7 Mart 2016 Pazartesi
Mücadele Edebi ya da Hutu'laşan AKP
Akp ile Nur Cemaatinin Fethullah Hoca grubu arasındaki mücadele son hızıyla devam ediyor. Mücadele ama centilmenler arasındaki bir mücadele değil. Taraflar karşısındaki grubu ezmek için belaltı , belüstü , böbrek , dalak demeden her türlü vuruşu apansızca yapıyorlar.
Öteden beri her iki yapının da pragmatist olduğunu , hedefe ulaşmak için her yolu mübah gördüklerini biliyoruz. Yine biliyoruz ki herşeyin edebi olduğu gibi savaşında bir edebi vardır. Fakat her iki grupta bu aşamada edepsizliği şiar edinmiş durumdalar. Dahası bu edepsizliği yaparken kendilerini ve değerlerini inkar noktasına varıyorlar ve bunun farkında bile değiller. Kullandıkları mücadele yöntemleri köydeki 1 adet düşmanı yok etmek için tüm köyü içindekilerle birlikte ateşe vermek gibi.
Mevcut durum fiilen olmasa da siyaseten Ruanda'daki Hutularla Tutsiler arasındaki mücadeleyi andırıyor. 1994 yılında iktidardaki Hutular ülke yönetiminde bulunmanın da avantajı ile (Fransa'da Hutulara aktif olarak destek vermiştir.) 100 gün gibi kısa bir sürede 800 Bin civarında Tutsi ile ılımlı Hutuyu (buraya dikkat) katletmişti.
1900'lerin başında Belçika sömürgesi olan Ruanda'da kontrolü elinde tutmak ve sömürüyü devam ettirmek adına birlikte yaşayan , gelenek ve kültürleri neredeyse aynı olan Hutularla Tutsileri birbirinden ayırmıştı. Hatta bu ayrımı yaparken bazı Tutsilere Hutu kimliği vererek siz Hutusunuz demiş bazı Hutulara da Tutsi kimliği vererek kimlik verdiği bu Hutuları Tutsi saymıştı. Bu ayrıma ne Hutular ne de Tutsilerden itiraz gelmedi. İlerleyen dönemde sayıca daha az olan Tutsiler yönünde pozitif ayırımcılık yaparak onlardan eğitimli , daha iyi işlerde çalışan ve kısmen yönetici bir sınıf oluşturmuştu. Ancak Ruanda'nın bağımsızlığına yakın bir dönemde demokrasinin ve seçimlerin gündeme gelmeye başlaması üzerine bu kez Hutuları destekler uygulamaları yürürlüğe koydu. Bağımsızlık sonrası Hutular iktidara gelmiş ve kendileri ile iyi ilişkileri olan Belçika'nın sömürüsü devam etmiştir.
Nur Cemaatinin Fethullah Hoca grubu AKP'nin kurulmasına aktif olarak katılmış ve desteklemiştir. Hernekadar siyaset dışında kaldıkları iddiasında olsalarda seçim dönemlerinde yapılan pazarlıklar karşılığı oyverdikleri herkesin malumudur.
Milli ve Yerli başlıklı yazılarımızı okuduğunuzda AKP'nin kuruluşu için oluşturulan sehemde cemaat gazetelerinde köşe yazan /başyazarlık yapan insanları masanın başında olduğunu göreceksiniz.
Fethullah Hoca grubu 1999 yılından itibaren AKP ile yola düşmüş ve 2011 yılına kadar birlikte çalışmıştır. Başta 2011 de ki referandum olmak üzere Cemaat her seçimde AKP'lilerden neredeyse daha fazla AKP'nin seçim kazanması ve iktidara gelmesi/ iktidarda kalması için gayret göstermiştir.
Bu dönemde yaşanan bütün hukuksuzluklarda bütün yolsuzluklarda , bütün ahlaksızlıklarda , bütün... bu iki yapı ortaktırlar. Ancak her zamanki gibi AKP cenahı , siyasi irade ve sorumluluğun kendisinde olduğunu ve cemaati sistem içine kendisinin yerleştirdiğini gözlerden kaçırarak, tüm olumsuzluklardan cemaati sorumlu tutmaktadır. (Yanılmıyorsam 2011 referandumu sonrasında ve taraflar arasında henüz bir sıkıntı yok iken Kayseri'de doktor olan bir arkadaşıma "AKP yapılan tüm iyileri kendi hanesine yazıp tüm kötü ve olumsuz işleri cemaat üzerine atıyor ve halka bu imajı veriyor" demiştim.)
