14 Ocak 2016 Perşembe

Ülkücü Hareket: Ortaçağ'a Dönüş



                1992 yılı Haziranında Ülkücü Hareket büyük bir kırılma ile ikiye bölünmüştü. Bölünmenin üzerine pek çok şey söylendi, yazıldı, çizildi. Ama bölünmenin gerçek sebepleri hiçbir zaman bilimsel bir araştırmaya konu edilmedi. Felsefi ve sosyolojik açıdan olaya yaklaşılmadı. Bundan sonra da araştırılacağını sanmıyoruz.

            Bu bölünme karşısında da ülkücüler klasik duygusal tavırlarını sergileyip ilk akla gelen sebeplerle diğer grubu suçlayarak olayı kapattılar. Bir taraf diğer tarafı davadan uzaklaşmakla suçladı diğer tarafta berikini kendilerine (para alınması da dahil iddialarla)  ihanetle suçladı. Bu suçlamalar hiçbir zaman bitmedi ve bitmeyecek gibi de görünüyor.

Bundan yaklaşık  8 yıl önce Ülkücü Hareketi karlı boranlı günler bekliyor diye yazmış ve biran önce tedbir alınması gerektiğini belirtmiştik.

 Karlı bir Mart günü Ülkücü hareketin üzerine ilk kar yağdı ve o kar yağmaya devam ediyor  hem de tipi şeklinde. MHP cenahı da 1996 Nisanında kar yağışının ufak ufak başladığını ve tipinin şimdilerde sertleşmekte olduğunu yeni yeni anlamaya başlıyor. Ancak ufuktaki fırtınayı göremediği için bunu ufak düzenlemelerle ya da bir genel başkan değişikliği ile aşabileceğini sanıyor.

1992 den bugüne geçen sürede hem her iki tarafın birbiriyle muhabbeti azaldı hem de çok farklı bir zihniyet ve donanımla alttan gelen nesiller sebebiyle aradaki mesafe açıldı. İki yapıyı birbirine bağlayan ortak geçmiş ile 1980 öncesi yapılan mücadele ve  bu mücadelenin aktif unsurları olan insanlar arasındaki dostluk gerek zamanın erozyonu gerekse bu kuşağın sağa-sola savrulması ve nihayetinde bir kısmının ebediyete intikal etmesi (TÜRKEŞ ve YAZICIOĞLU gibi) nedeniyle eski gücünde değil. Dahası bu bağ her geçen gün zayıflamakta. Her iki teşkilatta da görev almış kişilerin ya da MHP’den ayrılıp BBP’yi kuran neslin tükenmesiyle bu bağ da tükenecek ve bu iki yapı fiziken olsa bile fikren bir araya bir daha gelemeyecek.

Birileri 1992’de MHP’den kopan grubu hain olarak yaftalamaya devam etse de bu ayrılış bizim gözümüzde bir anlamda çemberi kırmak ve Ülkücü Harekete hayat alanı açmaktı. Ne yazık ki BBP’yi kuranlar istedikleri hayat alanını açamadılar. 2009’dan sonra da –özellikle AKP’nin de gayretiyle- dağıldılar.

Bugün BBP içindeki mevcut durum Kösedağ yenilgisinden (1243) sonra Anadolu coğrafyası adeta. Ankara’da o dönemin Selçuklu başkenti Konya’ya benziyor. Genel Merkez kendinden başka kimseye söz geçiremeyen son Anadolu Selçuklu sultanları gibi.  Her tarafta yarı bağımsız teşkilatlar. Kimin ne yaptığı , ne istediği , nereye gittiği belli değil…

Bir Osmanlı çıkar mı? Buradan bakınca pek mümkün görünmüyor. Osmanlının çıkmasına sebep olan dinamiklerde mevcut değil.

...

Roma imparatorluğu dünyanın gördüğü en büyük devletlerden biriydi. İngiltere’nin kuzeyinden İran içlerine ve Basra Körfezine , Kırım yarımadası ve Ukraynadan Habeşistan dahil tüm kuzey Afrikayı (İspanya , Fransa , Almanya’nın bir bölümü , Belçika , Hollanda dahil) içine alıyordu. Bunun yanında bilim , sanat ve kültürde gelişmişti. Tüm batıda egemen olan Hukuk kaynağını Roma Hukukundan alır. Bilim dili Latince Roma imparatorluğu sayesinde vardır. İmparatorluğun tek resmi dili Latince idi.

Her ne ise gün geldi ikiye bölündü. Tarih milattan sonra 395 yılını gösteriyordu. Balkanlar ve Mısır’ın batısından geçen bir hattın Batısı başkent Roma Olmak üzere  Batı Roma İmparatorluğu doğusu ise Başkent İstanbul olmak üzere Doğu Roma İmparatorluğu adını aldı. Artık Batıda ve Doğuda iki ayrı imparator vardı. Bir süre aralarında problem çıkmasa ve zaman zaman birbirlerine yardımlarda bulunsalar da zaman içerisinde birbirinden uzaklaştılar.

