Ekrem İmamoğlu'nun kazandığı İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanlığı seçiminin iptali ile yeni bir seçim sürecine girildi. 31 Mart'a
kadar yaşadığımız tüm olaylar İstanbul özelinde yeniden yaşanıyor. Tabii ufak
farklarla.
Öncelikle AKP+MHP'nin
oluşturduğu başta BBP olmak üzere bir kısım oy potansiyeli düşük partilerinde
"yancılık" yaptığı Cumhur İttifakı seçime 31 Mart seçimlerinin
"ana söylemi" olan "Beka Sorunu" vurgusunu bir kenara
atarak hazırlanıyorlar.
Bu millet ve milletin sahibi
olduğu devlet 1000 yıldır bu coğrafyada "Beka Sorunu" ile ayaktaydı.
Hala devletin ve milletin beka sorunu var. Ancak hiçbir siyasi parti, ittifak,
koalisyon "beka sorunu"nu seçim kampanyasının ana argümanı
yapmamıştı. Cumhur İttifakı yaptı. Ancak özellikle Batı Anadolu'da ve
İstanbul'da bu söylemin prim yapmadığını görmüş olacaklar ki 31 Mart'ta
sandıkların kapanmasından itibaren bu söylemi terkettiler. Oysa Türkiye bugün
31 Mart'a göre daha fazla "Beka Sorunu"nu hissediyor.
Demek ki "Beka
Sorunu" kavramının içine Cumhur İttifakı ile bizden farklı anlamlar yüklemişler.
"Beka Sorunu"
vurgusunun İstanbul özelinde işe yaramadığını gören iktidar başka bir
alternatiflere yöneldi. İlk alternatif olarak da HDP'yi ve "Kürt
Faşizmini" gördü.
8 yıldır avukatları ile
görüştürülmeyen Abdullah Öcalan avukatları ile görüştürüldü. Bu görüşme sonrası
"yeni bir çözüm süreci"nin habercisi diyebileceğimiz Abdullah
Öcalan'a ait bir mektup basına servis edildi. Akabinde HDP eşgenel başkanları
Figen YÜKSEKDAĞ ve Selahattin Demirtaş yargılandıkları (hakaret sebebiyle açılan) bir davadan beraat etti. Yetmedi
SETA Genel Koordinatörü, Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politikalr Kurulu
Üyesi ve Havuz Medyasının Sabah Gazetesi yazarı Burhanettin DURAN NTV'de
katıldığı bir programda teröristbaşından bahsederken "Sayın Öcalan"
şeklinde hitap etti.
Bu arada şehit haberleri
ardarda gelmeye başladı. Yukarıdaki hadiseler yaşanırken bir taraftan PKK
terörünün artması , aynı oranda havuz medyası eliyle CHP ile PKK birlikteliğine
vurgu yapılan haberlerin çoğalması... AKP bir yandan HDP/PKK ile görüşürken
diğer taraftan PKK eliyle terörü tırmandırmakta aynı zamanda da CHP üzerinden
Millet İttifakını suçlamaktadır sonucuna götürdü bizi. Daha önce de belirttik
AKP hükümeti ile PKK uzun süredir dirsek temasındadır ve heran yeni bir çözüm
süreci yaşanmak üzeredir. Akp CHP-PKK vurgusu yaparak bir taraftan Millet
İttifakı içerisindeki muhafazakar seçmenin Ekrem İmamoğlu'na oyvermesini
engellemeyi amaçlamakta diğer taraftan bu vurguyu boşa çıkarmak için
"milliyetçi söylem"lere yönelecek CHP ve İYİPARTİ yi gerekçe
göstererek Kürt Kökenli kişilerin Ekrem İmamoğlu'nu desteklemesini
engellemeye çalışmaktadır. Pkk eylemi olmazsa , şehit gelmezse bu plan işe
yaramaz.
...
Yenilenen
Seçim için çalışmaların başlaması ile belaltı vuruşlarda başladı. Tabii ki tek
hedef Ekrem İMAMOĞLU. Geçen seçimde son ana kadar görmezden geldikleri , ismini
zikretmekten imtina ettikleri , yok saydıkları Ekrem İMAMOĞLU’na bu kez fena
halde yüklenmeye başladılar.
Yüklenenlerden
biri de AKP’nin Esenler Belediye Başkanı Tevfik GÖKSU idi. GÖKSU katıldığı bir
iftar yemeği esnasında eline mikrofonu alınca şaşırdı. Bu Siyasal İslamcıların
para, makam, kadından sonra en büyük zaafları mikrofon. O da zaafına yenik
düştü.
Tevfik
Göksu Ekrem İMAMOĞLU’nun Trabzonlu olmasından yola çıkarak İMAMOĞLU’nun “RUM”
olduğunu ileri sürdü. Ancak kullandığı dil ve üslup sadece İMAMOĞLU’nu değil
tüm Trabzonluları kapsayacak nitelikteydi.
Ekrem İMAMOĞLU'nun etnik kimliği üzerine bir araştırma yapmadık. Ekrem İMAMOĞLU ismi üzerinden Trabzonlulara yönelik bir etnik kimlik vurgusu yapıldığı için Rum kimliğine değinme gereği hissettik.
