11 Ağustos 2014 Pazartesi

BAŞÖRTÜSÜNE DAİR



MEHMET BUĞRA

Tarih: 10 Şubat 2008 _IO_SUNDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)

Türban ya da başörtüsü tartışmalarının yoğunlaştığı ve kimin ne dediğinin belli olmadığı ya da anlaşılamadığı şu günlerde bu keşmekeşte bizimde katkımız olsun istedik: Bunca laf söyleyenden , yorum yapandan neyimiz eksik. Öyle değil mi?

Öncelikle mevcut hükümet (AKP) ve MHP Anayasada değişiklik yaparak Türban/Başörtüsü yasağını kaldırmaya çalışıyorlar. Oysa gerek Anayasada gerekse kanunlarımızda  türban/başörtüsünü yasaklayan bir hüküm yok. Kılık ve kıyafet genel olarak yönetmeliklerle düzenlenmiş olup Yönetmeliklerde de başörtüsünün yasak olduğuna dair bir ibare mevcut değil.

O halde bu yasaklar nereden kaynaklanıyor sorusuyla muhatap olmamız kaçınılmaz görünüyor.

Bu yasaklar yönetmelikleri uygulayan Devlet görevlilerinin işgüzarlığından ve keyfiliğinden doğmuş olup Anayasa Mahkemesinin kendisini kanun koyucu yerine koyup yeni kanun(!) ihdas etmesiyle gayrımeşru vasfının üzerinin örtülmesi sağlanmıştır.Hal böyle olunca AKP ve MHP modern zaman “Donkişot”ları gibi görünmektedir.

Yine AKP ve MHP yapmayı düşündükleri Anayasa değişikliği ile üniversitede başörtüsünü serbest bıraktırmayı amaçladıklarını beyan etmektedirler. İslami açıdan sanki sadece üniversite çağında başlar örtülmek zorundaymış gibi. Yine amaçlarının mevhum-u muhalifinden (kanunların yorumlanmasında bir yöntemdir) hareket edecek olursak  “Başörtüsü Üniversitede Serbest” demek üniversitenin dışındaki diğer alanlarda yasak demekle eş anlamlıdır ki bu diğer bütün alanlarda başörtüsünü yasaklamakla sonuçlanacak ve başörtüsü yasağını –ilelebet- meşrulaştıracak bir düzenleme olacaktır.

AKP ve MHP bilerek ya da bilmeyerek “Kaş yapayım” derken kafayı kopartma aşamasındadır.

...

Diğer yandan “Laik” olduğunu iddia eden kesim “Cumhuriyetin Kazanımları”ndan bahsetmektedir. Ve Laikliğin dünyada pekte itibar edilmeyen (yaklaşık 200 ülkenin içinde 2 ülke) bir devlet sistemi olduğunu ve “kişilerin laikliğinin” sözkonusu olmadığı gerçeğini gözardı gözardı etmektedirler.

Aceba bunlar kendilerini “Devlet” mi sanıyorlar sorusu bu aşamada düşünce dünyamızı meşgul etmeye başlıyor.

“Cumhuriyet” soyut bir kavram olduğuna göre”Cumhuriyetin Kazanımından” ne murad ettikleri de bir başka soru olarak düşünce dünyamızdaki yerine almakta. Ancak soyut ve fikri bir kavramın kazanımının olması mümkün olmadığından  “Cumhuriyetin kazanımları”ndan kasteddiklerinin “kendi Kazanımları” olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Ortada bir millet (Ölçü “Ne Mutlu Türküm Diyene” olarak alınmıştır.) varsa ve bir kazanım sözkonusu ise milletin bazı kesimleri kazanırken bazıları kaybedecektir. “Cumhuriyetin Kazanımları” derken aslında kendi kazanımlarına atıf yapılmakta ve “Devlet ve Cumhuriyet” kavramlarıyla hırsızlıklarını gizlemektedirler.

Anayasada yapılacak değişikliğin “Cumhuriyetin Kazanımlarından vazgeçmek” olduğunu söyleyen çevrelerin 1961 ve 1980 yılında 2 defa mevcut Anayasaların bırakın kısmi değişikliği tamamen yürürlükten kaldırılmasına ve çöpe atılmasına sessiz kalmaları da ikiyüzlülükten başka bir anlam ifade etmiyor.