Bununla birlikte Batı Roma İmparatorluğu bölünmeden 81 yıl sonra yıkıldı. Yerine Germen krallıkları ve küçük devletcikler aldı. Batı Romanın yıkılması tarihçiler tarafından Antik çağın sonu ve Orta çağın başlangıcı olarak kabul edilir. Ortaçağ 1453 te İstanbul’un fethine kadar devam etti.

Bu dönemin özelliği merkezi imparatorlukların yıkılışı ile ulusal monarşilerin ortaya çıkmasıdır. Ulusal monarşiler oluşuncaya kadar geçen sürede feodalite egemen olmuş ve ulusal monarşilerin oluşmasından sonrada kısmen şekil değiştirerek feodalizm devam etmiştir. Feodalizm toplumsal , siyasal ve ekonomik bir örgütleniş biçimidir.

Burada asıl amacımız feodalizmi anlatmak değildir. Merkezi imparatorluğun dağılması sonucu ortaya çıkan yapıyı hayal etmenizi sağlamaktır. Merkezde olmayan ya da sözgeçirilemeyen bir güç ve yöresel bazda egemenlik kullanan beyler, derebeyleri. Kısaca şehir devletcikleri. Dışarıdan bakılınca tek ve büyük bir devlet varmış gibi görünse de yakından bakılınca kendini devlet gören ve sınırlı da olsa devlet gücünü keyfince kullanan , zaman zaman merkezin sözgeçiremediği onlarca farklı yapı.

Doğu Roma İmparatorluğu ise ilerleyen zamanda Bizans İmparatorluğu adını aldı. Bir ara Roma’yı da elegeçirmişse de hiçbir zaman Roma İmparatorluğunun gücüne erişemedi. Maddi olarak güçlü ve zengin olması sebebiyle Batı Roma’dan daha uzun süre dayandı. Batı ve kuzeyden Germen , Hun , Bulgar , Kuman ve Peçenek , güneyden Arap ve doğudan Türk Selçuklu akınları sebebiyle sürekli daraldı ve neticede 1453’te Fatih Sultan Mehmet’e teslim oldu.  Teslim olmadan önce gücünü ve kudretini yitirmiş hukuken olmasa da fiilen derebeyliklere bölünmüştü. 4.Haçlı Seferi sırasında İstanbul üzerinden giderek Kudüs’ü elegeçirmek için yola çıkan Latinler 1204 yılında İstanbul’a geldiklerinden ülkenin halini ve güçsüzlüğünü görerek istanbul’u elegeçirmiş ve kendi saltanatlarını kurmuşlardı. Sadece savaşçı birliklerden oluşan ve hiçbir toplumsal (etnik ve dini) tabanı bulunmayan Latinler hem merkezi elegeçirmişler hem de 57 yıl boyunca ülkeyi (bir kısmını diğer kısımlar feodal beylerin elindedir) yönetmişledir. Bu  57 yıl boyunca hiçbir feodal beylik başkenti işgalden kurtarma ya da Latinlerle savaşma girişiminde bulunmamış ve sadece kendi bölgelerini büyütme ve kendi güçlerini artırma ve daha da zengin olma yolunu tercih etmişlerdir.

Bizansın son dönemi adeta feodaller arasında önde olma şeklinde gerçekleşmiştir. Mesela 1204 yılında Latin işgali esnasında İstanbul’dan ayrılan Komnenelerden Alexis Trabzona kaçmış ve orada yönetimi ele geçirerek Trabzon Rum İmparatorluğunu kurmuş ve “Roma İmparatoru” ünvanıyla taç giymiştir.  İlerleyen dönemde Bizans’ın elindeki Sinop ve Ereğli gibi bölgeleri elegeçirmiş daha sonra geri çekilmiştir. Uzun süre Bizans ile Trabzon arasında bu mücadele devam etmiştir. Aynı dönemde bir de İznik’te imparatorluk vardır. Bunun yanında bir de Epir bölgesinde Epir Despotluğu. Bu 4 devleti yönetenlerde kendini Roma İmparatoru olarak görüyor ve bu ünvanı kullanıyordu. Bu devletlerden İznik’te bulunan İmparatorluk 1264’ te İstanbul’u elegeçirerek Bizans İmparatoruluğunu yeniden canlandırdı.

Fetret devri Osmanlı Devleti de buna örnektir. Her bir şehzade kendini sultan ilan ederken bu parçalı yapıdan faydalanan bazı yerel beylerde kafalarına göre takılıyorlardı. Çelebi Mehmet tüm rakiplerini yenip yerel beylere de hakimiyetini kabul ettirerek Osmanlı Devletini yeniden toparladı.

