16 Kasım 2015 Pazartesi

Yerli ve Milli'den Milliyetçiliğe Doğru 2



          Aslında geçen yazımızın sonunda bir dahaki yazımızda CHP ve MHP'ye yönelik yapılan operasyonları dile getirme niyetinde olduğumuzu belirtmiştik fakat insan zihni sürekli yeni şeylere doğru kayıyor. Bu kaymalar esnasında da ele aldığınız konuyu farklı açılardan görebiliyorsunuz. Biz de böyle bir anda CHP ve MHP'ye odaklanmamız halinde arada bir boşluk ve flu alanlar oluşacağını ve bazı operasyonların gözden kaçacağını farkettik. Bu sebeple mevzuya direk dalmak yerine adım adım ilerlemeyi uygun gördük.

          Şimdi adım adım ilerliyoruz.

          Biliyoruz ki ABD-İngiltere-İsrail tarafından uygulanmak istenen plan için ilk teklif  N. ERBAKAN'a yapılmış ancak bu teklif kabul edilmemişti. ERBAKAN'ın teklifi kabul etmemesi üzerine 1989 yılından beri takip edilen ERDOĞAN-GÜL-ARINÇ troykasına aynı teklif yapılmış ve istenen sonuç elde edilmişti. Teklifin bu üçlü tarafından kabul edilmesi bir zorunluluğu da beraberinde getirdi. Bu zorunluluk ERBAKAN'ın opere edilmesi zorunluluğu idi.

          Türkiye gerçekleri gösteriyordu ki bir partiden istifa edip yeni bir parti kurarsanız hiçbir şekilde başarılı olamazsınız. Türk halkı bu tür ayrılıklara prim vermemekte ve hiçbir şekilde sandıkta desteklememektedir. Bu durumu iyi gözlemleyen ABD ve avaneleri düğmeye basarak önce Refah Partisini akabinde de Fazilet Partisini kapattırdılar. Bu esnada da kayıp trilyon davası ile ERBAKAN'ı saha dışına ittiler. Erbakan saha dışına itilirken aynı davada sanık sıfatı ile yargılanan A. GÜL , A. AKSU gibi ileride AKP'nin çekirdek kadrosunu oluşturacak isimlere dokunulmamıştı. Yine belediyedeki yolsuzluklarla ilgili davalarda da T. ERDOĞAN'a dokunulmadığı gibi.

           Fazilet Partisinin kapatılmasından sonra ERBAKAN çevresinde bulunanlar Saadet Partisini kurarken başını troykanın çektiği bir grup Saadet Partisine katılmayarak ayrı durmuş ve ilerleyen dönemde Adalet ve Kalkınma Partisini kurmuştu. Bunu yaparken de Milli Görüşe ait bir partiden ayrılıp gitmedikleri için halkın kendilerine olumsuz bakışını engellemişlerdi. B. ARINÇ yıllar sonra bir gazetede yeralan mülakatında bu hususu dile getirmiş ve bunu bilinçli yaptıklarını ifade etmişti.

          AKP'nin kuruluşu aşamasında Rahmi KOÇ gazetecilere T. ERDOĞAN'ın 1 Milyar Doları olduğunu açıklamıştı. Bu 1 Milyar Doların içinde kayıp trilyon davasına konu olan paradan kotarılmış bir miktar var mıdır diye sorsak ayıp etmiş olur muyuz acaba?

          ERBAKAN'a yapılan operasyondan sonra sıra diğerlerine geldi. İsmailağa ve İskenderpaşa cemaatlerine yapıldığını düşündüğümüz operasyon hakkında bir önceki yazımızda bilgi vermiştik.  2002 yılında yapılan seçimde bu cemaatlerin 40 yıldır destekledikleri ERBAKAN çizgisini bir anda terketmesi operasyonun amacına ulaştığını gösteriyor.

