başlangıcı olarak kabul edilir. Ortaçağ 1453 te İstanbul’un
fethine kadar devam etti.
Bu dönemin özelliği merkezi
imparatorlukların yıkılışı ile ulusal monarşilerin ortaya çıkmasıdır. Ulusal
monarşiler oluşuncaya kadar geçen sürede feodalite egemen olmuş ve ulusal monarşilerin
oluşmasından sonrada kısmen şekil değiştirerek feodalizm devam etmiştir.
Feodalizm toplumsal , siyasal ve ekonomik bir örgütleniş biçimidir.
Burada asıl amacımız feodalizmi anlatmak
değildir. Merkezi imparatorluğun dağılması sonucu ortaya çıkan yapıyı hayal
etmenizi sağlamaktır. Merkezde olmayan ya da sözgeçirilemeyen bir güç ve
yöresel bazda egemenlik kullanan beyler, derebeyleri. Kısaca şehir
devletcikleri. Dışarıdan bakılınca tek ve büyük bir devlet varmış gibi görünse
de yakından bakılınca kendini devlet gören ve sınırlı da olsa devlet gücünü keyfince
kullanan , zaman zaman merkezin sözgeçiremediği onlarca farklı yapı.
Doğu Roma İmparatorluğu ise ilerleyen
zamanda Bizans İmparatorluğu adını aldı. Bir ara Roma’yı da elegeçirmişse de
hiçbir zaman Roma İmparatorluğunun gücüne erişemedi. Maddi olarak güçlü ve
zengin olması sebebiyle Batı Roma’dan daha uzun süre dayandı. Batı ve kuzeyden
Germen , Hun , Bulgar , Kuman ve Peçenek , güneyden Arap ve doğudan Türk
Selçuklu akınları sebebiyle sürekli daraldı ve neticede 1453’te Fatih Sultan
Mehmet’e teslim oldu. Teslim olmadan
önce gücünü ve kudretini yitirmiş hukuken olmasa da fiilen derebeyliklere
bölünmüştü. 4.Haçlı Seferi sırasında İstanbul üzerinden giderek Kudüs’ü
elegeçirmek için yola çıkan Latinler 1204 yılında İstanbul’a geldiklerinden
ülkenin halini ve güçsüzlüğünü görerek istanbul’u elegeçirmiş ve kendi
saltanatlarını kurmuşlardı. Sadece savaşçı birliklerden oluşan ve hiçbir
toplumsal (etnik ve dini) tabanı bulunmayan Latinler hem merkezi elegeçirmişler
hem de 57 yıl boyunca ülkeyi (bir kısmını diğer kısımlar feodal beylerin
elindedir) yönetmişledir. Bu 57 yıl
boyunca hiçbir feodal beylik başkenti işgalden kurtarma ya da Latinlerle
savaşma girişiminde bulunmamış ve sadece kendi bölgelerini büyütme ve kendi
güçlerini artırma ve daha da zengin olma yolunu tercih etmişlerdir.
Bizansın son dönemi adeta feodaller
arasında önde olma şeklinde gerçekleşmiştir. Mesela 1204 yılında Latin işgali
esnasında İstanbul’dan ayrılan Komnenelerden Alexis Trabzona kaçmış ve orada
yönetimi ele geçirerek Trabzon Rum İmparatorluğunu kurmuş ve “Roma İmparatoru”
ünvanıyla taç giymiştir. İlerleyen
dönemde Bizans’ın elindeki Sinop ve Ereğli gibi bölgeleri elegeçirmiş daha
sonra geri çekilmiştir. Uzun süre Bizans ile Trabzon arasında bu mücadele devam
etmiştir. Aynı dönemde bir de İznik’te imparatorluk vardır. Bunun yanında bir
de Epir bölgesinde Epir Despotluğu. Bu 4 devleti yönetenlerde kendini Roma
İmparatoru olarak görüyor ve bu ünvanı kullanıyordu. Bu devletlerden İznik’te
bulunan İmparatorluk 1264’ te İstanbul’u elegeçirerek Bizans
İmparatoruluğunu yeniden canlandırdı.
Fetret devri Osmanlı Devleti de buna
örnektir. Her bir şehzade kendini sultan ilan ederken bu parçalı yapıdan
faydalanan bazı yerel beylerde kafalarına göre takılıyorlardı. Çelebi Mehmet
tüm rakiplerini yenip yerel beylere de hakimiyetini kabul ettirerek Osmanlı
Devletini yeniden toparladı.
...
...