... 

Yukarıda BBP’ye ilişkin durum tespitini yapmıştık. MHP’de üç aşağı beş yukarı aynı durumda. Özellikle 1 Kasım seçimleri sonrası yaşanan gelişmeler MHP’de fetret devrinin başlamak üzere olduğunu haber veriyor.

Her ne kadar MHP , BBP’ye oranla çok daha  bütüncül bir yapı gibi görünmekte ise de mevcut durumda yekpare ve homojen bir yapıdan sözetmek mümkün değildir. Öncelikle fikri anlamda homojen bir yapı değildir. İçeride İslami çerçeve sınırları içinde bir milliyetçilik anlayışını savunanlar bulunduğu gibi , kendilerini Türkçü olarak niteleyen ve şamanizme sempati duyan ırkçı diyebileceğimiz bir çizgi de  mevcuttur. Bunun yanında devleti yücelten laik milliyetçiler olarak nitelendirebileceğimiz dini ayrı tutan çizgide insanlarda var.  

Maalesef son 40 yıldır ki (neredeyse MHP’nin yaşı) MHP’ nin siyaset açısından ürettiği ve topluma servis ettiği bir düşünce , bir fikir yok. Kuruluş döneminde neyi söylüyor ve neyi savunuyorsa -dünyadaki bunca değişime ve gelişime rağmen- hala aynı söylemlerle aynı şeyleri savunuyor. Tutarlılık iyidir ancak bazı şeyler fikr-i sabite dönüşünce sıkıntıları da beraberinde getirmektedir. Fikri gelişim ve politika üretimi açısından MHP –maalesef- Türk Milliyetçiliği fikrinin önünü tıkamış durumda. Lider-Teşkilat- Doktrin eleştirilemez düsturu ile hareket yeni fikir ve düşüncelerin oluşmasına müsaade etmiyor. Bu düstur MHP’yi statik bir yapıya dönüştürdü ve bu statiklik Türk Milliyetçiliği fikrini de MHP’yi de öldürüyor.

İçerideki çekişmeler , mevcut konjektürel yapı , siyaset geliştirememe vs. bir çok sebepten dolayı alınan seçim yenilgileri Bahçeli’nin koltuğunu sallıyor. Bahçeli koltuğu bırakmak istemiyor. Muhalefet bastırıyor ancak muhalefette yekpare değil.

Muhalefete bakıyoruz. Hepsi Bahçeli’nin 19 yıllık döneminde Bahçeli’nin ekibinde aktif olarak görev almış ve Bahçeli’nin başarısızlığında pay sahibi olmuş kişiler. Dahası bir tanesi AKP’nin kuruluş çalışmalarına katılıp son anda istifa ederek MHP’ye geçmişti. Ondan öncede DYP içerisinde uzun süre siyaset yapmıştı. Bir diğeri Apo’yu asmayan Anasol-M hükümetinin bakanıydı. Rahmetli Ali Güngör’ün  Rahşan affı olarak bilinen af kanununa karşı yaptığı konuşma esnasında Bakanlar Kurulu koltuklarında oturuyordu. Ayrıca yolsuzluk dolayısıyla Yüce Divan’da yargılanmıştı. Üçüncü aday hakkında ise Çıfıt (Yahudi) olduğuna dair iddialar var. Türk Tarih Kurumu Başkanlığı ve sonrasında kripto gayrimüslimlerle ilgili açıklamaları ile gündeme gelen Yusuf Halaçoğlu’nun 26.11.2015 tarihinde basına yansıyan konuşmasında sarf ettiği “Ogan MHP genel başkanı olursa ben MHP’den istifa ederim” sözleri bu konuda pek manidar anlamlar ifade etmektedir.

Mevcut durumda Bahçeli’nin MHP’nin başında kalması mevcut sıkıntıları artıracağı gibi  muhalif adaylardan birinin kazanması da yeni sıkıntıları beraberinde getirecektir. Dahası MHP’nin yapısal sorunları çözülmeden yönetime kim gelirse gelsin MHP’nin çöküşüne çare olamayacaktır. MHP’de çok parçalı bir yapıya doğru hızla ilerlemektedir. Hukuken bölünmese bile yapı içerisinde fiilen bölünmek üzeredir. Bu durum ise feodalizmi de beraberinde getirecektir. Son 15 yılda tüm ülkede yaşanan yozlaşma MHP tabanını da feodalizme hazır hale getirmiştir.

Ülkücü hareketin BBP kanadı bugün feodalizmi yaşamaktadır. MHP kanadı da feodalizmin kapısındadır.

Feodalizm ise ortaçağ demektir...