12 Aralık 2014 Cuma

Değişmeyen Tek Şey: Çözülme



AKP iktidara geleli yaklaşık 12 yıl oldu. Bu 12 yılda bu ülkede pek çok şey değişti. Değişmeyen tek şey değişimdir şeklinde klişe bir söz ve varsayımsal ve önyargısal bir yaklaşımla "Değişim" e hep "pozitif" bir anlam yüklenir. İktidar tarafından bakarsanız herşey iyiye , güzele gitmekte muhalefet cephesinden bakarsanız herşey çok kötü ve daha da kötüleşmekte. Kişilerin yaklaşımı da mensubu oldukları ya da sempati duydukları parti ya da siyasi hareketle aynı doğrultuda.

Oysa biliyoruz ki yukarı -aşağı , sağ-sol ön-arka , ileri -geri gibi kavramlar hep varsayımsal ve önkabul içeren yaklaşımlardır. Bu sebeple sizin ileri diye nitelendireceğiniz bir yön başkaları tarafından geri olarak nitelendirilebilir. Bu itibarla yapılacak bütün nitelendirmeler nitelendirmeyi yapan kişi açısından izafi olarak doğrudur. Ancak insanın kendi nitelendirmesini tek ve mutlak doğru olarak kabul etmesi ve bu konuda diretmesi sıkıntılıdır. Hele bunu bir inanç alanı haline getirmesi...

AKP iktidarından önce ülkeyi yönetenler kendi ideolojileri doğrultusunda kafalarına göre ülkeyi yönettiler daha doğrusu yönettiklerini sandılar. Şimdi aynı hatayı AKP hükümeti yapıyor.

...

Ülkenin hernekadar seçilmiş hükümetler tarafından yönetildiği sanılsa da aslında hep bürokratik oligarşi tarafından yönetildi. Maalesef her dönemde de CHP ve MHP bürokratik oligarşinin sol ve sağdaki partileri oldu. Özellikle CHP bürokratik oligarşinin adeta emireri gibi davrandı. Sistemi ayakta tutmak ve statükoyu korumak hep önceliği oldu. Aynı şey MHP içinde geçerliydi. CHP için laiklik tabağında verilen ilaç MHP'ye devletçilik tabanında sunuldu. Bugün aynı ilaç geniş kitlelere AKP nezdinde islamcılık tabağında servis edilmektedir.

Millete sunulan farklı renklerde aynı içerikte ilaçlar. Matrix 1 filminin başlarındaki yeralan sahneyi biz her bir kaç yılda bir yeniden çekiyoruz...

Bakıyorsunuz CHP Genel Başkanının kaseti yayınlanıyor ardından 10 MHP Genel Başkan Yardımcısının kaseti. İki olay arasında fark yok. Onları islamcıların "muta"ları takip ediyor. Kapatmalar , metresler gırla...

Geçiyorsunuz İski skandalına gözünüz takılıyor. CHP Çankaya Belediye başkanının tapeleri medyaya dökülüyor. Adam kendi belediye meclis üyelerini rüşvetle ve rantçılıkla suçlayıp "Bıktım bu yamyamlardan" diyor. MHP tarafına dönüyoruz Koray AYDIN'la burun buruna geliyoruz. Yolsuzluktan dolayı Yüce Divan'da yargılanmış bir kısım davadan zamanaşımı bir kısım davadan da Mesut YILMAZ'ı da kurtarmak için işbirliği yapılan Anap oylarıyla kurtulmuştu. Şimdi bakıyorsunuz Harunlar-Karunlar , Çantacı Reza'nın önüne yatan İçişleri Bakanları  , Bıbıcım Bilaller , sıfırlamalar , Yolsuzlukları örtmek için polise , savcıya , adliye teşkilatına yapılan operasyonlar , yasal düzenlemeler , kanun değiştirmeler...

Bakıyoruz
Devrimci ile milliyetçi,
Milliyetçi ile İslamcı ,
İslamcı ile Devrimci,
Milli ile gayrımilli ,
Dinli ile dinsiz
...

liste uzayıp gidiyor ama arasında bir fark göremiyoruz.

Bu nasıl bir devrimcilik ya da sosyal demokratlıktır... (Kendileri kendilerinin ne olduğuna tam karar veremedikleri için bu şekilde kullandık)
Bu nasıl bir milliyetçiliktir...
Bu nasıl bir müslümanlık ...
Bu nasıl bir dindarlık
...

Görünen o ki göremediğimiz bir el bu toplumu dizayn ediyor. Bir taraftan gruplar arasındaki kavramsal keskinlik, kutuplaşma  artarken diğer taraftan nitelikteki yavşama noktasında tüm gruplar birbirine yaklaşıyor. İnsanlar yolsuzluğa , hırsızlığa , ahlaksızlığa cephe almak yerine yeri geldiğinde kendi ahlaksızını/ahlaksızlığını savunabilme noktasına kadar gelmiş durumda. Grupların isimleri , dünyaya bakış açıları ne olursa olsun değer yargıları (daha çok değer yargısı noksanlığı) noktasında aynı çizgiye gelmiş , duruyorlar.

Asıl çözülme budur ve bu çözülme kimsenin umurunda değil...