          Sıra diğerlerine geldi demiştik. Önce M. YAZICIOĞLU'na teklif yapıldığını ve teklifi reddettiğini biliyoruz. Teklifi reddetmesinden sonra takibe alınan YAZICIOĞLU'nun önce çevresi boşaltılmaya ve yalnızlaştırılmaya çalışıldı. İstenilen sonuç alınamayınca çevresine kimliği ve siyasi düşünceleri şüpheli kişiler yerleştirilmeye çalışıldı. Bu arada Hrant DİNK cinayeti , Malatya  Zirve yayınevi katliamı gibi terör olaylarına bulaştırılmak istedi. 2004 yılından sonra iç ve dış bağlantıları sıkıntılı pek çok kişi BBP'ye dolmuştu. 2007 seçimlerinden önce rahmetli YAZICIOĞLU'nu uyarmak amacıyla (bu blokta yeralmaktadır) bir açık mektup yayınlamışştık. Bu uyarı üzerine Sayın YAZICIOĞLU seçimlere bağımsız girme yolunu tercih etmiş ve BBP'ye gelenler bu olay üzerine birkaç ay içerisinde BBP'den istifa etmişti.

          YAZICIOĞLU'nun enson İngiltere gezisi ve Lordlar Kamarasında yaptığı konuşma ile yola gelmeyeceğinin anlaşılması ve mayınlı arazinin temizlenmesi işinin ihalesiz İsrail'e verilmesini verdiği soru önergesi ile engellemesini müteakip kalemi kırıldı. Muhsin YAZICIOĞLU bir helikopter kazası ile safdışı edildi. Helikopterin düştüğü anda ülkedeki tüm radarların 5 dakika boyunca çalışmaması ve kayıtlarının olmaması , olayın üzerinden yaklaşık 6 yıl geçmesine rağmen herhangi bir soruşturma açılmaması , olay günü o bölgede görevli bütün sivil-asker bürokratların ödüllendirilir nitelikte terfi ettirilmesi ve YAZICIOĞLU'nun ölümünden önceki son 1 ay içerisinde 5 şüpheli trafik kazasına karışması ve YAZICIOĞLU'nun aracını sıkıştıran araçlarla ilgili herhangi bir bilgiye ulaşılamaması zihinlerde hep soru işareti bırakan hadiselerdi. Burada belirtmemiz gerekir ki uluslararası gizli servislerin düşman olarak nitelendirdiği insanları ortadan kaldırmak için uzmanlaştığı yöntemler vardır. MİT'in uzmanlık alanı trafik kazalarıdır.

           Kalem kırmadan yapılan operasyonlarda vardı. Sağda AKP'ye alternatif olabilecek ya da AKP'den küçük parçalar kopararak istenen oy yüzdesini yakalamasını engelleyecek yapılar birer ikişer ekarte edildi. Süleyman SOYLU' nun yaklaşık 4,5 milyon dolar kumar borcunun ödenmesi karşılığında AKP'ye katıldığı yine HAS Partiyi kuran Numan KURTULMUŞ'un bu parti kurma ve partiyi ayakta tutma çalışmaları sırasında piyasaya yüklü miktarda borçlandığı ve bu borçların kapatılması karşılığında AKP'ye katıldığı internet ortamında dolaşmakta ve kulaktan kulağa fısıldanmakta.

          Erkan MUMCU , Ali Müfit GÜRTUNA ; İsmail CEM gibi isimler siyasi/ekonomik sıkıştırmalarla siyaset alanının dışına itilerek ekarte edildiler.

          Geçen yazımızda sormuş olduğumuz İsmailağa ve İskenderpaşa cemaatlerinin önde gelen isimlerinin öldürülmeleri de bizce bu gruplara yönelik operasyonlardı.

          Bir kısım cemaat ve gruplarda bürokraside kadro , yeni dergah açmalarına izin ve yeni dergahlar için hazine arazileri verilmesi vs gibi bir kısım menfaatler karşılığı satın alındı. Bir kısmı gaflet üzere iş tuttular. Bir kısmı dalalete düştü ve hala orada debelenmekte. bir kısmı ise ihanetin tadına vardı. Dik duranlar ve direnenler ya da direnebilecekleri varsayılanlar ortadan kaldırıldı...

