ABD'de devam eden Zarrab davası 03.01.2018 de sona erdi. Jüri tek tutuklu sanık olan Halkbank Genelmüdür Yardımcısı Mehmet Hakan ATİLLA'yı yargılandığı 6 suçun 5'inden suçlu buldu.Verilecek cezalar 11 Nisan 2018 de açıklanacak. Söylentiler Mehmet Hakan ATİLLA'nın 5 suçtan alacağı cezaların toplam 105 yıl olabileceği şeklinde.
Tüm bu yargılama süreci gösterdi ki Mehmet Hakan ATİLLA neredeyse Zarrab'tan rüşvet almamış tek bürokrat. (Bir de memur TEOMAN var ama ikisinin konumu farklı.) Buna rağmen bedeli Mehmet Hakan ATİLLA ödeyecek.
Yargılamalar ve ZARRAB'ın açıklamaları ortaya koydu ki bir kısım bakanlar ZARRAB'tan aldıkları rüşvet karşılığında yapılan usulsüz işlemlere, hayali ihracatlara yol vermişler. Yol vermekle kalmamışlar ZARRAB'ın yolu kapatıldığında bizzat müdahil olarak yol açmışlar. Dokunulmazlık sağlamışlar.
ZARRAB 2 isimli yazımızda yapılan hayali ihracatlara vurgu yapıp ne kadar vergi iadesi almış olabilir diye sorgulamıştık. Bu yazımızın akabinde Orhan UĞUROĞLU Yeniçağ Gazetesindeki köşesinde İran'a yapılan ihracat sebebiyle ihracat yapan kişi ve firmalara sadece 2012 yılında 1,98 Milyar Dolar KDV iadesi ödendiğini yazdı. Bu rakamın ne kadarı ZARRAB ve şirketlerine ödendi bilinmiyor. Bilinen ihracat konusunda ZARRAB'ın en faal kişilerden biri olduğu.
UĞUROĞLU aynı yazısında İran için ödenen para ile İran'a ulaşan para arasında aynı yıl için 2,5 Milyar Dolar gibi bir fark olduğunu da yazdı. Yani Türkiye'den alınan para İran'a eksik ödenmiş. İran bu parayı araştırıp yakaladığı ZENCANİ'yi sıkıştırınca "Türkiye'deki Ortağım ZARRAB'ta" cevabını almış. UĞURLUOĞLU bu tutarın da rüşvet ve komisyon olarak dağıtılmış olabileceğini söylüyor.
...
Bilindiği üzere ABD'de ZARRAB davasının başlaması ve Reza ZARRAB'ın tanık olarak ifade vermesini müteakip Türkiye ZARRAB'ı casus ve vatanhaini ilan etmişti. Bir kişiyi casus/ajan ilan ettiğiniz andan itibaren o kişinin herşeyini sorgulamanız, araştırmanız gerekiyor. Şayet ZARRAB bir casus ise öncelikle hangi ülke/ülkeler adına casusluk yaptı? Bu sorunun cevabının verilmesini müteakip şu sorularında cevabının mutlaka ama mutlaka bulunması gerekiyor. ZARRAB Türkiye hakkındaki gizli bilgilere nasıl ulaştı? Bu bilgileri kimlerden temin etti? Kimler aracılığıyla yurtdışına çıkardı? ZARRAB'ın bilgi edindiği bu kişiler/bağlantıları kimler? Hangi birimde ya da hangi mevkiide görevliler? Kimlerle irtibat halindeler? Bilgi sağladıkları ya da sattıkları başka kişi ya da ülkeler var mı? Zarrab ne tür bilgilere ulaştı? Ulaştığı ve servis ettiği bilgiler içerisinde Türkiye Cumhuriyetinin "Milli Güvenliğine" zarar verecek bilgiler var mıydı? ZARRAB'ın doğrudan ilişkisi bulunduğu bakanlardan temin ettiği bilgi var mı? ZARRAB'ı koruyan, kollayan , yardım ve yataklık eden kişi ve kişiler kimlerdir?
Bu hususlarda herhangi bir çalışma, araştırma yapılmadı. ZARRAB'tan rüşvet alan Bakanlar içerisinde Türkiye'nin en önemli toplantısı Milli Güvenlik Kurulu Toplantısına katılanlar var ama bunlarla ilgili hiçbir işlem yok. Bilgi almak amacıyla ifadelerine başvurma bile yok. ZARRAB'la ilgili herşeyin üstü kapatılmaya ve gündemden düşürülmeye çalışılıyor.
Devlet hala ZARRAB'ın hangi ülke lehine casusluk faaliyetlerinde bulunduğunu bile açıklamadı. Sahi ZARRAB hangi ülke lehine casusluk yaptı?
*
...
AKP iktidarı ZARRAB davasının ilk gününden beri "bu dava bir milli meseledir" diyor ve tüm vatandaşları kendi söyleminde birleşmeye ve iktadırın yanında olmaya çağırıyor.
Dava süreci gösterdi ki hayali ihracatlarla devletin kasası boşaltılmış ve milletin cebine girmesi gereken tutarlar içerinde AKP'li Bakan ve bürokratlarında bulunduğu bir kısım rüşvetçinin cebine girmiş. Milletin/devletin bu işten 1 kuruş menfaati yok. Hatta yüklü tutarda zararı var.
İran nükleer silah programını ilerletmiş ve nükleer silah edinme aşamasına gelmiş. Belki de nükleer silah edindi. Bu coğrafyadaki en büyük rakibi Türkiye'ye karşı potansiyel ve nükleer silaha sahip bir güç olmuş. Hatta bu açıdan Türkiye'yi geçmiş. Bu durumdan menfaati olan Türkiye ve Türk Milleti değil İran ve İranlılar. Bu açıdan da Türkiye ve Türk Milleti açısından bir kazanç yok.Hatta külliyen zarar.
Görünen o ki AKP yöneticilerinin eliyle millet/devlet koca bir kazık yemiş. Şimdi milletten yediği o kazığa "milli mesele" söylemiyle sahip çıkması isteniyor. Millet tüm bu işlerin sonunda ne elde etmiş ki şimdi mevzuuya "milli mesele" diye sahip çıkması gereksin?
Ortada ciddi bir "milli mesele" var ama bu milli mesele AKP iktidarının ileri sürdüğü gibi "ZARRAB Davası" değil. Buradaki milli mesele bizzat AKP'nin varlığı ve akıldışı hesapsız-kitapsız politikaları ile gerek yurtiçi gerekse yurtdışı ilişki ve bağlantılarıdır...
* Telekulak Operasyonunda elegeçirilen bir kısım dinleme cihazının ithalatçı firma tarafından ZARRAB'a ait şirketlere satıldığı biliniyor. Bu husus gündeme getirilmiyor. Telekulak davası Fetö davalarına eklenerek ZARRAB kısmı bir anlamda perdeleniyor gibi...