27 Mayıs 2016 Cuma

Ülkücü Hareketin Önündeki En Büyük Engel : MHP



          Yerli ve Milli başlıklı yazı serimizin içerisinde MHP ve CHP'ye yönelik operasyonları ileride yazmayı düşündüğümüzü dile getirmiştir. Ancak yoğun Türkiye gündemini takip ederken düşüncelerimizi yazıya dökemedik.

          Kısmet bu güne imiş.

          Aslında MHP'ye yönelik operasyonları yazmamış olmamızı da kendimiz açısından bugün itibarı ile bir şans olarak değerlendiriyoruz.

          Aşağıda dile getireceğimiz ifadelerin tepki alacağını, tepkinin küfür ve tehdit boyutlarına ulaşacağını da biliyoruz. Ancak tarihe not düşmek , doğruluğuna inandığımız düşüncelerimize dile getirmek adına kendimizi bu yazıyı yazmak zorunda hissediyoruz.

          MHP'ye yönelik operasyonları daha önce yazmamış olmamızı bir şans olarak gördüğümüzü söylemiştik. Aradan geçen zaman içerisinde MHP'ye operasyon yapıldı ve yapılıyor düşüncesinin yerini bizatihi MHP'nin kendisinin bir operasyon olduğu düşüncesi aldı.

          Cumhuriyet dönemi Türk Milliyetçilik Hareketine gözatıldığında Hareketin öncelikle ordu içerisinde ve  subaylar eliyle filizlendirildiğini , Alparslan Türkeş dahil bu subayların tamamının soğuk savaş döneminde ABD ve Nato kurslarına tabi tutularak bir süre ABD'de yaşadığı görülecektir.

          1960 ve 1980 ihtilallerinde görev alan subayların tamamının ABD ve Natonun tezgahından geçtiğini dahası ABD ve Nato'nun onayı ile ihtilal yaptıkları herkesin malumudur.

           1980 öncesi bir nevi içşavaş olarak nitelendirilebilecek çatışma ortamında Ülkücüler Sovyet mahreçli devrimci harekete karşı devleti savundularını sandılar. Aslında savundukları devlet değildi. Farkına varamadılar ama savundukları Amerikan mahreçli kapitalist sistemdi. Oysa Ülkücüler Sovyet mahreçli sosyalizme ne kadar karşı iseler aynı oranda Amerikan mahreçli kapitalizme de karşı idiler. Ancak devleti yöneten sistemle sıcak ilişkiler ülkücüleri yine sistemle sıcak ilişkiler içindeki ABD ile aynı düzlemde bulunmak zorunda bıraktı. Ya da hareket MHP yetkilileri tarafından bilinçli olarak bu düzlemde konumlandırıldı.

           1980 ihtilalini yapan ve ABD'lilerin "Our Boys-Bizim Çocuklar" dediği güvenlik konseyinin zulmü altındaki ülkücülerin "Kendileri hapiste fikirleri iktidarda" söylemi ile nasıl ihtilale sahip çıktıkları da ortadadır.

           1991 seçimlerinden sonra DYP-SHP koalisyon hükümeti kurulmuştu. SHP , PKK'nın siyasal uzantıları olan ayrılıkçı Kürtleri kendi listelerinden Meclise ve bir anlamda da kurduğu koalisyon ile iktidara taşımıştı.

           MHP işte bu DYP-SHP koalisyon hükümetine güvenoyu verdi. Hem de Leyla ZANA , Ahmet TÜRK , Hasip KAPLAN vs. isimlerin SHP içindeki varlığını göre göre..

           Bugüne kadar tanıdığım hiçbir MHP'li bu koalisyon hükümetine MHP'nin niçin güvenoyu verdiğini izah edemedi. Dahası gerek o gün gerekse bugün MHP yöneticilerinden bir tek kişi bile bunun gerekçesini açıklayamadı.

