26 Mart 2020 Perşembe

Korona İle İmtihanımız 2

Günlerdir korona virüsünün yayılmasının engellenmesi amacıyla "Sokağa çıkma yasağı" uygulanması talep ediliyor bazı kesimlerce. 

Ve iktidar sokağa çıkma yasağı uygulamasına Sağlık Bakanı Fahrettin Koca'nın "Herkes kendi Ohal'ini ilan etsin" diyerek bir süre daha geçmeyeceğini gösterdi.

İktisat profesörü Özgür Demirtaş "Bir ülkenin sokağa çıkma yasağı ilan edebilmesi için: O Ülkenin Hazinesinin: Evde kalacak insanların, elektrik parasını, su parasını, kirasını, gıdasını ve maaşını ödeyecek parasının olması lazım ..." diyerek Türkiye'nin içinde bulunduğu durum sebebiyle sokağa çıkma yasağı uygulanmasının mümkün olmadığını belirtti.

Hazine 11 Mart'ta 7.7 Milyar ₺ , 23 Mart'ta da 4.8 Milyar ₺ borçlandı.

Devletin kefen parası olarak adlandırılan ihtiyat akçeleri  daha önce kullanılmıştı. Bir kısmı daha önce kamu bankalarına aktarılan İşsizlik fonundan elde kalan ne varsa kullanılabilecek para o. Ancak virüs salgını sebebiyle işsiz kalacak olanların işsizlik fonuna yükleneceği bilindiğinden orada kalana (varsa) bu süreçte dokunamıyorlar. Yıllardır Türkiye'yi yiyen neredeyse ülkenin tapusunu üzerine yapacağımız Limak, Kolin, Cengiz gibi yandaş firmalar bile krizi bahane ederek işçi çıkarmaya, çalışanları ücretsiz izne yollamaya başladı. (Sağlık Bakanının Medipol grubu da aynı şeyi yaptı.) Büyük firmalar böyle yaparken küçük ve orta ölçekli işletmelerin ne kadar işçi çıkaracağını siz düşünün.

Bütçe açığı var. Gelirler giderleri karşılamıyor. Başlandı karşılıksız para basımına. Kamu bankaları kriz paketi açıklıyor ya o paketlerin kaynağı basılan karşılıksız para.

Ekonominin pamuk ipliğine bağlı olduğu böyle bir dönemde geçilecek bir sokağa çıkma yasağı uygulaması ekonominin çökmesi demek. Aslında çökmüş ekonomide durumun anlaşılması demek.

Sözü uzatmaya gerek yok. Bitik ekonomi ile böyle bir krize yakalanınca iktidar virüse karşı gerekli tedbirleri almadı/alamadı. Elindeki medya gücünü kullanarak çalışıyormuş imajı oluşturdu. Ama virüsün yurda girişi ile makyajlar akmaya başladı.

Bakan bey akşam 32 bin yeni sağlık personeli ataması yapılacağını söyledi. O 32 bin kişinin ataması, güvenlik soruşturmalarının tamamlanması vs. birkaç ayı bulur. 6 ay önce ortaya çıkan ve gelmekte olan bir virüsü gören iktidarın 3 ay önce bu atamayı yapmış olması ve bugün itibariyla sağlık personelini işe başlatması gerekirdi.

Tanı kiti de yeni alındı. Bakanın açıklamasında belirttiği gibi tanı kitinin 50 bin tanesi Pazartesi geldi. 300 bini bugünden için gelecekti.

İstanbul'da 30'un üzerinde Aile Sağlığı Merkezi doktoru ve çalışanına korona virüsü bulaşmış durumda. Hastalık bulaştığı için tecrit edilerek tedavisine başlanan uzman doktorlar var. 33 yaşındaki bir bayan hemşire korona virüsünden dolayı öldü. Doktorlar ve sağlık çalışanları kendilerini koruyamazken vatandaşın korunmasını ve tedavisini nasıl sağlayacak?

Anadolu'da Aile Sağlığı Merkezinde doktor olarak çalışan bir pratisyen hekim arkadaşımız bakanlığın kendilerine son kullanma tarihi geçmiş dezenfektan, maske , eldiven ve sarf malzemesi verdiğini yazdı. Bu malzemelerin yenileri şuan piyasada  bulunamadığı için dışardan tedarik edilemediğini ve kullanmak zorunda kaldıklarını da belirtti. Sözkonusu ürünlerin son kullanma tarihi 2012 idi.

Yine bir taraftan içeride son kullanma tarihi geçmiş malzemeler hastane ve Aile Sağlığı Merkezlerine dağıtılırken diğer yandan iktidarımız Mart ayı içinde İran'a 1000 tanı kiti, 4715 koruyucu tulum, 20 bin önlük 2004 gözlük, 4000 adet N95 maske ve 78 bin üç katlı maske gönderdi. Bu dönemde Kuzey Irak Bölgesel Yönetimine 30 Bin Maske ve 475 koli gıda gönderdi. Aynı günlerde Bulgaristan'a da 50 Bin Maske, 100 Bin Koruyucu Tulum ve 100 Bin gözlük gönderilecekti.

