5 Eylül 2020 Cumartesi

Tarikattan Hanedana

Uşşaki Tarikatı diye bir tarikat varmış. İsmini yeni duydum (Benim eksikliğimdir). Bu tarikatın Lideri müridinin 12 yaşındaki kızına cinsel saldırıda bulunmuş. Olay sonrası tutuklandı.
Bu dönemde medyaya düşen ses kaydına göre kendisine "mehdi" diyor. Yine "bana bir şey olursa bu tarikat biter" cümlesi de kendisine ait. Bir ara tacizde bulunduğu kızın babasına "Beni öldürüp mehdi sen ol" diye takılıyor. Kızın babası ile konuşurken takındığı tavır, yer yer gülme, olayı basitleştirme insana "yuh" dedirtecek cinsten. Babanın tavrının da "şeyhinden aşağı kalır" yanı yok.
Olayla ilgili tüm haberlere yayın yasağı getirildi.
Bu tür hadiselerde "yayın yasağı" getirilmesinin olayın iğrençliğinin kamudan gizlenmesi "masumiyet karinesi" gibi hukuk kurallarının gözönünde bulundurulması vs. ile alakası yok. Konu tamamen iktidarı korumakla alakalı.
iktidar ne alaka diyenlerin Hacı Bayram Veli Camii çevre düzenlemesi ve kitapçılar çarşısı açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile birlikte kimlerin açılış kurdelasını kestiğine bir bakmalarını tavsiye ederiz. Adam devletin protokolüne girmiş Cumhurbaşkanı ile birlikte kurdela kesiyor. Dönemin Bakanları Emrullah İşler ve Yalçın Akdoğan'ın arasında protokolde oturuyor. İ. Melih Gökçek ve Ahmet Misbah Demircan ile sohbet ediyor.... Olayın medyada yeralması bu görüntülerin de gündeme gelmesi demek. Sapık herifin medyaya düşen telefon görüşmesinde mağdure çocuğun babasına dediği gibi "kafirlere laf düşürmemek" lazım. Mevzuu bu aslında...
Bu olaylar yaşanırken sosyalmedyda bir yorum dikkatimi çekti. Paylaşım yapan kişi bu tür tarikatların ve sahte şeyhlerin ortaya çıkmasının nedenini 1924-1945 yılları arasındaki izlenen politikalara bağladı. Bu dönemde "dini alanlar daraltıldı, kadim tasavvuf ve tarikatları yasaklarken gayrisahih , hüdayinabit, silsilesi olmayan tarikat ve cemaatlere yol verildi" diyerek bugünkü bozukluğu da o cumhuriyetin kuruluş döneminde izlenen politikalara bağlıyordu.
Muhafazakar kesimde her olumsuzluğu Cumhuriyetin kuruluş dönemine ve CHP'ye atfetme hastalığı var. Bu düşüncede bunun yansımasından başka birşey değil.
Evet Cumhuriyetin kuruluş dönemi dini alanı daraltmıştır. Eyvallah da ortada o dönemde de sağlıklı bir dine alan yoktur ki. Silsilesi olan kadim tarikatlar dediği tarikatların neredeyse tamamında tarikat silsilesi "hanedan silsilesine" dönüşmüştür. Tarikatlar şeyhliğin babadan oğula, kardeşten kardeşe geçtiği yapılara dönüş. Halen öyle devam ediyor. Geçtiğimiz yıllarda bu konuda birkaç paylaşım yapmıştım diye hatırlıyorum. Teferruata girmeden kısaca tekrarlayayım.
Bayramoğlu ve Koç aileleri aile kökenlerini Hacı Bayram-ı Veli'ye bağlarlar. Bununla ilgili silsile bile yayınlamışlardır. Yine Abdullah Gül kendisini Şeyh Tennuri efendiye bağlayan bir soykütüğü paylaşmıştı. Her iki silsile de hatalıdır. Bayramoğlu-Koç Ailelerinin silsilesini Murat Bardakçı da bir yazısında kullandı. Silsiledeki hataları içeren bir yazı gönderdim ama bu konuda susmayı tercih etti. Bunun üzerine bu blokta 2 yazı yayınladım. Yazılar halen blokta yeralmaktadır.