Trabzonluları Rumlukla itham eden Tevfik GÖKSU pek muhtemeldir ki Rum ile
Yunanlı, Grek arasındaki farkı bilmiyordur.
Aynı Tevfik GÖKSU sorsanız Mevlana Celaleddin-i Rumi (Rum+(i) aidiyet eki)
ismindeki "Rum" un ne anlama geldiğini de bilmeyecektir.
Bak Tevfik Efendi;
Rum etnik olarak Yunanlı (aslı İonya (Yuan)'lı olup zaman içinde Yunan olarak geçmiştir. Türkiye'ye yakın Ege Adaları merkezli medeniyet kuran İon'ları ifade eder. ) demek değildir. Rum etnik olarak Grek (Güney Yunanistan ve Mora merkezli etnik bir gruptur.) demek de
değildir. Rum "Roma/Romalı" demektir. Romeos kökünden gelir. Etnik bir kimliği değil Coğrafi (Doğu Roma İmparatorluğu sınırları ile ilintili) bir kimliği ifade eder. Türkler Anadolu'ya girdiklerinde Anadolu Bizans'ın yani
Doğu Roma İmparatorluğu'nun elindeydi. Bu sebeple Selçuklular Doğu Roma'ya
atfen Anadolu'ya "Diyar-ı Rum" (Roma Ülkesi) dedi. Osmanlı Balkanlara
geçtiğinde bölge yine Doğu Roma'nın elindeydi. Bu kez tüm Balkanlar
"Rumeli" oldu. İtalya'ya gidilebilseydi muhtemelen orayada
"Rumya" , "Rumistan" gibi bir isim verilecekti.
İstanbul’daki Latin işgali sonrası Bizans Sarayından kaçan prensler İznik
ve Trabzon’da yönetimi ele alarak İstanbul’daki Latinlerden bağımsız
davranmışlardır. Bu sebeple Trabzon’da Bizans Prenslerince kurulan bu devlete
Trabzon Rum İmparatorluğu denmiştir. Aslı Trabzon Roma İmparatorluğudur.
İşgalden 60 yıl sonra İstanbul İznik’te Bizans Prenslerince kurulan İznik Rum
İmparatorluğu tarafından kurtarılmıştır. O 60 yıllık dönemde Osmanlı’nın fetret
dönemindeki gibi bir durum yaşanmış ve İstanbul, Rumeli, İznik ve Trabzon’da 4
ayrı kişi kendisini Bizans İmparatoru olarak ilan etmiştir. İznik’in Latin
işgaline son vermesinden sonra İmparatorluk İznik’teki hanedan üzerinden devam
etmiştir. Bu hanedan daha sonra Rumeli’deki diğer parçayı da bünyesine
katmıştır. Trabzon’un uzak olması , Anadolu’daki sırasıyla Selçuklu, Moğol ve
Osmanlı tehlikesi İstanbul’daki Bizans’ın Trabzon’a müdahalesini engellemiştir.
İsmi Trabzon’da olsa, Pontus’ta olsa oradaki devlet “Roma İmparatorluğunun bir
parçasıdır” ve Yunanlı ya da Grek’le herhangi bir bağlantısı yoktur.
Yunanlı (veya Grek)=Rum demek kıçıkırık Grek'i Roma İmparatorluğu'nun varisi saymaktır.
Tarih sahnesinde hiçbir varlığı olmayan kendilerinin bile unuttuğu Grekliğe
değer atfetmektir. Ona tarih sahnesinde hak etmediği bir değer yüklemektir. 18.
Yüzyıl ortalarına kadar böyle bir millet bile yoktur literatürde.
Yunanlılar ya da Grekler Batı Anadolu kıyıları dışında Anadolu'ya
gelmemiştir. Hele hele Orta Anadolu ya da Karadeniz'in dağlık bölgelerine
tarihleri boyunca hiçbir zaman uğramamıştır. Limanlara tüccar olarak gelmiş ve
ticaret kolonileri kurmuşlardır. Ancak liman bölgeleri dışına da
çıkmamışlardır. Yunanistan'da konuşulan dil ile Karadeniz'de konuşulan dilin
aynı olmasının tek sebebi her iki bölgenin de Doğu Roma imparatorluğu'na bağlı
olarak yaklaşık 750 yıl aynı dili yani Roma İmparatorluğu'nun resmi dili olan
Rumca(Romeiko)'yı konuşmasıdır.
Karadeniz'deki bazı vatandaşların etnik kökeni farklı olabilir ama hiçbiri
söylenenin aksine Yunanlı ya da Grek değildir. Dil çok önemlidir evet ama bir
insanın bir dili konuşması onu etnik olarak konuştuğu dilin mensubu yapmaz.
(İstisna Yunanistan devleti ve Yunan Milliyetçileri için bir insanın
"Rumca" konuşması Yunanlı sayılması için yeterlidir.) Türkçe
konuşmanın seni ya da bir kısım Siyasal İslamcıyı , Sabetaisti, Ermeni ya da
Gürcü geçmişi olan Pakraduniyi Türk yapmadığı gibi...
Siyaseten rakibime vuracağım derken ne b.k yediğine bir bak.
İtham ettiğin kişiyle liderim diye peşinde kırk takla attığın kişi (RTE)
aynı bölgenin ürünü...