Dışarıya var ama içeriye yok. İktidar "Mahalleliye karşı bonkör olup eşi ve çocuklarından herşeyi esirgeyen aile babası" gibi.

Diğer yandan Bakanlıkta çalışan bir tanıdığım virüsün gelme ihtimalinin belirmesi üzerine bakanlık olarak tüm hastanalere yazılar yazılarak elde olan malzemeler ile ihtiyaçların bildirilmesinin istendiğini, yazıya verilen cevaplara göre eldeki maske, dezenfektan , eldiven gibi malzemelerin Mart sonuna kadar yeteceğinin hesaplandığını , Mart sonunda da ihale ile dışardan tedarik edilmesine karar verildiğini söyledi. Bu çalışmadan 1 hafta sonra hastanelerden dezefektan , maske ve eldiven istendiğini sebebini araştırdıklarında hastanede çalışan görevlilerin bir kısmının sözkonusu malzemeyi çantalarına koyarak evlerine ve yakınlarına götürdüğünü , bazı görevlilerin ise sözkonusu malzemeleri hastaneden alarak piyasada sattıklarını ve Mart sonuna kadar yeteceği hesaplanan malzemelerin yağmalanması sebebiyle 1 hafta içinde tükendiğini belirtti.

Durum gösteriyor ki hastanelerde personel için koruyucu malzeme yok. Devlette bu malzemeleri alacak , vatandaşta da devleti finanse edecek para yok.

Hastahanesine koruyucu malzeme alamayan iktidarın vatandaşın elektrik , suyu, doğalgaz faturalarını ödeyebileceğini düşünüyor musunuz? O sebeple sokağa çıkma yasağı uygulamasına kolay kolay geçilmez.

Sağlık Bakanı "herkes kendi Ohal'ini ilan etsin" derken "Devlet ancak bu kadar yapabiliyor , hepiniz başınızın çaresine bakın" diyordu aslında.

Tam da bu aşamada Kanal İstanbul ile ilgili ihaleler gündeme geldi. Bugün Kanal İstanbul havzasında bulunan iki tarihi köprünün taşınması ile ilgili ilk ihaleler yapıldı.

Tam bir "ayranı yok içmeye..." durumu.

Allah cümlemizin yardımcısı olsun...    

17 Mart 2020 Salı

Korona / Karantina İle İmtihanımız

Traji-komik bir olay.

Hatta ondan da öte.

Ankara’da Ali P. İsimli bir vatandaş geçtiğimiz hafta umreden dönmüş. Ali P. Gece uyurken komşulardan biri Ali P. ‘nin daire kapısına kilit vurup dışarı çıkmasını engelleyerek kendince Ali P.’ye karantina uygulamış. Sabah uyanıp markete gitmek isteyen Ali P. kapıyı açamamış. Komşularını arayan Ali P.  kendisine karantina uygulamak amacıyla kapının üzerine kilitlendiğini öğrenince hem polis çağırmış hem de çilingir. Yardım istediği komşular da kapıya kilit vuran diğer komşuya destek çıkmış. Ali P. artık bu apartmanda oturmak istemediğini beyanla “en kısa sürede evi satıp başka bir yere taşınacağım” demiş.

Adam 1 hafta önce Umreden gelmiş evinde yatıyor. Hastalığın kuluçka süresi 14 gün. Geldiğinde karantinaya alınması gereken kişi karantinaya alınmamış. Teste tabi tutulmamış. (Tutulmamış diyoruz çünkü bugüne kadar teste tabi tutulan kişi sayısı toplam 8500. Bu da teste tabi tutulma ihtimalini neredeyse sıfırlıyor) Bu adam 1 haftada kaç kişiyle oturdu, konuştu, sarıldı, öpüştü kendi bile bilmiyordur.

Bu sadece umrecilerle alakalı bir durum değil. Avrupa'dan , Amerika'dan , Uzakdoğu'dan gelenler için de geçerli. Umreciler gözönde olduğu için dikkat çekiyor. Şeyma Subaşı ve İtalyan sevgilisi, Kenan Doğulu ve Beren Saat…  gibi insanlar da geçtiğimiz hafta yurtdışından geldiler ama karantina filan hak getire.

Panik yok ama karmaşa var, umursamazlık var.

