27 Aralık 2016 Salı

Bir Satış Öyküsü : HALEP

Bundan yaklaşık 6 ay önce arkadaşlarla oturup muhabbet ederken Erdoğan ile Putin'in anlaştığı bilgisini almıştık. Orada bulunanlarla değerlendirme yaparken bu koşullarda Putin ile anlaşılmışsa "Halep ve Türkmendağını sattık demektir" demiştim. Bu düşüncemi daha sonra sosyalmedya da paylaşmıştım.

Bugün geldiğimiz noktada Halep'ten Muhalifler tahliye edildi. Sosyal medyadan takip edebildiğimiz kadarıyla Halep'teki muhaliflerin bir kısmı ile Türkiye'de yaşayıp Halep'teki muhaliflere yardım etmeye çalışanların bir kısmı "Türkiye'nin kendilerini ve Halep'i sattığını" "ima" ediyorlar. İma ediyorlar çünkü isim zikrederek suçlarlarsa hem insani yardım dahil tüm yardımların kesileceğini hem de başlarının belaya girebileceğini düşünüyorlar. Ayrıca uluslararası ilişkilerde isim zikretmenin bir önemi ve gereği yok. Bu gibi durumlarda siyasi kararı alan veya uygulayan  kişi ya da partiler değil devletler ya da milletler hatırlanır. "1. Dünya savaşında Araplar bize ihanet edip arkadan vurdu" misali. Bunu söyleyen insanların %90'ı ihanetin başındaki Mekke Emiri Şerif Hüseyin'i bilmez ya da hatırlamaz. İsrail'i tanıyan ilk devletlerden biri Türkiye denir ama bu kararı hangi hükümetin aldığını kimse bilmez.

Yarın Ortadoğu coğrafyası -yaptığı tüm yardımlara ve fedakarlıklara rağmen- bu milleti , bu devleti "Halep'i  satmakla" itham edecek. Oradaki etnik ya da dini kardeşlik bağımız bulunan insanları yarıyolda bırakmakla suçlayacak.Türkler bizi sattı diyecekler

O tarihlerde Halep'in satıldığını söylediğimde sosyalmedyada faaliyette bulunan bazı Erdoğanistler "iftira etmekle" suçlamışlardı. Bugün de Erdoğan'ın Halep'i satmadığını söyleyip Halep'te savaşın kaybedilmesi neticesinde boşaltmak zorunda kalınmasını -boşaltma işleminden yola çıkarak- bir başarı olarak görenler var. Hatta "daha güçlü gelmek için" tahliye edildiğini ve bu işin Erdoğan'ın başarısı olduğunu ileri sürenler var.

Yorum yaparken zaman zaman kantarın topuzunu kaçırsakta Erdoğan ya da bir başkasına iftira etmek gibi bir düşüncemiz yoktu.

Dün gece yine internette sörf yaparken 45 saniyelik bir videoya rastladım. Video da "en büyük aşkı haline gelen muhtar" larla buluşan Erdoğan konuşmasında "Putin ile görüştüğünü ve Putin'in Halep'in boşaltılmasını kendisinden rica ettiğini ve Halep'tekilerin rahat ve huzurunun sağlanması için Muhaliflerin Halep'ten çıkartılması hususunda mutabakata vardıklarını" belirtip "bu hususta arkadaşlara talimat verdim" diyordu.

Video çok kısa olduğu ve montaj/dublaj iddiaları sık sık dile getirildiği için konuşmanın tamamını aramaya başladım ve nihayetinde buldum.

19 Ekim 2016 tarihli Erdoğan'ın Muhtarlarla Buluşması. Buyrun izleyin karar verin. (https://www.youtube.com/watch?v=odMRy5YLiEc) Tamamını izlemem diyorsanız videonun 32.20 den itibaren 1 dakika izlemeniz yeterli.

Konuşmasında Erdoğan bir gün önce akşam Putin'in kendisini arayarak -Halep'te Esed'e karşı savaşan en büyük gruplardan birisi olan- "Nusra'nın Halep'ten çıkartılmasını ve Halep'in temizlenmesini rica ettiğini , kendisininde bu görüşü kabul ederek arkadaşlara bu yönde talimat verdiğini" söylüyor. Dahası savaştan sonra Halep'i birlikte yeniden inşaa edeceklerini açıklıyor.


