22 Nisan 2016 Cuma

Karaman'ın Koyunu...




         Karaman'da Ensar Vakfı ile Karaman İmam Hatip Okulları Mezunları Derneği'ne (KAİMDER) ait kayıt dışı yurtlarda kalan erkek öğrencilere yönelik tecavüz , cinsel istismar, hürriyeti tahdit ve küçük yaşta çocuğa müstehcen görüntüler izletmek suçundan açılan davada ilk duruşmada sanığa ceza verildi.

          Daha öncede belirtmiştik basın ilk günden itibaren davayı cinsel istismar davası olarak nitelendirdi ve o niteleme hala devam ediyor. Oysa tecavüz ve cinsel istismar suçları farklı suçlar olduğu gibi kavram olarak biri diğerinin yerine ikame edilecek kavramlarda değildir. Bu suçlar ayrı olduğu gibi cezaları da farklıdır. Fiillerin ilk günden itibaren cinsel istismar olarak nitelendirilmesi suçu hafifletme , önem derecesini düşürme , toplumun olaya ilgisini enaza indirme ve oluşabilecek toplumsal tepkiyi ortadan kaldırmaya yönelik bir çalışmanın ürünüdür.

         Olay Ensar Vakfı ile Karaman İmam Hatip Okulları Derneği'ne (KAİMDER) ait yurtlarda geçmiştir. İşin ilginç yanı bu yurtlar kayıtdışıdır. Kanuna aykırı. Yani kanunsuz. 

       Bununla beraber olayın duyulmasından sonra Karaman Valisi böyle bir yurttan haberi olmadığını söylüyor. Yargılama aşamasında Valinin Kaimder'in yurt açılışına katıldığı , sanığın bir kısım çocukla valiyi ziyaret ettikleri ve birlikte çekilmiş fotografı ortaya çıkıyor.

        İl Milli Eğitim Müdürü kaçak yurttan haberi olmadığını iddia ediyor ve Ensar Vakfı ve Kaimder' i savunuyor. Ancak Milli Eğitim Müdürünün'de sözkonusu yurtta sanıkla birlikte çekilmiş fotoğrafı ortaya çıkıyor. Bu arada olayın ortaya çıkması ve yargıya intikalinden sonra Milli Eğitim Müdürü Karaman Milli Eğitim Müdürlüğünden Antalya Milli Eğitim Müdürlüğüne atanıyor. Yani terfi ettiriliyor.

        Yine yargılama aşamasında sanığın sözkonusu yurtlarda gönüllülük esasına göre ders veren bir kişi olduğu iddiasının yalan olduğu ve sanığın sözkonusu yurtların sorumlusu olduğu ayrıca Ensar Vakfı Karaman Şubesinin kurucularından olduğu anlaşılıyor. 

           Bu haliyle gerek kaçak yurtlar gerekse sanık sorumluluk sahibi tüm bürokratların ve herkesin bildiği sır adeta.

          Milli Eğitim Müdürü ve Valinin bilmediği kanundışı iş yapan vakıf ve derneğe Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı sahip çıkıyor. Hem de öyle bir açıklamayla sahip çıkıyor ki özrü kabahatindan büyük. Küçük yaşta çocuklara tecavüz olayına karşı en duyarlı kişilerden biri olması gereken Bakan olayı bir kereden birşey olmaz noktasına getiriyor. Sözkonusu vakıf ve derneğe sahip çıkarken vakfın ve derneğin kanunsuzluğuna sahip çıktığını anlayamayacak kadar akli ve düşünsel yanı zayıf demek ki. Bırakın yaşanan hadiseyi vakıf ve derneğin sadece yurt açmış olmasının bile kanuna aykırı olduğunu algılayamıyor. Yazık...

          Soruşturma aşamasında olayın mağduru olan çocuk sayısı 45 olarak belirtilmişti. Soruşturmayı yöneten savcı ilk aşamada 10 çocuğu adlitıp kurumuna sevk ederek rapor aldırdı. Bu rapora göre 10 çocuktan 7 tanesi tecavüz 2 tanesi cinsel istismara uğramıştı. Yargılama yapılan davadaki 10 çocuk bu ilk aşamada adlitıpa sevk edilen çocuklar.  

          Bu raporun ardından aynı savcı diğer 35 çocuğunda adlitıpba sevkine karar verdi ve bu kararının üzerine soruşturmadan elçektirildi. Dosya o savcıdan alınarak başka bir savcıya verildi. Dosyayı yeni alan savcı 10 çocukla ilgili soruşturmaya devam ederken diğer 35 çocukla (çocuk sayısının 51 olduğu iddiası da var bu durumda 41 çocuk) ilgili dosyada yapılan işlemlerle ilgili kararları durdurdu ve başka bir işlem yapmayarak dosyayı kapattı. Bu 35 çocuğa ne olduğu ya da neye maruz kaldığını belki de hiç öğrenemeyeceğiz.

          Yargılama yaklaşık 8 saat sürdü ve karara bağlandı. Sanığa 508 yıl ceza verildi. Tüm basın elbirliği ile sanığa rekor ceza verildiğini yazıyor ancak mevcut infaz yasasına göre sanığın yaklaşık 28 yıl yattıktan sonra salıverileceğini söylemiyorlar. Tabii bu arada af çıkartılmaz ya da infaz yasasında sanıklar lehine bir düzenleme yapılmazsa.

          Bu kadar önemli bir davanın 8 saat gibi bir sürede bitirilmesi ülkemiz için bir rekor(!). 

          Yargılama garabetlerle dolu. Öncelikle davaya Ensar ve Kaimder'in suçtan zarar gören (müşteki) olarak katılmaları. İkincisi diğer müştekilerin vekillerinin Ensar vakfı ve Kaimder ile organik bağlarının bulunması. Müştekilerin soruşturmanın genişletilmesine ilişkin taleplerinin reddedilmesi , yine müştekilerin esas hakkında beyanda bulunacakları ve bu amaçla süre verilmesi talebinin reddedilmesi, sanığın savunmaya ilişkin beyanda bulunacağı ve bu amaçla süre verilmesi istemine ilişkin talebin reddi. Mahkemenin bu talepleri gözönüne almadan ve özellikle tanığa savunma için süre vermeden karar vermesi sebebiyle ileri de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden Türkiye aleyhine bir tazminat kararı çıkarsa kimse şaşırmasın.

          Mevcut yargılama bataklığı kurutmak yerine bir sineğin öldürülmesi amacına hizmet etmiştir. Bataklık olduğu yerde durmakta ve sinek üretmeye devam etmektedir.

          Karaman'daki olay İslami değerlere vurgu yapan , maneviyatın önplanda olduğunu ileri süren bir topluluk içerisinde meydana gelmiş olmasına rağmen yine  aynı topluluk tarafından kapatılmaya çalışılmış ve bir anlamda kapatılmıştır. Çocukları tecavüze uğrayan ailelerin olayın üzerine gitmemelerini ve bir an önce kapatılmasına hangi manevi değere binaen göz yümduklarını anlayamıyoruz. 

           İnsanların değerleri erozyona uğrarken hiçbirşey olmuyormuş gibi duyarsız davranmalarını anlamak mümkün değil...

           ...

           Tüm değerleri yerle bir edilirken yapılan köprülerle , yollarla avunma aculluğu sadece bizim coğrafyaya has bir durum demek ki.

            Bilmiyorlar ama değerlerin olmadığı bir toplumda tüm yollar ve köprüler -ismi ne olursa olsun- sadece ve sadece "Ahlaksızlık" taşıyacaktır.