Son günlerde TL aşırı değer
kaybediyor. Türk Lirası yılbaşından bu yana yaklaşık %50 değer kaybetti.
Ekonomiyi birazcık takip eden insanlar uzun zamandır ciddi bir kriz
beklemekteydi. Özellikle 24 Haziran seçimleri sonrası Cumhurbaşkanı olarak kim
seçilirse seçilsin krizin kaçınılmaz olduğu herkes tarafından dile
getiriliyordu.
Kriz kapıya dayandı. Hükümet
krizin varlığını kabul etmeyerek olayı Rahip Brunson olayı üzerinden bir “ekonomik
savaşa” tahvil ederek meşrulaştırmaya çalışıyor. Oysa Emre ALKİN gibi
akademisyen iktisatçılar bugünkü yaşananları “Ekonomiyi yönetenlerin yaptıkları
bilinçli tercihlerin ve önceliklerin ürünü” olarak nitelendiriyor. Emre ALKİN
bir muhalif değil. İktidara yakınlığıyla bilinen Kemerburgaz (Altınbaş)
Üniversitesinin Rektör Yardımcısı. Alman Commerzbank’ın analizcisi Tatha GHOSE
Mayıs 2018 sonunda Türk Ekonomisi üzerine hazırladığı raporda “TCMB’nin hayat
belirtisi göstermediğini belirtip bu şekilde gider ve müdahalede gecikirse dolar
kurunun 6 TL nin üzerine çıkabileceğini'' yazıyordu.
Hükümet takip ettiği “yanlış”
ekonomi politikaları ile ekonomiyi ve devleti zayıflattı. Bu zayıflığı görenler
açık bırakılan kapılardan girmeye çalışıyorlar.
Öncelikle
ülkemizdeki en büyük dolar alıcısı devlet. 2018 yılı içerisinde ödenecek dış borç
ve olası bütçe açığı gerekçesiyle devletin ihtiyaç duyduğu para miktarı tam tamına
236 Milyar Dolar civarında. Bu doları bulabileceği yerde piyasa. Devlet dış borç
ödemelerini yapmak için piyasadan döviz
toplamaktadır.
Hükümetimiz dolar bozdur diyerek
bir taraftan dolar toplamaya çalışırken diğer taraftan TL’ nin değerinin
düşmesini engellemeye çalışıyor. Bir taraftan da Türkiye'ye ekonomik savaş
açıldığını ve operasyonlar yapıldığını söylüyor. Oysa tüm operasyonları biz
kendi kendimize çekiyoruz.
İşte size mükemmel bir
operasyon(!) örneği
İştigal alanında
"tekel" olan bir kamu kuruluşunun işletim hakkının %55 i İmtiyaz
sözleşmesi ile 21 yıllığına bir Arap
ortaklığına (aralarında küçük bir de İtalyan ortak vardır) -kasasındaki 2 milyar dolar nakitle birlikte- 6.55 milyar Dolara
"babalar gibi" devredilir. İmtiyazı elde eden ortaklık bu bedelin 1.3
milyar dolarını peşin öder. Kalanı zamana yayılarak
eşit taksitlerle ödenecektir.
Satıştan önceki son bilançosuna
göre kamu kuruluşunun o yılki karı -satış tarihindeki kurla- 2.1 milyar dolardır.
Satıştan birkaç yıl sonra bu Arap
Ortaklığı kendi ortaklık yapısı içine yeni bir ortak daha alır. Böylece
dışarıya karşı daha güçlü görünür. Bu yeni yapı 2007 de kredi kullanarak imtiyaz
sözleşmesinden kaynaklanan borcu devlete öder.
2013 yılında bu kez 2007’de
çektiği krediyi kapatmak ve refinansman amacıyla kredi aramaya başlar. Kimse
kredi vermeye yanaşmayınca bir kısım siyasetçiler devreye girer ve nihayetinde
Türk Bankalarının önderliğinde bir konsorsiyum bu Arap Ortaklığına 4.75 milyar Dolar
(kredi tutarı aslında dolar + eurodur ancak bu euro o günkü parite ile dolara
çevrildiğinde toplam tutar 4.75 milyar dolar olmaktadır) kredi verir. Bankalara
teminat olarak kuruluşun %55 hissesini gösterir. İmtiyaz sözleşmesine göre hisselerin
teminat olarak gösterilmesi yasaktır ama devlet katında birileri -Danıştayın itirazına rağmen- buna müsaade
eder.
Bankalara kredi borcunu taksitle
ödeyecek olsa da taksit dönemi geldiğinde taksitleri ödemez. 1, 2, 3 derken
devletin bir yetkilisi bankaları icrai işlemler yapmamaları konusunda uyarır.
Bankalar icrai işleme geçemezler
ancak devlete baskı yapmaya başlarlar. Devlet uzun süre dirense de nihayetinde
bu kuruluşun imtiyaz sözleşmesi ile devrettiği %55 hissesine el koyar. Kredi
sözleşmesi gereği bankaların bu %55 hisseye rehin hakkı vardır.
Şimdi bankalar rehin hakları
bulunan bu %55 hissenin (faizler + 4.75 milyar dolar karşılığında) devletçe satın
alınmasını istemektedir. Oysa bugün bu hisselerin değeri 2.5 milyar Doların
altındadır.
Kuruluşu işleten Arap Ortaklığı
geçen 11 yıllık sürede yaklaşık 6.62 milyar dolar temettü yani kar payı almış
ve yurtdışına çıkarmıştır. İmtiyaz sözleşmesi kapsamında devredilen
gayrimenkullerin neredeyse tamamını satıp paraya çevirmiştir. Buradan ne kadar
gelir elde ettiği belli değildir. Bu paralar da ortalıkta görünmemektedir.
Yine piyasaya miktarı net olarak
bilinmemekle birlikte 19 milyar TL ile 37 milyar TL arasında değişen miktarda ticari borcu
bulunduğu konuşulmaktadır. Kuruluşun mülkiyeti devlete ait bulunduğundan ve hisselere
de devlet tarafından da el konulmuş bulunduğundan tüm bu borçlar hazineye kalacak gibi görünüyor.
Özelleştirildiği tarihte yaklaşık
53 bin kişinin çalıştığı kuruluşta bugün bu sayı 30 bin civarındadır. Diğer
çalışanların bir kısmı başka kurumlara geçmiş , bir kısmı emekli olmuş bir
kısmı da işsiz kalmıştır. En az 20 bin istihdam da yok edilmiş durumda.
Hülasa;
Adamlar gelmiş 1.3 milyar dolar
yatırıp 11 yıl sonra -kasadan gelen 2 milyar dolar hariç- 6.62 milyar dolar alıp gitmiştir. Gayrimenkullerden elde
ettiği gelir ve piyasaya taktığı borç da cabasıdır...
Buyrun size ülkeye karşı yapılmış
bir operasyon...
Böyle yönetilen bir ülkede
yabancının operasyon çekmesine gerek yok ki…
...
Bunları dile getirdiğimiz için
biz "vatan haini", "sosyalmedya teröristi" olurken tüm
bunlara yolverenler gözyumanlar vatansever öyle mi?
Hass...