Yukarıda BBP’ye ilişkin durum tespitini
yapmıştık. MHP’de üç aşağı beş yukarı aynı durumda. Özellikle 1 Kasım seçimleri
sonrası yaşanan gelişmeler MHP’de fetret devrinin başlamak üzere olduğunu haber
veriyor.
Her ne kadar MHP , BBP’ye oranla çok daha bütüncül bir yapı gibi görünmekte ise de mevcut durumda yekpare ve homojen bir
yapıdan sözetmek mümkün değildir. Öncelikle fikri anlamda homojen bir yapı
değildir. İçeride İslami çerçeve sınırları içinde bir milliyetçilik anlayışını
savunanlar bulunduğu gibi , kendilerini Türkçü olarak niteleyen ve şamanizme
sempati duyan ırkçı diyebileceğimiz bir çizgi de mevcuttur. Bunun yanında devleti yücelten laik
milliyetçiler olarak nitelendirebileceğimiz dini ayrı tutan çizgide insanlarda
var.
Maalesef son 40 yıldır ki (neredeyse
MHP’nin yaşı) MHP’ nin siyaset açısından ürettiği ve topluma servis ettiği bir
düşünce , bir fikir yok. Kuruluş döneminde neyi söylüyor ve neyi savunuyorsa
-dünyadaki bunca değişime ve gelişime rağmen- hala aynı söylemlerle aynı
şeyleri savunuyor. Tutarlılık iyidir ancak bazı şeyler fikr-i sabite dönüşünce
sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Fikri gelişim ve politika üretimi
açısından MHP –maalesef- Türk Milliyetçiliği fikrinin önünü tıkamış durumda.
Lider-Teşkilat- Doktrin eleştirilemez düsturu ile hareket yeni fikir ve
düşüncelerin oluşmasına müsaade etmiyor. Bu düstur MHP’yi statik bir yapıya
dönüştürdü ve bu statiklik Türk Milliyetçiliği fikrini de MHP’yi de öldürüyor.
İçerideki çekişmeler , mevcut konjektürel
yapı , siyaset geliştirememe vs. bir çok sebepten dolayı alınan seçim
yenilgileri Bahçeli’nin koltuğunu sallıyor. Bahçeli koltuğu bırakmak istemiyor.
Muhalefet bastırıyor ancak muhalefette yekpare değil.
Muhalefete bakıyoruz. Hepsi Bahçeli’nin
19 yıllık döneminde Bahçeli’nin ekibinde aktif olarak görev almış ve
Bahçeli’nin başarısızlığında pay sahibi olmuş kişiler. Dahası bir tanesi AKP’nin
kuruluş çalışmalarına katılıp son anda istifa ederek MHP’ye geçmişti. Ondan
öncede DYP içerisinde uzun süre siyaset yapmıştı. Bir diğeri Apo’yu asmayan
Anasol-M hükümetinin bakanıydı. Rahmetli Ali Güngör’ün Rahşan affı olarak bilinen af kanununa karşı
yaptığı konuşma esnasında Bakanlar Kurulu koltuklarında oturuyordu. Ayrıca
yolsuzluk dolayısıyla Yüce Divan’da yargılanmıştı. Üçüncü aday hakkında ise Çıfıt
(Yahudi) olduğuna dair iddialar var. Türk Tarih Kurumu Başkanlığı ve sonrasında
kripto gayrimüslimlerle ilgili açıklamaları ile gündeme gelen Yusuf Halaçoğlu’nun
26.11.2015 tarihinde basına yansıyan konuşmasında sarf ettiği “Ogan MHP genel
başkanı olursa ben MHP’den istifa ederim” sözleri bu konuda pek manidar
anlamlar ifade etmektedir.
Mevcut durumda Bahçeli’nin MHP’nin
başında kalması mevcut sıkıntıları artıracağı gibi muhalif adaylardan birinin kazanması da yeni sıkıntıları
beraberinde getirecektir. Dahası MHP’nin yapısal sorunları çözülmeden yönetime
kim gelirse gelsin MHP’nin çöküşüne çare olamayacaktır. MHP’de çok parçalı bir
yapıya doğru hızla ilerlemektedir. Hukuken bölünmese bile yapı içerisinde fiilen
bölünmek üzeredir. Bu durum ise feodalizmi de beraberinde getirecektir. Son 15 yılda tüm ülkede yaşanan yozlaşma MHP tabanını da feodalizme hazır hale getirmiştir.
Ülkücü hareketin BBP kanadı bugün
feodalizmi yaşamaktadır. MHP kanadı da feodalizmin kapısındadır.
Feodalizm ise ortaçağ demektir...