Ahlaksız İSLAM (!) 2
“Çocukken her ɑksɑm yɑtmɑdɑn önce tɑnrı’yɑ bɑnɑ bir bisikIet vermesi için duɑ ederdim. Bir
gün tɑnrı’nın çɑIışmɑ tɑrzının bu oImɑdığını ɑnIɑdım. Ertesi gün gittim kendime yeni bir bisikIet çɑIdım ve her ɑksɑm yɑtmɑdɑn önce tɑnrı’yɑ günɑhIɑrımı ɑffetmesi için duɑ ettim.” - Al CAPONE (1940’ların ünlü ABD’li
mafya babası)
Ahlaksız İslam(!) yazımızın yayınının (Blog yayını
11.05.2017 dir.) üzerinden 1 gün geçmişti ki Karar Gazetesinde Elif ÇAKIR toplumdaki
ahlaki dejenerasyona ilişkin şikayetleri dile getirdiği bir yazı yazdı. Bu
yazıdan 4 gün sonra yine köşesinde bu yazı sonrası kendisini arayarak “ahlaki ve hukuki yozlaşma” üzerine görüş
beyan eden Cemil ÇİÇEK ile arasında geçen konuşmalara yerverdiği yeni bir yazı
yazdı.
İlk
yazısında Diyanet İşleri Eski Başkanlarından Ali BARDAKOĞLU’ nun Samsun’da bir
konferansta yaptığı konuşma esnasında, yapılan bir saha araştırmasının
sonuçlarına atıf yaparak , sarfettiği “ Dindar Olmak Ahlaklı olmayı
gerektirmez” şeklindeki sözleri esas alarak toplumun geldiği durumu irdeledi.
Fakat
yazısı ile BARDAKOĞLU’nun sarfettiği sözler arasında bir fark vardı. ÇAKIR
yazısında yapılan saha çalışmasının sonucunda “Halkın % 70’inin dindar olmak
için Ahlaklı olmaya gerek yoktur” şeklinde bir düşünceye sahip olduğunu
belirtirken sözlerin sahibi Bardakoğlu bu oranı Samsun’daki konferans
esnasında yaptığı bir konuşmada (05.05. 2017- Milliyet) %80 olarak veriyordu.
Bu
10 puanlık farkın nereden kaynaklandığını ve Elif ÇAKIR’ın rakamı niçin düşük
gösterdiğini bilemiyoruz ancak Elif ÇAKIR’ı “Kabataş Yalanı ahlaksızlığının
başmimarlarından biri” olarak gayet iyi hatırlıyoruz.
…
Kur’an peygamberin
“yüce bir ahlaka sahip olduğunu” (Kalem 68/4) beyan edip Peygamber(S.A.V.) de
bizzat “ben güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” derken Türkiye gibi
nüfus cüzdanına göre nüfusunun %98 i Müslüman görünen ve son 15 yıldır dindar
bir hükümet tarafından yönetilen bir ülkede yaşayan her 5 kişiden 4’ü “iyi bir dini
hayat” yaşamak için ahlaka gerek duymadığını söyleyebiliyor.
Konuşmada saha
çalışması dendiği için klasik anketten farklı bir durum sözkonusu. Yani
herhangi bir anda herhangi bir zamanda herhangi bir sokaktan geçen insanlardan
ziyade dini hayatın yaşandığı muhit ya da yerlerde bir çalışma yapıldığı anlaşılmakta. Bu hususta daha önce bir saha çalışması
yapılıp yapılmadığını bilemediğimiz için zaman içerisinde oranlar üzerinde bir
kıyas yapmamız mümkün değil. Ancak İslam Dininin “ahlak” üzerine kurulu bir din
olduğunu biliyoruz. Yine BARDAKOĞLU’nun da haklı olarak ifade ettiği gibi dindar olmak için ahlak gerekli midir?
şeklindeki bir soruya “bir insan dindarsa ahlaklıdır” şeklinde tek bir cevabın
çıkması gerekirdi.
…
Ali BARDAKOĞLU çıkan
bu cevabı ve toplumda gördüğü bu manzarayı eleştirirken kendisinin 2003 yılı
ile 2010 yılı arasında “azımsanmayacak bir süre” bu ülkede Diyanet İşleri
Başkanlığı yaptığını gözardı ediyor. Gelinen noktada Diyanet İşleri
Başkanlığının sorumluluğunu sorgulamıyor. Müslümanlık ile Ahlak’ın birbirinden
uzaklaştığını söylerken , “Din ile Siyaseti iç içe kıldık” derken kendisinin ve
Başkanlığını yaptığı Diyanetin sorumluluğuna vurgu yapmıyor. Sorumluluğu genele yayıyor. Dahası “dinin siyasetin bir aracı haline
getirilmesine müsaade ettik, dini siyasetin emrine verdik” demek yerine “din
ile siyaseti iç içe kıldık” diye hem ifadeyi yumuşatıyor hem de sorumluluğu
üzerinden atıyor.
Hepimiz biliyoruz ki ülkemizde
din her zaman siyaset ile bir temas halindeydi. Özellikle sağ partiler kendilerine -değişen oranlarda da olsa- dini (İslam’ı) referans olarak aldılar. Dini
geniş halk kitleleri ile iletişime geçmenin, halka ulaşmanın bir aracı olarak
kullandılar. Din ile Siyaset arasındaki temas düzeyindeki ilişki “Milli Görüş”
çizgisi ile iç içe geçmeye başladı. AKP iktidarı ile bu iç içelik şahika noktasına ulaştı. Mevcut iktidar -her
şeyi kullandığı gibi- dini kullanarak meşruiyet alanları oluşturdu kendine. AKP
iktidarı bir yandan her türlü naneyi yerken sıkıştığında İslam’ın arkasına
saklandı. Kasım 2002 de kurulan AKP hükümetinin ilk icraatlarından biri 2003
yılında Ali BARDAKOĞLU’nu Diyanet İşleri Başkanı yapmaktı.
