15 Aralık 2017 Cuma

ZARRAB 3

İbn-i Haldun göçebelerin yerleşiklere göre güçlü, savaşçı bir yapıya sahip olduklarını belirterek güçlü göçebe aşiretlerinin yerleşik toplumlara saldırarak onları yendiklerini ve onların topraklarına yerleştiklerini ancak zaman içerisinde onlara benzeyerek yumuşadıklarını ve savaşçı kimliklerini kaybettiklerini , sonra bir başka göçebe aşiretin gelerek bunları yendiğini söyler . Bu olay tekrarlayarak devam eder gider der.

Bu yerleşiklerdeki kültürün güçlülüğünden kaynaklanan bir durumdur. Fars kültürü de bu anlamda oldukça güçlü bir kültür olup İran'ı işgal eden her milleti zaman içerisinde kendisine dönüştürmüştür.

Büyük İskender , Müslüman Araplar, Selçuklular, Cengiz Han hepsi de İran'ı fethetmelerine rağmen kendi kültürlerini Farisilere kabul ettirememiş ve zaman içerisinde fars kültürünün etkisinde kalarak farisileşmişlerdir. Güney Azerbaycan Türklerini göstererek itiraz edeceklere Horasan , Kirman Türkmenlerine ne olduğunu araştırmalarını öneririz.

İran bugün 1,5 milyarlık İslam aleminde anagövdeye acıveren 100 milyonluk bir "çıbanbaşı"dır. Yine 300 milyonluk Türk coğrafyasında iletişimi ve birleşmeyi engelleyen en önemli siyasi yapıdır.

Dahası siyasal islamcı (Bol Şia soslu Fars Milliyetçiliği üzerine kurgulanmış) ideolojisi ile İslam Aleminin ve ortadoğunun liderliğine oynayan en önemli oyunculardan biridir.

İran neredeyse 4 bin yıldır bu coğrafyanın siyasal liderliğine oynayan bir aktördür. Bu sebeple bu coğrafyadaki her güçlü yapı ile gerek belüstü gerekse belaltı mücadeleye girmiştir/girmektedir/girecektir. Geçmişte girdiği her mücadelede her seferinde savaş meydanlarında kaybetse de kadim kültürüyle ayakta kalmayı becermiştir.

Büyük Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra İran coğrafyasına hakim olan Safavi, Kaçar hanedanlıkları Türk olmasına rağmen Osmanlı ile mücadeleden ve savaşmaktan çekinmemiştir. Bu hanedanlar zaman içinde farisileşmiştir.

Bugün de bu coğrafyada Türkiye'nin en önemli rakibi İran'dır. Bölge liderliği içinde Türkiye ile İran mücadele etmektedir. Yıllardır İran Türkiye'ye ideoloji ihraç etmeye ve Türkiye'ye etkisi altına almaya çalışmaktadır. Türkiye'nin bir adım önüne geçmek için Ermenistan'la bile işbirliği yapmaktan çekinmemektedir. Yeri geldiğinde Ermenistan'a silah ve askeri malzeme yardımı bile yapmaktadır. Karabağ'ın Ermenilerce işgaliyle sonuçlanan Azerbaycan-Ermenistan savaşında açıkça Ermenistan'ı desteklemiştir. Pjak (PKK'nın İran kolu) kurulana kadar Türkiye'yi zayıflatmak adına PKK'ya hertürlü desteği sağlamıştır

İran bölge liderliğini elegeçirmek ve bölgedeki tek güç olmak adına Uranyum Zenginleştirmek ve Nükleer Silah üretmek derdindedir. Aklı başında hiçbir devlet rekabet halinde olduğu özellikle de sınırı bulunan komşusunun Nükleer Silaha sahip olmasını istemez.

İran ısrarla nükleer silah üretmeye çabalarken ve BM ve ABD-AB bunu engellemeye çalışırken Türkiye'nin menfaatine olan tek şey "İran'ın nükleer silah üretmesinin engellenmesi"dir. İran Nükleer silah elde ettiği anda ilk tehdit yönelteceği ülke Türkiye olacaktır. Bunun aksini kimse iddia edemez. Türkiye'nin böyle bir pozisyonda İran'ın nükleer tehditlerine cevap vermesi için aynı neviden silaha sahip olması gerekir. Kısa vadede Türkiye'nin bu silahı üretmesi mümkün değildir. Nükleer silaha sahip hiçbir ülkede Türkiye'ye bu silahı vermez.

O halde Türkiye'nin İran'ın nükleer silah üretmesini engellemek amacıyla uygulanan ambargoyu Zarrab üzerinden delmesinde ne gibi bir menfaati vardır?  İran'ın nükleer silah sahibi olmasının Türkiye'ye ne katkısı olacaktır? AKP hükümeti ambargonun delinmesinin Türkiye'ye nasıl bir fayda sağlayacağını düşünmektedir?

Rekabet halinde olduğun ve ileri de muhtemel düşmanlarından biri olacak bir devletin silahlanmasını sağlamak nasıl "milli bir politikadır"?

 
        - devam edecek-