Umreden dönen son kafilenin hangi tarihte ve hangi güzergahtan geleceği belli olmasına rağmen nerede karantinaya alınacağı programlanmamış. Son anda Ankara'da KYK yurtlarında karantinaya alınmasına karar veriliyor. Gece saat 03.00 da yurt apar topar boşaltılıyor. Eşyalarını , yataklarını bile toplayamayan öğrenciler sokakta. Bir taraftan tatile çıkmayın, dolaşmayın, şehirlerarası yolculuk yapmayın diye insanlar uyarılırken diğer taraftan gecenin saat 03.00’ında yol parası olup olmadığı bilinmeyen, bilet bulup bulamayacağı  belli olmayan öğrencilere memleketinize gidin deniliyor. Düzenlenmemiş, temizliği yapılmamış, hijyeni sağlanmamış yurda umreci vatandaşlar yerleştirilmiş. Umreciler durumdan rahatsız. Gece sokağa bırakılan öğrenciler durumdan rahatsız. 

Bazı umreciler memleketleri Erzurum'a gitmek için karantinadan kaçıp özel otobüs tuttu. 28 kişilik bu grup Çorum'da yakalandı. İçlerinde hasta var mı? ve yolda kaç kişi ile temas ettiler belli değil. Yine ferdi olarak kaçan bazı umrecilerin Erzurum'a ulaştığı bilgisini Erzurum Valisi yaptığı basın açıklamasında dile getirdi.


Karantinadan çıkmak isteyen bazı umrecilerle polis arasında gerginlik ve itiş-kakış yaşandı. Bir umreci kızdığı polis memurunun üzerine "ben hastaysam sen de hasta ol" diyerek birkaç kez tükürdü.


Bu olayın bir yönü.

Sosyalmedyada izlediğim videolarda da karantina mantığına aykırı durumlar var. Bir yemek kuyruğu gördüm. Sanırsın hastalık bulaşsın diye insanlar oraya özellikle kapatılmış gibi. Bu uygulamanın yapıldığı toplulukta 1 kişi hasta ise 14 günün sonunda oradakilerin tamamı hasta olur. Hatta hastalık bulaşanlardan kuluçka döneminde olanlar sağlam diye memleketlerine bile gönderilir. Bu insanlar toplumdan tecrit edildikleri gibi birbirlerinden de tecrit edilmeliydi. Mümkün olduğunca küçük gruplara ayrılmalı ve yine mümkün olduğunca bir araya gelmeleri engellenmeliydi.

Yurtdışından gelen vatandaşlar Ankara'da, İstanbul'da uçaktan inip iç hatlara aktarma yapıyor. Burada iç hat yolcusu ile karışarak memleketine gidiyor.

İngiltere'den uçuşlar yasaklanmadığı için Türkiye'ye gelmek isteyen taşıyıcı (henüz kuluçka dönemindeki) bir İtalyan, Fransız, Alman bir kaç yüz avro masraf yapıp İngiltere'ye geçip oradan doğrudan uçuşla ülkemize girdi. İngiltere'den uçuşlar dün alınan kararla yasaklandı ve bu sabah saat 08.00 itibariyle yürürlüğe girdi.

Bugün Türkiye'de virüse rastlanmasının 7.günü. Bu 7 gün içerisinde uçuş yasağı konmayan ülkelerden (Umreciler hariç) kaç kişi yurda giriş yaptı? Kaçına test yapıldı? Kaçı karantinaya alındı?

Hepsi birer muamma

Kimseyi suçlamak istemiyorum.

Kimsenin yaptığını inkar etme derdinde de değilim.

Ama ortada ters giden birşeyler var.

Görünen o ki.

"-mış gibi" yapılıyor. Sosyalmedya ve toplumsal tepki bazlı hareket ediliyor. 21 Bin umreciden ve yurtdışından gelen sayısını bilmediğimiz diğer yolculardan oluşan tepkiler sonrası sadece 5300 tanesi (o da umreci) karantinaya alındı. Karantina da plansız programsız ve mantığa aykırı şekilde uygulanıyor. Tepkiler birkaç gün daha gecikse bu 5300 kişi de memleketine gidecek ve yakınları ile öpüşüp koklaşacaktı. 

Bir diğer taraftan bu 5.300 kişi umreden değilde doğu-batı farketmeksizin herhangi bir ülkeden gelse bu kadar tepki çekmez ve karantina da uygulanmazdı. 

Sosyalmedya ve toplumsal tepkilere göre hareket edildiği için vatandaş sanıyor ki çok iyi çalışılıyor. Çok sıkı önlemler alınıyor.

Tepkiler oluşunca karar almak belki çalışılıyor imajı oluşturuyor ama gecikmeye de sebep oluyor.

Diğer taraftan alınan kararların uygulanması tam bir fecaat. KYK yurdunda karantinadaki umrecilere yemek dağıtımını bile beceremiyoruz.

Gerisini siz düşünün…

...

Vatandaş vatandaşa karşı kendi tedbirini almaya kalkmış. Yakında kavga edenleri, dövülenleri, -belki öldürülenleri- de göreceğiz bu gidişle...

Herkes kendi tedbirini almalı ama bazı konularda devlet vatandaşı , paranoyaya sevk ile vatandaşa karşı , tedbir almak zorunda bırakmamalı...