          Yine aynı dönemde ABD tarafından Saddam Hüseyin rejiminin Kuzey Irak'taki Kürtlere karşı operasyonlarını önlemek amacıyla İncirlik Üssüne konuşlandırılan Çekiç Güç (ismi zaman içerisinde değişse de görevi aynıdır bu sebeple sadece Çekiç Güç olarak adlandırıyoruz)'ün görev süresinin uzatılması yönünde mecliste yapılan oylamada Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılması yönünde oy kullanmasını da hiçkimse izah edememektedir. Gerek seçim döneminde gerekse oylama öncesinde Çekiç Güç'ün Kuzey Irak'ta PKK'ya yardım ettiği , silah/cephane ve yiyecek yardımında bulunduğu basında yeralırken ve MHP tarafından Çekiç Güç'ün  ülkeden çıkartılacağı vaad ve beyan edilmişken bir anda MHP yönetimi Çekiç Güç'ün görev süresinin uzatılması yönünde oy kullanma kararı aldı ve uyguladı.

          1999 yılında yapılan genel seçimlerde Milliyetçi bir siyasi partiden aday olan 550 milletvekili adayından 150 tanesinin köken olarak Sabetaycı olduğu internet üzerindeki forum sitelerinde tartışılıyordu. Açıkça ismi zikredilmese de bu parti MHP idi. 1999 dan sonra Genel Başkan Yardımcısı olan  ve 2014 te vefat eden Recep Ercüment KONUKMAN sabetaistlerin kapancı ve karakaşi gruplarının gömüldüğü Bülbülderesi Mezarlığına son defnedilen kişilerdendir.

          Daha önce yayınlamış olduğumuz "Yerli ve Milli" başlıklı yazılarımızda ayrıntılı olarak yerverdiğimiz AKP'nin kurulması ve iktidara taşınması amacıyla yapılan toplantılara o dönem MHP'deki Genel Başkanlık mücadelesini kaybettiği için MHP'den istifa eden ve Aydınlık Türkiye Partisini kuran Yıldırım Tuğrul TÜRKEŞ aktif olarak katılmıştı. 24 Ekim 1999 tarihinde yapılan toplantıya katılan T. Türkeş ABD istanbul konsolos yardımcısı Kate SCHERT'in arabasıyla gelip yine onun kolunda toplantıdan ayrılmıştı. Bir kaç gün sonra Eczacıbaşının evsahipliğinde yapılan toplantıya da aynı ekip katılmıştı.

           Bir siyasi partinin genelbaşkanı başka bir siyasi partinin iktidara taşınması için yapılan toplantıya katılıyor.

           T. Türkeş daha sonra MHP'ye katılarak Genel Başkan Yardımcısı ve milletvekili oldu. 2015 yılında AKP tarafından kurulan seçim hükümetinde de MHP üyesi ve milletvekili olmasına rağmen Bakan yapıldı.

           AKP ve Tayyip ERDOĞAN'ı iktidara taşımak amacıyla (bugün itibarı ile bilinen) 3. toplantı ise o dönem MHP Ankara Milletvekili ve Genelbaşkan Yardımcısı olan aynı zamanda Devlet BAHÇELİ'nin de başdanışmanlığını yapan Şevket Bülent YAHNİCİ'nin evinde yapıldı. Yıl 2001 di ve AKP kurulmuştu. MHP'nin Genelbaşkan Yardımcısı AKP'nin iktidara gelmesi için yapılan toplantıya evsahipliği yapıyordu.

          Yine o yıllarda iktidar ortağı olan MHP diğer ortaklarla birlikte İdamın Kaldırılması ve -dolayısıyla- Abdullah ÖCALAN'ın idamının önlenmesi amacıyla oluşturulan sehemde görev alıyordu. MHP tabanı ve yöneticileri hernekadar yapılan oylamada hayır oyu verdiklerini iddia etselerde rahmetli Ali GÜNGÖR'ün açıklamaları (https://www.youtube.com/watch?v=H1eJ66eOQ9w) sonrasında partiden ihracı bu hususu tekzip etmiştir. (Kaldı ki oluşturulan sehemle ilgili ayrıntılı bilgi ayrıca verilecektir)

          İlerleyen dönemde kaset hadisesi patlak verdi ve 15 MHP yöneticisinin yaklaşık 10 tanesinin gayrimeşru cinsel görüntüleri yayınlandı. Milliyetçi ve muhafazakar olan bir partinin 15 yöneticisinden 10 tanesinin "uçkurunu tutamama" sorunu vardı.

