Geçtiğimiz
günlerde bir kadın twitter hesabından yaptığı bir paylaşımla ortalığı ayağa
kaldırdı. Paylaşım aynen “Reis-i Cumhurumuz uygun görürse onun
zevcesi olabilirim. Sahabe hazretleri de cihat eden Peygamber efendimize
zevcelerini ikram etmişlerdir” ifadelerini içeriyordu. Devam eden paylaşımlarda da bunun
bir sapıklık olmadığı ve bir ikram olduğu belirtiliyor hatta daha da ileri
giderek bu yönde eleştiri yapanları cahillikle ve kitap okumamakla suçluyordu.
Paylaşımı görünce açık yüreklilikle
söyleyeyim ki şaşırtıcı gelmedi. Çünkü AKP tavanında ve tabanında daha önce de bu şekilde haddi aşan ,
kastı aşan belki bilerek yapılan oldukça çok paylaşıma tanık olduk.
ERDOĞAN’ı Allah’ın yeryüzündeki gölgesi
ilan edenden , Allah’ın sıfatları ile donatıldığını iddia edenlere , Peygamber
(S.A.V.) de kibir olmasına rağmen kendilerinde kibir olmadığını iddia edenlere,
makara yapanlara kadar itikadi anlamda sıkıntılı pek çok laf edildiği gibi ;
“Erdoğan’ı gördükçe aşık oldum.
Böyle bir ilahi aşk ancak iki erkek arasında olabiliyor”
“Erdoğan’ı ısırırım , yalarım.”
diyenleri
mi istersiniz.
“AKP’li olmak Erdoğan’a nikahla
bağlanmaktır” diyeni mi ararsınız
“Erdoğan'ı gördüm mü,
kollarındaymışım gibi içim eriyor, bir tuhaf oluyorum, kocamda bu
hissi bulamıyorum” *
diyeni mi ararsınız.
En
son sosyal medyaya düşende da yazımıza konu olan açıklama…
Bu
tür açıklamaların hangi saikle yapıldığını
bilemiyoruz ama hangi saikle yapılırsa yapılsın ortada bir ahlaksızlık
var. İslam Dininin Peygamberi (S.A.V.) ve O’nun ashabına iftira var.
Ahlak , namus…
vs konularda savunulan değer yargısı
olarak en hassas oldukları iddiasında olan ve bu açıdan diğer gruplara tepeden
bakan İslamcıların içerisinden mütemadiyen bu tür rezillik içeren açıklamaların
yapılması gerçekten dikkat çekici. Diğer Müslüman gruplarda (başka rezilliklere
rağmen) bu tür olayların olmaması İslamcıların beslendiği kaynakta bir sıkıntı
olduğunu gözönüne seriyor.
Daha ilginci bu
tür davranışlara karşı hiçbirşey olmamış gibi sessizliğe bürünülmesi ya da
savunma mekanizmaları geliştirilmesi. Bu durum Müslümanlar için bu tür
davranışlardan daha alçaltıcı ve daha alçakça bir yaklaşım.
Sürekli
bir komplo teorisi havası. Sürekli bir varlığı muğlak ya da meçhul 3.kişi ya da gruplara suç atmalar. İnsan ister
istemez sormak zorunda hissediyor. Varlığı muğlak/meçhul bu 3.kişilerin Sancaktepe
gibi kıytırık bir ilçe belediyesinin bilmem ne servisinde çalışan evli ve
çocuklu kendi halinde bir memureyi hedef almasının sebeb-i hikmeti nedir?
Bu
sorunun makul ve mantıklı bir cevabı görünmüyor.
“Reis-i
Cumhurumuz uygun görürse onun zevcesi olabilirim. Sahabe hazretleri de cihat
eden Peygamber efendimize zevcelerini ikram etmişlerdir.” Paylaşımının
yapılmasının üzerinden yaklaşık 1 hafta
geçmiş olmasına rağmen ortada Cumhuriyet Savcılığına yapılmış bir şikayet , bir
müracaat yok. Ayrıca hesabın heklendiğine dair bir müracaatta yok.
Daha
garibi “Reis-i cumhurumuz uygun görürse zevcesi olabilirim” diyen bayanın
twitter hesabı 1 ay önce heklendiği bilgisi (iddiası) yukarıdaki açıklamadan
sonra Sancaktepe Belediye Başkanı tarafından sosyal medyada yapılan bir
açıklama ile duyuruluyor. Belediye Başkanının başka işi yok anlaşılan çalışanlarının
sosyal medya hesabının heklenip heklenmediğini takip ediyor. Bu bayan niçin kendisi çıkıp durum bundan bundan ibarettir
diye açıklamıyor? İftiraya kurban gittiğini niçin tüm dünyaya ilan etmiyor?
Namusuna , iffetine dil uzatıldığını ve mağdur olduğunu niçin gözümüze
sokmuyor? Bir kadın böylesi bir iftiraya maruz kaldığında ve haklı olduğunda
bağırmayıpta ne zaman bağıracak? Niçin bağırmıyor?
Hadi kendisi
bağırmıyor bu kadının -çocukları küçük diyelim- eşi , kardeşleri , babası niçin çıkıp açıkça “twitter
hesabı 1 ay önce heklendi bu yazılanlar eşim/kızım/kardeşim tarafından
yazılmamıştır , bununla ilgili hukuki yollara başvurduk/başvuracağız
demiyorlar? Onlar niçin susuyor?
Namusa
, iffete dil uzatıldığında bağırma , sesini yükseltme sorumluluğu bu kadından
ya da yakınlarından önce AKP’li Sancaktepe Belediye Başkanı ve Sümeyye Erdoğan’ın
Kadem Vakfına mı düşüyor?
…
Siyasi
söylemleri , ideolojileri bir tarafa bırakıp etrafımıza baktığımızda görünen şu
ki ; Değerlerimiz tükeniyor , dakika dakika , saniye saniye erozyana uğruyor hem de bu değerleri savunduğu iddiasında olan insanlar eliyle. Bu insanlar
sözleriyle , eylemleriyle tüm manevi değerlerimizi çürütmüş durumda ve kalanını da çürütmeye devam
ediyor.
Yalçın
KÜÇÜK ,duruş , fikir , dünyaya bakış olarak , hazettiğim bir insan değildir.
2000’li yılların başında yazdığı kitaplardan birinde (yanılmıyorsam Şebeke) “tüm
dünyanın sosyalizme doğru eğildiği bir dönemde Türkiye’de İşçi Partisine doğru eğilmiş ve Türkiye
İşçi Partisi meclise girmeyi başarmıştı. 1967 yılından sonra Türkiye İşçi
Partisi kendi içinden çıkanlar tarafından yıkılıp darmadağın edildi. Bugün aynı
şekilde İslam’da Türkiye’deki İslamist Parti (İslamist partiden kastı AKP’dir. )
tarafından perişan edilecek” yazıyordu.
Zavallı
biz ,
Zavallı Müslümanlar…
Bu gidişi
görememişiz…
Biri yaklaşık 350 yıl önce "Benzeme benzet" mi demişti meaminine...
Mehmet
BUĞRA