12 Kasım 2015 Perşembe

Yerli ve Milli'den Milliyetçiliğe Doğru 1

       Geçtiğimiz günlerde bloğumuzda yayınlanan yazılarda yeralan bilgilerden yola çıkarak resmin tamamını görmeye yolaçacak çıkarımlar yapmayı murad ediyoruz.

       Yazdığımız yazıları komplo teorisi olarak nitelendirecekler mutlaka çıkacaktır. İsteyen istediği gibi yorumlayabilir. Bu yönde kimsenin düşüncesine set çekme niyetinde değiliz. Ancak bir düşünceye komplo teorisi demekte en iyi komplo teorisi olarak nitelendirilmektedir bu konuda çalışanlarca...

       Geliyoruz önceki yazılarımızdan çıkarsamalar yapmaya.

       Bugün biliyoruz ki ABD-İngiltere-İsrail üçlüsü ABD'nin güdümünde gerçekleşen 12 Eylül ihtilalinden sonra uygulanan politikalar neticesinde Türkiye'nin İslami bir çizgiye doğru kaydığını görmüş ve bu gidişe kurguladıkları oyunla müdahil olmuşlardır. Bir miktar sosyoloji kitabı karıştıranlar bilirler ki kuşaklar 30-60-90 yıllık periyotlarla kendini gösterir. Yani sosyolojik olarak bir topluma ektiğiniz ürünün  karşılığını 30 yıl-60 yıl- 90 yıl sonra alırsınız. ABD ihtilal esnasında Türk toplumunda toprağa hangi ürün atılması gerektiğini gerekli mercilere dikte ettirmişti ve ne ürün çıkacağını biliyordu. Ürünü toplamak için uygun ameleler bulması gerekiyordu.

        Bu amaçla siyaset arenasını kolaçan etmek amacıyla A. DİLİPAK gibi insanlara sondajlama çalışması yaptırdı ve bu çalışmanın sonunda Milli Görüş fikri etrafında toplananların farkına vardı. ERBAKAN'ı ikna edemeyince topyekun Milli Görüş çizgisini kullanmak yerine Milli Görüş çizgisinin  T. ERDOĞAN ve A. GÜL önderliğindeki gençler kanadını kullanmakta karar kıldı.

         Bu karardan sonra fikren ve zikren bir araya gelmesi mümkün olmayan sağdan , soldan  siyasi grupları , cemaat ve tarikatları kullanarak T. ERDOĞAN ve a. GÜL önderliğindeki topluluğu tahkim etti.

        Taahhütler belliydi. Bu taahhütlerin karşılığı görev ve sorumluluklarda. Bu grup ABD öncülüğündeki grubun desteği ile iktidara taşınacak , finansmanı sağlanacak , muhtemel alternatifler opere edilecekti. Karşılığında İsrail'in güvenliği sağlanacak , BOP hayata geçirilecek...

        Abdürrahman DİLİPAK , Abdürrahim KARSLI , Ali BULAÇ , Ünal TANIK ve daha başka kişilerin beyan , açıklama ve yazılarından bu anlaşmanın yapıldığını önceki yazılarımızda dile getirmiştik. Yine T. ERDĞAN'ın BOP eşbaşkanı olduğunu alenen açıklamasından anlaşmanın içeriğinin doğruluğunu ve kendisinin bu anlaşmanın tarafı olduğunu itiraf ettiğini belirtmiştik.

         Bir kişinin kendisi olayı ve ilişkileri itiraf etmişken üçüncü kişilerin bu durumu komplo teorisi olarak yorumlamasını gülünç bulduğumuzu ve bu iddia sahiplerini ciddiye almadığımızı peşinen belirtelim.

         Bu anlaşmada bizce en dikkat çekici madde  iktidar alternatifi olabilecek muhalefetin "opere" edilmesidir.

         Bu operasyonun kapsam ve niteliği nedir?

         1997 sonrası hangi kişi ya da kurumlara operasyon yapılmıştır?

         Fikren ve zikren asla bir araya gelemeyeceği sanılan siyasi düşünce , grup ve cemaatlerin AKP etrafında toplanmasında ve AKP'nin yaptığı bunca hataya rağmen eleştirel bir ses çıkaramamasında "geçmişte opere edilmelerinin" ya da "opere edilme korkusunun" etkisi var mıdır?

