5 Ağustos 2016 Cuma

YAZICIOĞLU'nu KİM ÖLDÜRDÜ?

     15 Temmuz da ezberbozan bir darbe girişimi yaşandı. Ortalık toz duman. Toz duman kalkmadan sağlıklı bir yorum yapmak pek mümkün görünmüyor.

      Bununla birlikte siyaseten kendini güçlendiren AKP iktidarı olayı biraz da cadı avına çevirerek züccaciye dükkanına girmiş fil misali tüm bürokrasiyi hallaç pamuğu gibi atıyor. Sonuçları hep birlikte yaşayıp göreceğiz. Ama ne yalan söyleyelim millet için pozitif bir sonuç çıkmasından ümitvar değiliz.

      Bugün itibarı ile darbe girişimine kimin önderlik ettiği , ekibin kimlerden oluştuğu tam olarak bilinmiyor. Bununla birlikte girişimin 15.dakikasında Hükümet darbe girişiminin F. GÜLEN grubunun işi olduğunu ilan ediverdi. Basına yansıdığı kadarıyla görünen o ki F. Gülen cemaatinden bir kısım insanlar girişimin içinde aktif olarak var. Ancak darbe girişimi tamamen onların işi mi yoksa başka gruplarda var mı bu aşamada çözmek zor. Fakat AKP tabanı ve yetkilileri bu işi "Fetö"nün yaptığında ısrarlı ve diğer insanları da böyle söylemeleri ve inanmaları için zorluyor. Bu amaçla bir zamanlar İsviçre'nin çıkardığı  "1915 olaylarını Ermeni soykırımı olarak kabul etmek ve aksini söylemenin suç sayıldığı" kanun benzeri bir düzenlemede çıkardılar. Hatta ezberdışı darbe girişimini "darbe" olarak nitelemeyen ve sorgulayan bazı vatandaşları da darbeye destek olmaktan dolayı gözaltına aldırdılar.

        Hadisenin akabinde AKP yöneticileri herzaman yaptıkları şeyi yapıp sorumluluk almak , nerede hata yaptık deyip özeleştiri yapmak yerine doğrudan doğruya son 15 yılın bütün olumsuzluklarını ve sorumluluklarını  F. Gülen grubuna fatura ettiler. Darbe girişiminde silah da kullanıldığından son 2 senedir söylemelerine rağmen kendilerinden başka kimseyi ikna edemedikleri F. Gülen grubunun terör örgütü olduğuna tüm vatandaşları da bu vesile ile ikna ettiler. İkna olmayanlarda yaşanan baskılar ve şimşekleri üzerine çekmemek adına ikna olmuş görünüyor.

        Bu olaylar yaşanırken ve tüm fatura "Fetö" ye çıkartılırken  Muhsin YAZICIOĞLU suikastı da kalemlerden biri olarak listede yerini aldı. Suikast sonucu düşen helikopterden parça sökülürken görüntülenen ve haklarında soruşturma açılan 2 görevlinin 15 Temmuz gecesi Marmaris'te R. Tayyip ERDOĞAN'a suikast girişiminde bulunmayı hedefleyen grubun içerisinde yeralması ve yakalanmaları YAZICIOĞLU suikastının fetöye ihale edilmesine yetti.

      A. GÜL'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Devlet Denetleme Kurulu (DDK) görevlendirilerek Kazanın (!) oluş biçimi ve arama-kurtarma çalışmalarının sağlıklı yapılıp yapılmadığına ilişkin bir rapor hazırlatılmıştı. Rapor da kazayı ve akabindeki Arama-Kurtarma (AK) çalışmaları inceleyen DDK üyeleri olayın bir suikast olabileceğine ve bazı personelin görevini ihmal ettiği/kötüye kullandığına dikkat çekmiş ve suikast ihtimalini yeniden Türkiye gündemine sokmuştu.

        15 Temmuz sürecinde DDK raporunu hazırlayan DDK üyelerinden iki tanesi de Fetö üyesi olmaktan dolayı açığa alındı ve tutuklandı.

         Bu süreçte M.YAZICIOĞLU'nu FETÖ'nün öldürdüğü hükümet kanadı ve hükümete yakın basın organlarınca topluma pompalanmaya başlandı. Hatta BBP Genel Başkanı M. DESTİCİ , M.YAZICIOĞLU'nun katillerini partiye doldurmakla itham edildi ve bu söylem üzerinden itibar cinayetine yeltenildi.

        Oysa

        Olayın üzerinden geçen 7 yıl , görünen ve yaşanan olaylar bizi hükümet kanadının iddialarının aksine  farklı sonuçlara götürüyor.

        Şöyle ki;

        1- Olayın suikast olabileceğine dair ilk fikirler söylendiğinde ulaştırma bakanı olan Binali YILDIRIM "Kazadan kaza çıkartmayın" demiş ve kaza dışındaki tüm diğer ihtimalleri toptan yok saymıştı. O dönem olayın suikast olduğunu söyleyen ilk kişilerden biri olarak bu söylemden ötürü, 7 Haziran döneminde AKP tarafından kurulan seçim hükümetinde Kültür Bakanlığı yapan bugünlerde RTE'ye danışmanlık hizmeti veren zamanın BBP Genel Başkanı Y. TOPÇU'nun, üstü kapalı tehditlerine maruz kalmıştık.