           Zaman içerisinde yöneticiler değişse de MHP'nin genelbaşkanı ve kurumsal tavrı değişmedi. İsrail ajanı olduğu ileri sürülerek MHP'den ihrac edilen Ümit ÖZDAĞ bir kaç yıl sonra hem milletvekili hem de genel başkan yardımcısı yapılıyordu.

           AKP'nin iktidara gelmesi için yapılan toplantılara katılan T. TÜRKEŞ genelbaşkan yardımcısı ve milletvekili yapılıyor sonra AKP seçim hükümetine katıldığı için arkasında bir sürü laf ediliyor nihayetinde geçtiğimiz günlerde dokunulmazlıkların kaldırılması amacıyla yapılan oylama esnasında mecliste BAHÇELİ ile elele sohbet edip etrafa gülücükler dağıtılıyordu.

          Gerek Haziran 2015 gerekse Kasım 2015 te yapılan genel seçimler öncesi mecliste daha güçlü bir muhalefetin oluşturulması amacıyla seçim ortaklığına gidilmesi istendiğinde de BAHÇELİ ve MHP diğer partilere karşı tüm kapıları kapatıyordu.

          15 yıldır Türkiye'nın AKP elinde uçuruma sürüklendiğini savunan MHP yönetimi son bir kaç aydır AKP ve Tayyip ERDOĞAN ile yakınlaşıyordu.

           Daha önce Meclis başkan yardımcısı , meclis grup başkan vekili , genel başkan yardımcısı ve milletvekili yapılan kişiler MHP yönetimine aday olduklarında hem BAHÇELİ hem de bir kısım taban tarafından satılmışlıkla , ajanlıkla ,paralel çete tarafından desteklenmekle suçlanıyordu.

          En vahimi de bu suçlamalara karşı birilerinin çıkıp "Bu suçlamalar doğru ise bu adamları niçin milletvekili ,genel başkan yardımcısı , grup başkan vekili yaptınız" diye sormayı akıl edemiyordu. Eğer bu isimler MHP yönetimine talip olup öne çıkmasalar aynı suçlamaların muhatabı olabilirler miydi acaba?

          Sanmıyoruz...

         ...

         İlk aklımıza gelenleri yazdık. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

         Burada anlattığımız ve anlatamadığımız olaylar göstermektedir ki. MHP Ülkücü Hareketin kurumsal yapılı ilk düğmesidir  ve maalesef yanlış iliklenmiştir. Ülkücü Harekete en büyük zararı MHP vermiştir ve vermeye de devam etmektedir. Milliyetçilik fikrini iktidara taşımadığı gibi mevcudiyetiyle iktidara taşıyabilecek diğer yapıların doğmasını ve gelişmesini de engellemiştir ve engellemektedir. Adeta Ülkücüleri pasifize etme ve kontrol altında tutma , sistemin hayatiyetine yönelik tehdit ya da tehlikenin görüldüğü durumlarda da sistemin muhafızlığı için kullanılan bir yapı görüntüsü sergilemektedir.

         Son 30 yılda ortaya fikri anlamda bir şey koymamıştır. Görünen o ki böyle bir düşüncesi ve kaygısı da bulunmamaktadır. Ülkücü hareketin tüm enerjisini emmekte , tüm beyinleri köreltmekte ve yeşerecek her fidanı kurutmaktadır.

          MHP,  iki genelbaşkan yardımcısı ile başka bir partinin (AKP) iktidara taşınması için çalışan tek parti olarak dünya siyaset literatüre girmiştir.

      
      

11 Mayıs 2016 Çarşamba

Bir Millet Yaratmak(!)