         Ya da yapılan bazı operasyonlarla bazı gruplar istenilen çizgiye çekilirken , bazılarının da çizgide kalması sağlanmış mıdır? Mesela İsmailağa Cemaatinin ileride lideri olacağı düşünülen Hızır Ali MURATOĞLU'nun 1998 yılında , Bayram Ali ÖZTÜRK'ün 2006 yılında öldürülmesi akabinde Cübbeli Ahmet Hoca'nın bir polis operasyonu ile kadın pazarlamak gibi adi ve aşağılık bir suçlama ile cezaevine konması bu türden bir operasyon mudur?

         İskenderpaşa cemaatinin lideri Mahmud Esad COŞAN'ın Sidney'de şaibeli bir trafik kazasına kurban gitmesi böyle bir operasyonun sonucu mudur?

         Yine siyasi parti liderlerinden Aydın MENDERES'in 1990'lı yılların sonunda meydana gelen trafik kazası ile felç olması ve iktidar alternetifi olmaktan çıkartılması , az bir oyu olmasına rağmen geniş bir sempati alanına sahip olan  rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU'nun 2009'da helikopterinin düşürülmesi ve helikopterin düşmesinden 35 dakika sonra yerinin tespit edilmiş olmasına rağmen 3 gün boyunca bulunmaması (dikkat buyurun bulunamaması demiyoruz) akdedilen anlaşma gereği T. ERDOĞAN'ın iktidarda tutulması için yapılan operasyonlardan mıdır?

         Bu listeye yapılan ancak herşeyin içine doldurulduğu torbaya çevrilerek sulandırılan yargı operasyonlarını da ekleyebiliriz. Bu operasyonlarda pek çok itibar cinayeti işlenerek yüzlerce kişi sahnenin dışına itildi. Bu yargı operasyonları anlaşmada kastedilen operasyonlardan mıdır? Ya da suçluları kovuşturmaya yönelik operasyonlar fırsat bilinerek operasyonun bir tarafına sokularak iktidara alternatif olabileceklerde imha edilmiş midir?

         Son günlerde yapılan ve "Paralel" adı verilen operasyonda bu kapsamda bir operasyon mudur?

         Bu sorulara herkes bilgisi , görgüsü ve vicdani kanaati doğrultusunda cevap verecektir. Paylaştığımız bu bilgiler ışığında gözlerimizi kapatıp son 20 yılı gözümüzün önüne getirdiğimizde evet bu operasyonlar o anlaşmanın bir parçasıdır ve AKP iktidarda kalsın diye operasyonlar devam etmektedir ve edecektir diyebiliyoruz.

        2 gün önce Manisa'da yaşanan ve fakir fukaraya ulaştırılmak için yardım toplayan başörtülü bazı kadınların sürüklendiği bazılarının da kelepçelendiği hadiseye ilişkin bir tek İslami grup ya da cemaatten tepki gelmemesi bırakın tepkiyi iki kelam laf edilmemesi geçmişte yapılan operasyonların etkisini göstermesi bakımından ilgi çekici ve bir o kadarda düşündürücüdür. Belirtmek isteriz ki bu cemaat ve yapılar bu davranışları ile varlık sebeplerini inkar etmişlerdir. Bu durumu bu cemaat ve yapıların iktidar nimetlerinden faydalanmalarına bağlayanlarda çıkabilecektir. Türkiye'deki İslami grup ve cemaatlerin pragmatizme müptela ve ilkesiz olduklarını biliyoruz. Her iki durumda (pragmatizm de korku da) Müslümanım diyen topluluğa yakışmayan davranışlardır. Biz bunlardan korkunun bu sessizliğin ana sebebi olduğunu düşünüyoruz.

        Peki bu operasyonlar bu kadarla mı sınırlı? Muhalefete operasyon yapılırken görece iktidarın en büyük iki alternatifi olarak nitelendirilen CHP ve MHP'ye yönelik bir operasyon yapılmadı mı?

         Bu husustaki düşüncelerimizi bir daha ki yazımızda paylaşmak niyetindeyiz...