Diğer yandan özellikle 18 ve 19.yüzyıllarda tarikatlara oldukça fazla sızma oldu. Başta sabetaistler olmak üzere pek çok dönme yapı bu tarikatlara nüfuz etti. Örnek mi? Selanik Mevlevi Şeyhi (Karakaş) İshak Dede ki aynı zamanda "Ogan" (Sabetaist dini lider) da olan bu kişi Sabetaizm ile Mevlevilik ritüellerini birlikte yaptırıyordu. Mübadele sonrası İzmir tarafına yerleşti orada şeyhliğe devam etti. Yine Selanikli Esad Dede. Kendisi Sabetaist Bezmen ailesine mensuptu ve dönemin Uşşaki Tarikatı şeyhine de Fatih medresesinde dersler vermişti.
Karakaşlar ağırlıklı olarak Mevlevilik'e meylederken Kapancılar Bektaşilik'e giriyordu. Her iki grup Üsküdar'daki Aziz Mahmut Hüdayi dergahına inşa aşamasında maddi destek veriyordu. Bir kısım Sabetaist Niyazi Mısri'den dolayı Melamilik'e intisap ediyordu. Sabetay Sevi ile Niyazi Mısri aynı dönemde yaşamışlar ve Sabetay Sevi'nin Edirne'de yargılandığı dönemde bir süre başbaşa sohbetler etmişlerdi. Batıda Sabetaistlerin yaptığı tarikata sızma işini doğuda Ermeni, Stavri, kromni, Rum, Pakraduni... dönmeler yapıyordu. Bu sebeple neredeyse tarikatların tamamı mecraından çıkmıştı. Cumhuriyet kurulurken ve tek parti döneminde 1 tarikat hariç tarikatlar yasaklanırken tarikat mensuplarının devlet içinde görev almalarına ses çıkarılmamıştı. 1924-1945 yılları arasında genelkurmay başkanlığı yapmış Fevzi Çakmak Arusi Tarikatına mensuptu. O dönemin Milli Eğitim Bakanı olan ve Serdengeçti'nin "Yüksek Vekaletin Alçak Vekiline" şeklinde hitabetine mazhar olan(!) Hasan Ali Yücel bir Mevlevi Şeyhiydi. Cumhuriyeti kuran bürokrasi kadrosunda pek çok tarikat şeyhi ve mürid yeralmıştı.
Tüm tarikatlar yasaklanırken dokunulmayan tek tarikat Kenan Rıfai ismini kullanan "Papyonlu Şeyh" Kenan Büyükaksoy'un 2.devre Rıfailik tarikatıydı. Tarikatların kapatılmasını "Hakk'ın Tasarrufu" olarak nitelendiren Selanik doğumlu dönme ve mason Kenan Rıfai'nin tarikatına ve dergahına dokunulmadı. Onun dergahından çıkan ve kadın şeyhler Nazlı hanım, Semiha Cemal, Semiha Ayverdi, Meşkûre Sargut ve Cemalnur Sargut üzerinden yürüyen tarikat bugün TRT de program yapmaktadır. TRT'ye çıkmaları AKP iktidarının ortalarına rastlar.
1924-1945 yılları arasındaki durumla ilgili paylaşımın bir kısmı doğru, bir kısmı eksik ve bir kısmı da hatalıdır. Tarikat kavramı bugün itibarıyla dinden ziyade sosyolojik bir olgudur ve kadim dönemlerden kalan tarikat kavramından kopmuştur. Geçmişteki tarikatlarla bugünkü tarikatlar arsında isim benzerliğinden başka bir ortak payda görünmüyor. Geçmişe bakıp bugünkü tarikatları savunmak pek mümkün değil. Yanmaz kefen , kaymaz nalın pazarlayan Cübbeli Ahmet'in Nakşıbendi Tarikatı(!)na kim Şah-ı Nakşıbendi'nin kurduğu tarikat diyebilir?