          İslamcıların (!) en çok kullandıkları kavramlardan biri "Milli" kavramıdır. Bununla birlikte aynı anlamda kullanılan "Ulus" kavramından nefret ederler. Oysa sözlük anlamı aynıdır. Türk Dil Kurumunun sözlüklerinde bir arama yapılırsa Millet = Ulus sonucunu verir. Aynı anlama gelen iki sözcükten birini kullanıp diğerinden nefret etme bu coğrafyaya ait bir durum. Ancak bu durum sadece İslamcılara has bir durum değil. Türk solu da Milli yerine ulusal , millet yerine ulus , milliyetçi yerine ulusalcı kavramlarını kullanmayı tercih ediyor. Kendilerini Türk Milliyetçisi olarak tanımlayan grubun içerisinde yeralan ve kendisine Türkçü diyenler ulusal kavramına yakın dururken Kendisini Türk-İslam Ülkücüsü olarak tanımlayanlar "Milli" kavramını kullanmayı tercih ediyor.

          Bu Milli ve ulusal kavramlarına yüklenen anlamlarla ilgili bir durum. Milli kavramı bünyesinde dini bir içerikte taşıyor. Bu dini içerik münhasıran islami bir renk taşıyor. Bu itibarla kullanılan kavram aslında dine bakışı da yansıtıyor. Düşünce dünyasında islami referansların baskın olduğu kişi ve gruplar "milli" kavramını kullanırken seküler referansların baskın olduğu kişi ve gruplarda ulusal kelimesini kullanmayı tercih ediyorlar.

          Gariptir.

          İslamcılar (!) milli kelimesini sıkça kullanmalarına rağmen milliyetçilik fikrine karşıdırlar. Hatta milliyetçilik fikrini neredeyse küfürle eş tutarlar. İslamcılıkta ileri gidenler milliyetçiyim diyenleri kafirlikle itham ederler. Millet yerine İslam ümmetinden bahsederek ümmetçilik fikrini savunurlar. Kurulacak bir İslam Devletinde tüm müslümanların bir arada yaşamalarını bir bütün olmaları gerektiğini savunurlar. Bir bütün olarak onların arzu ettiği gibi yaşandığında 200-300 sene sonra aynı dili konuşan , aynı coğrafyayı paylaşan , aynı ülküye ulaşmayı amaçlayan , ortak tarihe sahip "ümmet" adı verilen ama içerik olarak millet tanımına uyan yeni bir etnik yapının (milletin) ortaya çıkacağını görmezler.

           İlginçtir. İslamcılar milliyetçilik mevhumunu küfür olarak nitelendirip milliyetçiliğe karşı çıkarken sadece Türk Milliyetçiliği fikrine karşıdırlar. İran'daki İslamcı yönetimin yaptığı Fars Milliyetçiliğini eleştirmek şöyle dursun alkışlarlar. Keza Türk Milliyetçiliğine karşıdır ancak Kürtçülük Hareketlerini desteklerler. Türk'üm diyen kafirdir ama Kürt'üm diyen mazlum.

          Aynı durum Türk Solu içinde geçerlidir. Türk Ulusalcılığına faşizm derken 1970'lerden itibaren Kürt Halk Hareketlerini desteklemek adına Kürt Faşizmini var ettiklerini görmezler. 2000'lerden sonra Kürt Faşizmine vagon olduklarını farketmezler. Maalesef Türk Sol Hareketleri bugün farkına varmadan doğurduğu kürtçülük hareketine (PKK'ya) kuyruk olmuştur.  Sol düşünce önce milleti halklara bölme sonrada bu halkları ortak bir amaç çerçevesinde bir araya getirme muradında olduğunu ileri sürüyor.

         Millet olarak adlandırılan topluluk ortak bir tarih , kültür ,inanç , mefkure birliği etrafında oluşmuş homojen bir topluluktur. Bu homejen topluluğu çeşitli farklılıkları öne sürerek ayrıştırıp parçaladıktan sonra tekrar bir araya getirmeye çalışmak -hele Türkiye'de yaşanan ve 30 yıldır devam eden kanlı bir süreçten geçildikten ve iki topluluk arasına "kan" girdikten sonra bir araya getirmek- mümkün değildir. Solcularımız 1000 yıllık nadide bir vazoyu kırdıktan sonra tekrar yapıştıracakları ve yapıştırılan vazonun eski vazodan daha iyi olacağı iddiasındadır.