Bu açıklamadan 20 gün sonra Suriye'deki rejim güçleri saldırıları sıklaştırıyor ve 1 ay içerisinde Halep'in yaklaşık %70'ine sahip olan muhalifler Halep'te ellerinde tuttukları toprakların %95'ini kaybediyor. Dahası açlık ve susuzluğa mahkum bir şekilde kıskaç içerisinde kalıyor. Öyleki basında yazılan bilgiler doğru ise 6,5 km2 lik bir alanda çoğunluğu sivil yaklaşık 300 Bin kişi sıkışıyor. Ve sabah akşam sürekli bombalanıyor.  Bu dönemde silah ve cephane talep ediyorlar ama biz un gönderiyoruz. Üstelik ekmek yapacak fırın olmadığını bile bile.

...

Türkiye'nin Suriye'de uyguladığı politika ile ilgili "Türkmendağı" başlıklı bir yazı kaleme almış ve Devletin hatalarına çok da teferruata girmeden  yervermiştik.

2016 yılı Haziran ayında Rusya ile Türkiye barıştı. 24 Ağustos'ta Fırat Kalkanı operasyonu başlatıldı. Bu operasyona Özgür Suriye Ordusu bünyesindeki mücahit gruplar katıldı. Operasyona katılan gruplar içerinde Halep cephesinden çekilen gruplarda vardı. Hatta Halep'te çarpışan bazı mücahidler bu operasyon ile cephenin boşaltıldığını ve pek çok mücahidin operasyona katılmak için Halep'ten ayrıldığını belirterek Halep'in düşmesine sebep olunduğunu dile getirdiler.

Tüm bu hadiseler yaşanırken 19 Aralık 2016 akşamı Rusya'nın Ankara Büyükelçisi gittiği bir fotoğraf sergisinde bir Çevik Kuvvet Polisi tarafından herkesin gözü önünde öldürüldü. Akabinde çıkan çatışmada da suikastçı polis öldürülerek etkisiz hale getirildi. 

Suikastçı Polis'in kim olduğu daha netleşmeden bir grup Fetöcü olduğunu iddia ederken bir başka grup ise Nusracı olduğunu iddia etti. Hatta suikastın Türkiye-Rusya yakınlaşmasının önüne geçmek için yapıldığı ve eylemin arkasındaki asıl gücün ABD olduğu iddia edildi. 

Hükümet kanadı ise herzamanki kolaycılığı ve pragmatizmi ile olayı gerçekleştirenin hiçbir şüpheye mahal vermeyecek biçimde Fetö işi olduğunu açıklayıverdi. Tabii ki Rusya'yı inandıramadı.

Bu esnada Türkiye , Rusya ve İran bir araya gelerek Suriye'deki son durum hakkında görüştü ve görüşme sonunda üç devletin "Suriye'deki rejimin (ESED yönetiminin) devamı hususunda anlaştıkları ve Teröre karşı ortak hareket etme ve birlikte mücadele etme kararı aldıkları" açıklandı. Mutabakat metninden anlaşılan PYD/YPG'nin dışında Esed'e karşı savaşan tüm grupların "terörist" olarak değerlendirilmesiydi.

İlerleyen günlerde Sosyalmedyada Putin'in "Erdoğan Olmasa Halep'te başarılı olamazdık" dediği bizzat Halep'ten ayrılmak zorunda kalan muhalifler tarafından paylaşıldı. Erdoğan taraftarı bazı kişiler Putin'in bu beyanı Halep'in boşaltılması amacıyla söylediğini iddia ettiler. Oysa 19 Ekim tarihli konuşma içeriği bu tevil çabalarını boşa çıkartıyor. 

Halep'te Esed'e karşı çarpışan ve tahliye edilen muhaliflerde üç devletin görüşmesi sonucunda yayınlanan mutabakat metnine göre "terörist" grubuna giriyor. Bu gruplar yakın bir zamanda Türk Uçakları ve Fırtına Obüsleri tarafından bombalanırsa şaşırmayız.

Türkiye "Şam'da Cuma namazı kılmak" amacıyla çıktığı yoldan "Halep'in ve Suriye Muhalefetinin cenaze namazını kılarak" dönüyor. Bu cenaze namazları sadece Halep ile sınırlı kalmayacakmış gibi de görünüyor.

Yakın bir tarihte Türkiye'nin "Fırat Kalkanı Operasyonu" ile İşidden temizlediği alanı bırakarak geri çekileceği ve bölgenin PYD/YPG tarafından doldurularak kantonların birleşmesinin sağlanacağını ve Türkiyenin güneyinde baştan başa bir Kürt Devletinin oluşacağını/oluşturulacağını düşünüyoruz.

Bu kanaate nereden vardınız diye soranlar olabilir. 

Herşey ayan beyan ortada. BOP bunu gerektiriyor ve BOP eşbaşkanı bu ülkeyi yönetiyor.