        2- Yine Binali YILDIRIM , A. GÜL'ün görevlendirdiği , olayın suikast olma ihtimalini gündeme getiren, sivil ve asker bürokratların işlerini tam yapmadıkları , görevlerini ihmal ettikleri gibi hükümler taşıyan ve aslında helikopterin düşmesinden sadece 35 dakika sonra helikopterin  düştüğü yerin koordinatlarının bilindiği ancak 3 gün boyunca o bölgede aramanın ısrarla yapılmadığını gözönüne seren DDK raporunu da eleştirmişti.

        3- DDK raporunda görevlerini yapmadıkları ya da ihmal ettikleri belirtilen hiçbir görevli hakkında AKP hükümetince idari/cezai soruşturma açılmadı.

        4- Raporda görevini gereği veçhile yapmayan tüm görevliler, soruşturmalara muhatap olmadıkları gibi, sürekli terfi ettirildi.

        5- Parça sökerken yakalanan görevlilere karşı yapılan şikayete karşı savcılık takipsizlik kararı verdi. Takipsizlik kararı veren bu savcı şuan Başsavcı.

         6- Savcının verdiği takipsizlik kararını itiraz üzerine kaldıran ve ilgililer hakkında dava açılmasını sağlayan Ağır Ceza Mahkemesi hakimi tenzili rütbe ile daha alt bir mahkemeye sürüldü. Bu hakim bugün Fetö üyesi olmaktan açığa alınmış ve tutuklanmış durumda.

         7- Bilgi kirliliğine sebep olarak arama-kurtarma çalışmalarının gecikmesine sebep olan  Kayseri Valisi Danıştaya üye olarak atanmış

         Liste uzayıp gidiyor.

         Yapılanlara bakıp diğer bilgilerle değerlendirince garip sonuçlar ortaya çıkıyor. İhtimalleri değerlendiriyoruz.

         1- Suikastı FETÖ yapmışsa ve şayet Hakim FETÖCÜ ise Takipsizlik kararını kaldıran Hakimin  takipsizlik kararını kaldırmak yerine takipsizlik kararını yerinde bularak dosyayı ilelebet kapatması gerekirdi. Oysa hakim savcı tarafından gömülmek üzere olan dosyayı yeniden canlandırıyor.
         Yine hükümetin iddia ettiği gibi DDK üyeleri Fetöcü ise düzenledikleri raporda kaza diyerek herşeyi kapatabilecek pozisyonda olmalarına rağmen onlar suikast ihtimalini dillendirerek gündeme getirmezlerdi. Bir suçlu tüm delilleri yok ederek kendini kurtarabilecekken niçin kendini sıkıntıya soksun.
          Buradan şu sonuç çıkıyor. Eğer gerçekten hükümetin iddia ettiği gibi suikastı Fetö yapmışsa fetöcü olduğu gerekçesiyle tutuklanan hakim ve DDK üyeleri fetö üyesi değil ve bu adamlar boştan yere hapis yatıyor.
           Yine bu durumda takipsizlik kararı veren Savcı ile DDK raporunu eleştiren B. YILDIRIM'ın Fetö üyesi olması gerekiyor.

           2-Fetö (diğer suçları hariç) suikast konusunda masum olup suçlu olan iktidar suçu fetöye yıkarak işin içinden sıyrılmaya çalışıyorsa bu durumda Hakim ve DDK üyeleri Fetö üyesidir.

           3- Suikastı her iki grup birlikte işlemişlerse ya da ikisinin bu işte parmağı varsa gerek DDK üyeleri gerekse Hakim  Fetöcü olmadığı gibi AKP'li de değildirler. Yani yine boştan yere hapis yatıyorlar demektir. Bu durumda takipsizlik kararı veren savcı her iki yapıdan da olabilir.

           4-  Ya da her iki grupta bu işte masum ve suçu birbirine atarak i.nelik yapıyorlar.

          Tüm bu sonuçlar gösteriyor ki hükümetin iddialarının aksine tutuklanan hakim ve DDK üyelerinden yola çıkarak suçu FETÖ'nün işlediği sonucuna ulaşmak mümkün değildir.

           Suikastı gerçekten FETÖ işlemiş olabilir mi?

           Olabilir.

           Ancak hükümetin delilleri ile bunu söylemek pek mümkün değil.

            ...

           2-3 gün önce M. Şevket EYGİ  gazetedeki köşesinde BOP'un başarıyla uygulanmaya devam ettiğini yazdı.

          M. YAZICIOĞLU' nun BOP'a kurban edildiğini düşünüyoruz. Bu sebeple sorunun cevabı olarak.

           BOP'u başarıyla kim uyguluyorsa M. YAZICIOĞLU'nun katili de odur demekle yetiniyoruz.