Din adına devlet
bürokrasisindeki en yüksek makamı işgal eden kişi dinin kullanılmasına sessiz
kaldı. Gördüğü yolsuzluklara , arsızlıklara ses çıkarmadı. FETÖ’ye bile laf
etmedi. Şimdi içinde ahlaki değerler olmayan bir dindarlıktan şikayet ediyor.
Oysa o değerler siyasal İslamcı iktidar tarafından boşaltılırken dini koruyacak
anahtar BARDAKOĞLU’nun elindeydi.
Keza aynı durum Elif
ÇAKIR içinde geçerli. Siyasal İslamcı iktidarı korumak ya da haklı çıkarmak
adına “Kabataş Yalanını”nın başrollerinden biri olmayı kabul etmişti. Sonra ki
dönemde iktidarla (aslında A.Gül-A.Davutoğlu çizgisine yakın durmasından
mütevellit RTE ile) arasına mesafe girmesi sebebiyle bugün eleştirdiği hususlar
birkaç sene önce umurunda bile değildi. Yazıyı yazarken bizim duyduğumuz
kaygıları duydu mu? Sanmıyoruz.
Bu anlamda Cemil
ÇİÇEK başka bir vakıa. 1983 ten beri neredeyse kesintisiz olarak Meclis’te.
Bakanlık yaptı, Başbakan Yardımcılığı yaptı, Meclis Başkanlığı yaptı. Son 15
yıldır da AKP ile ülke yönetiyor. Şikayet ettiği tüm bu yozlaşmanın siyasi
sorumlularından biri. Yozlaşmayı önlemesi gereken kişiler bugün dert yanıyor.
…
Derdimiz Ali BARDAKOĞLU,
Cemil ÇİÇEK ya da Elif ÇAKIR’ın şahsi
hatalarına vurgu yapmak değil. Ancak bu yozlaşmayı kendilerinin dışında gelişen
bir durum gibi göstermeye çalışılmalarından ötürü gündeme getirmek durumunda
kaldık.
Saha çalışması
gösteriyor ki İslam’a içinde ahlak olmayan yeni bir yorum getirilmiş ve bu
millet nezdinde %70-80 oranında bir taban bulmuştur. Bu oran , Siyasal İslamcı
pragmatizmi ile yetişen ve hangi yolla olursa olsun mutlak kazanmaya odaklı
nesillerin toplumdaki artışıyla doğru orantılı olarak, artmaya devam edecektir.
Oluşturulan algı sonuç odaklı ve nettir. Atı alan Üsküdar’ı geçer. Atın kime
ait olduğunun ya da ne şekilde elde edildiğinin bir önemi yoktur. Kazanan
kuralı koyar ve koyacaktır. Konan kural ahlaka , hukuka mugayyer olsa bile.
Bu oran hakkında
iktidarın eteğine tutuşmuş ve iktidar nimetlerinden faydalanırken sesleri
çıkmayan tarikat ve cemaatler ne düşünüyor? Bu %80’in ne kadarı İslami Tarikat
ve Cemaatlere mensup kişilerden oluşuyor?
Yanmaz kefen
pazarlayıp cennete kendi tarikatı ile VIP girmeyi taahhüt eden Cübbeli-cübbesiz
tarikat şeyhleri bu yozlaşmanın neresindeler? Tabanları ahlaksız dindarlık(!) ya
da ahlaksız İslam(!) batağına doğru kayarken ne düşünüyorlar? Bu kaymayı
önlemek için ne gibi tedbirler aldılar/alıyorlar?
Daha da önemlisi
AKP’nin BOP’u üreten akla verdiği “İslama yeni bir yorum getirilmesi
taahhüdünün” neresindeler?
…
Trajedi şudur ki
“Ülkeyi bölmek için Milliyetçi yapıları kullanan BOPçular , İslamı yozlaştırmak
içinde Siyasal İslamcıları ve İslami yapıları kullandı/ kullanıyor.”
Siyasal İslamcılar/
İslami yapılar mı? Onların bir kısmı iktidara gelme karşılığında üstlendiği
taahhüdünü yerine getiriyor bir kısmı ise “pragmatizm illetine müptela olmuş
durumda”
Hülasa;
Siyaset sidik gibidir
başta din ve hukuk olmak üzere temas ettiği her şeyi kirletir…
Ahlak yoksa Din
yoktur…
Varmış gibi görünen
şey (Din(!)) ahlaksızlığı örtmek için kullanılan bir örtüden başka bir şey değildir.
…
Bir Bizans mistiği
der ki ; “Hadiseleri değiştiremiyorsanız
bakış açınızı değiştirin…” Siyasal
İslamla birlikte Müslümanlar (!) bakış açılarını değiştirerek Al CAPONE çizgisinden
hadiselere yaklaşan yeni bir bakış açısı geliştirdiler.
“Al CAPONE meşrepli”
yeni nesil Müslümanlarla(!) karşı karşıyayız. Bugün gördüklerimiz kendini "akıncı" sanan yozlaşmış öncüler.
Cümlemize geçmiş olsun…
(Not: Siyaset-Din , Siyaset-Ahlak
ilişkisine yönelik yazılarımız kişisel blog sayfamız (mehmetbugraalperence.blogspot.com.tr) da
yeralmaktadır.)