          PKK ya da Kürt Ulusalcılığı Solun bu millete attığı en büyük kazıktır. Solun attığı bu kazığa İslamcılar hep sempati ile bakmış ve desteklemişlerdir. 1990'larda Solcu milletvekilleri , gazeteciler ,aydınlar(!) PKK kamplarına ziyarete giderken Milli Görüşçü İslamcılarımız da onlarla beraberdir. Örnek mi istiyorsunuz İşte Rafah Partili Fethullah Erbaş...

         ...

         Kürtçülük kavramı 1850'lerden itibaren başta Rusya olmak üzere batılı ülkelerce o tarihlerde Osmalı Devletini bugün ise Türkiye Cumhuriyeti Devletini parçalamak üzere kullanılan argümanlardan biridir.

         Osmanlı Döneminde Cizre Beyleri kullanılırken bugün PKK kullanılmaktadır. Maalesef ülkeyi 15 yıldır yukarıda kısaca bakış açısını verdiğimiz İslamcılarımız yönetmektedir. PKK ve Kürtçülük hareketlerine bakışı şaşı olan AKP iktidarından probleme Türk Milleti açısından doğru bir çözüm beklemek mümkün değildir. Yapılan icraatlar incelendiğinde AKP'nin bir Kürt Devletine doğru asgari şartları oluşturmak için tüm gayretiyle çalışmaya devam ettiğini söylemek mümkündür.

          Bu söylediklerimizi abartılı bulabilirsiniz ancak itiraz etmeden yazının sonuna kadar okuyun lütfen.

          Bir devlet için asgari şartlar nedir?
   
          Devlet olarak nitelendirilecek yapının hakimiyet sağladığı bir alan olacak yani coğrafi bir bölge , Bu coğrafyayı dolduracak bir millet olacak. Bu millet Devlet kurma ve yaşatma kültür ve tecrübesine sahip olacak...

           Oluşturulacak devlet için coğrafi bölge bellidir. Türkiye'nin güneydoğusu , Irak'ın kuzeyi ,İran'ın batısı ve Suriyenin Kuzeydoğusu. Suriye'nin Kuzeydoğusu ve Irak'ın kuzeyi fiilen Kürt ulusalcı hareketlerinin hakimiyeti altındadır. Türkiye'nin güneyi için hakimiyet mücadelesi devam etmektedir. Yani alan bellidir ve bu alanın en azından bir bölümünde fiili hakimiyet sağlanmıştır.

           İkinci olarak bu alanı dolduracak ve milllet vasfına erişmiş topluluğun sağlanması.