2011 referandumu sonrası taraflar arasına kara kedi girmiş ve nihayet 17/25 Aralık operasyonları sonrası ipler kopmuş ve savaş başlamıştır.
Savaş dediğimize bakmayın. Yukarıda da belirttiğimiz üzere savaşında bir edebi vardır. Burada ki ; edep , adap , hakkaniyetin olmadığı , vicdanın bulunmadığı çirkef , çamur , kirli bir mücadele...
Bu öyle bir mücadele ki taraflar ne sizin tarafsız kalmanıza müsaade ediyorlar ne de doğruyu söylemenize tahammülleri var.
AKP cenahı kendisinden olmayan ya da kendisi gibi düşünmeyen herkesi ve herkesimi sırasıyla yaftalamaya başlıyor. paraleleci , vatan haini , millet düşmanı. Paralelci sözünün yanına kafirliği , münafıklığı da ilave edin. Bir de bunu sosyal medya üzerinde yaparsanız aktröllerin ana, avrat , çocuk , ced'e kadar giden ağza alınmayacak sinkaflı küfürlerini de ekleyin.
Aynı durum cemaat içinde geçerli. Bırakın AKP'li olmayı bizzat cemaatin söylemlerini tekrarlamadığınız an hırsız , batı uşağı , münafık , kafir...
Bu hengame içerisinde kendi duruşunuzu muhafaza etmeye kalktığınız an her iki cenahtan da yukarıda sayılan ve sayıkmayan bir çok küfür ve hakareti yediğiniz gibi iftira ve yalanla da başbaşa kalıyorsunuz.
Bir kaç gün önce Hükümet emrindeki yargı organlarını kullanarak cemaatin Zaman Gazetesine kayyum atadı. Kayyum atandı dendiğine bakmayın resmen el koydu demek daha doğru olur. Bu durumu protesto etmek amacıyla gazete önüne gelen neredeyse tamamı kadınlardan oluşan içlerinde pusette bebek ve çocuklarında bulunduğu cemaat mensuplarını biber gazı , tazyikli su ve jop kullanan polise dağıttırdı. Yaralananlar , yerde sürüklenenler , ezilenler vardı.
Baş örtülü kadınlar 28 Şubat Sürecinde yaşamadıkları polis taaruzunu AKP iktidarında ve AKP eliyle yaşadı. Son 25 yılda "Başörtüsü Mücadelesinin " kaymağını yiyen , Gezi olayları esnasında Kabataş'ta bir başörtülünün dövüldüğü (yalan olduğu ilerleyen dönemde ortaya çıktı ve yalanın kahramanlarından gazeteci Elif Çakır canlı yayında yalanından dolayı özür diledi) iddiası ile bağırıp çağıran AKP ve yönetimi başörtüsünü bizzat kendisi ayaklar altına aldı.
İyi şeyleri hep kendisi yapan ancak sıkıştığı zaman devlet erkinin arkasına saklanan AKP bu mücadelede de devlet erkinin arkasına saklanarak ve hukuk dışı yollara da tevessül ederek rakibini eziyor. İnsaf ve merhamet yok. Bu adeta AKP için varlık-yokluk savaşına dönüşmüş durumda . Kin öylesine gözlerini köreltmiş ki kendi değerlerini budadığının farkında değil.
100 günde 800 Bin Tutsiyi katleden Hutular , Tutsilerin organize olması ve mücadeleye başlaması sonrası Ruanda'dan kaçmak zorunda kaldı. Tutsilerin kendilerinden intikam alacağı korkusu ile yaklaşık 2 Milyon Hutu evlerini barklarını terkederek komşu ülkelere sığındı. Ruanda'nın büyük kısmı halen Tutsi kontrolü altında.
Sahi ;
Tüm bu yaşananları görünce sormadan edemiyoruz : Bu iki yapı da gerçekten müslümanların oluşturduğu yapılar mı?