           Burada sıkıntı yaşanmaktadır. Kürt Milleti henüz oluşturulamamıştır. Bunun oluşturulması gerekmektedir.
            Millet nasıl oluşur?
            Önceliklerden biri dini birliğin sağlanmasıdır ki çoğu -görece- sünni müslümanlardan oluşan bölge halkı ile bu birlik sağlanmıştır.  Din birliğinin sağlanması büyük oranda kültür birliğinin sağlanmasını da beraberinde getirmektedir.
            İkincisi dil birliği. Dil konusunda sıkıntı yaşanmaktadır. Bugün grameri olan Kürtçe isimli ortak bir dil mevcut değildir. Birbirini anlamayan 5 ana lehçe ile pek çok küçük lehçenin konuşulduğu bir dil kümesi sözkonusudur. Kurmanci , Sorani , Gorani , Lorani ve Zazaca. Bu lehçeleri konuşanlar birbirini anlamamaktadır.
            Bu lehçelerden birinin ya da birkaçının ortak anadil haline getirilmesi ya da kişilerin birden fazla lehçeye hakim olarak bir birini anlaması ve dil birliğinin sağlanması gerekmektedir. Bu nasıl sağlanacaktır? İşte burada AKP iktidarı imdada yetişmiştir. Anadilde eğitim adı altında Kürtçe serbest bırakılmış ve kursların açılmasına izin verilmiştir. Akabinde TRT kanallarından biri 2008 yılından itibaren "TRT Kurdi" adı ile kürtçe yayına başlatılmıştır. 24 saat uydu üzerinden tüm bölgeye yayın yapılmaktadır. Garip olan ise kanalın yayına başladığı dönemde PKK'ya ait  Roj Tv'nin özellikle haber bültenlerini Türkçe yapıyor olmasıdır.
             Milli bir tarihin oluşturulması gerekmektedir
             Bunun için ortak bir geçmiş , kahramanlık olayları ve kahramanlar gerekmektedir. 1850'lerden beri Rusların gayretleri ile kafalar bulandırılmışsa da tarih birliği hala sağlanamamıştır. Kürt tarihi oluşturmak için müthiş bir gayret vardır ve çalışmalar devam etmektedir. Kürtleri eski mezopotamya medeniyetine bağlama çalışmaları birazda bölgenin dine bakışından dolayı istenen amaca ulaşamamıştır. Bunun farkedilmesi üzerine İslam tarihinde öne çıkmış isimleri kürtleştirme çalışmaları devam etmektedir. Cizre beyleri Bedirhanların soylarını Halid Bin Velid'e dayandırmaları , kardeşlerinin isimleri Böri ve Turanşah olan Türk Selahaddin Eyyübü'nün kürt olduğunun ileri sürülmesi gibi.
              Geçtiğimiz yıl yaşanan Kobani savaşını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Orada aziz devletimizin de (AKP iktidarının demek daha doğru aslında) katkılarıyla bir kahramanlık hikayesi yazılmak ve kürt tarihine armağan edilmek istendi. Suriye , Kuzey Irak ve Türkiye Kürtlerinin ortak yazacağı ve bu grupları biraraya getirecek , birleştirecek ortak bir kahramanlık destanı...

                Devlet kurmak kolaydır ama o devleti yaşatmak ciddi bir tecrübe , birikim ve kültür ister. Kürt hareketine destek veren bütün büyük aktörler bunun bilincindedir. Kuzey ırakta oluşturulan bölgesel kürt yönetimi ABD kucağında olgunlaştırılmaya çalışılmaktadır. Suriye'deki oluşum aşiret yapılanması gibi olup kendi ayakları üzerinde duracak pozisyonda değildir. Kobani savaşı göstermiştir ki dışardan yardım olmadan gerek Kuzey Iraktaki gerekse Suriye'deki kürt oluşumlarının yardımsız ve devlet kültürü olmadan ayakta kalması mümkün değildir. O halde devlet tücrübe , birikim ve kültürü sağlanmalıdır. Erken doğan ya da yeterince güçlü olmayan çocuğun küvezde güçlendirilmesi ve büyütülmesi gibi...
                Burada da AKP iktidarı sorumluluğu üzerine alarak Türkiye'ye ne katkı sağlayacağı bilinmeyen "Mahalli İdareler Kanunu"nda değişiklik yaparak -adeta eyalet gibi- mali özerkliğe sahip büyükşehirler oluşturmuştur. Kürt ulusalcı hareketleri  yerel yönetimini aldıkları Türkiye Cumhuriyeti Devletinin büyükşehirlerini staj alanı olarak kullanmaktadır ve bunun yolunu AKP iktidarı açmıştır.

                Solun attığı tohum İslamcılarımız eliyle topraktan çıkartılmış ve etrafı çevrilerek koruma altına alınmıştır. Millet mefhumuna ve milleyetçiliğe karşı olan bu iki grubun (sol+İslamcı) elinde yeni bir millet ve yeni bir devlet oluşturulmaktadır.

                ...

               MHP kongreye gidip Meral Abi genelbaşkan seçildiğinde bu coğrafyadaki tüm dertler bitecektir.(!!!)