Mücadele haksız kazanımlarını koruma ve milletin büyük kısmını bizzat kendi hazırladığı sofradan uzak tutma mücadelesidir. Maalesef başörtülüler adına sofranın bir ucundan tutanlar , kendileri rızıklanmaya başladıkları  andan itibaren sofraya yaklaşamayanları bir “pazarlık” aracı olarak kullanmışlardır. Hatta pazarlık aracı olarak kullanmakla yetinmemişler “Başörtüsü Namusumuzdur” diyen ve üniversite kapılarında fakr-u zaruret içerisinde kalan bacılarının(!) namusuna yan gözle bakıp onların zaruret halinde bulunmalarından faydalanmayı dahi becermişlerdir.

Görünen o ki  başörtüsü bir kez daha pazarlık masasının en önemli malzemesi konumuna getirilmiştir. Ve bacılar size ve bize bu sofradan ekmek çıkmayacaktır. Bilginize.

...

Başını örten kadınlarda bu milletin evladı ve bu devletin vatandaşıdır. Bu kadınlarda Türkiye Cumhuriyeti Devletine “Vatandaşlık Bağı” ile bağlıdır. Devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirirken hiçbir ayrıcalıklı muameleye tabi tutulmayan bu insanların “Cumhuriyetin Kazanımları”ndan ya da “Kamu Hizmetlerinden” faydalanma aşamasında farklı muameleye tabi tutulmaları , okumalarının , çalışmalarının engellenmesi , Devlet(!) eliyle  tahkir ve tezyif edilmesi insaf ve iz’an sınırlarını aşmakta ve Anayasanın en temel prensibi olan “Eşitlik” (200 küsür devletin Anayasalarının tamamında vardır ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ilkelerinden biridir.) ilkesinin “Devlet” eliyle zedelenmesidir.

Yine aynı şekilde sırf giysilerinden ya da düşüncelerinden dolayı farklı bir muameleye tabi tutulmaları T.C. Anayasasının pek çok (10, 13,14,15,24,25,26 , 48, 49...) maddesine aykırıdır. 

Yine farklı muameleye tabi tutulmaları “halkın din , dil, ırk, sınıf... vs. şeklinde parçalanması”  sonucunu doğurmaktadır ki Türk Ceza Kanunu bu tür faaliyetleri yasaklamıştır. Abdullah ÖCALAN’ ın yargılandığı maddelerden birinin devlet görevlileri eliyle işlenmesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Yine Türk Ceza Kanunu “Eğitim ve Öğrenim hakkının engellenemeyeceğine ilişkin hükümlerine aykırı davranışta sözkonusudur.

Ayrıca başörtüsünü “Arap adeti” diye aşağılayan kendini bilmezlerin farkında olarak ya da olmayarak ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde (Özellikle Hatay, Kilis, Antep ,Mardin, Siirt...) yaşayan çok sayıdaki Arap kökenli kardeşimizi aşağılaması da gözardı edilmemelidir. (Bir giyim tarzını kendisine yabancı (arap) görüp  aşağılarken kendisinin olmayan başka bir yabancı giyim tarzını (kravat ,frak...) yücelten ve sahiplenen kişilere de söyleyecek laf bulmakta sıkıntı çekiyorum.)

Üzücü olan tüm bu farklı ve aşağılık muamelelerin devlet adına ve devlet erki kullanılarak yapılmasıdır.

Ey Ülkücüler !
Eğer devlet sizinse niçin bacılarınıza bu zulmü reva görüyorsunuz.
Yok eğer devlet sizin değilse ne b…. yemeye sizin olmayan bir şeye sahip çıkıyor ve her seferinde kendinizi feda ediyorsunuz.

...

Bunca laftan sonra neler yapılmalıdır.

Başörtülü bacılar yada fiilen başörtüsü kullanmasa da ruhen başörtüsü kullanan bacılar; Öncelikle tank gıcırtısı duyduğunda çil yavrusu gibi dağılanların sizin adınıza yapacakları tek şeyin “sizin üzerinizden kendi adlarına pazarlık olacağını” gözardı edip hayale kapılmayın.  

Başörtülü bacılar yada fiilen başörtüsü kullanmasa da ruhen başörtüsü kullanan bacılar ve bayan olsa hakkıyla başörtüsü takmayı kendi için “şeref” sayacak beyler; Artık Devlete ya da kendini “Devlet” sanan (hangi cenahtan olduğunun önemi yok) zibidilere -vatandaşlıktan kaynaklanan Anayasal Haklarınızı elde edebilmek adına-  “ne kadar ekmek o kadar köfte” deyip parti ,cemaat vs. ayrımlarını bir kenara bırakarak gerekirse “Sivil İteatsizlik” de dahil mücadele yöntemlerini uygulamaya koymalısınız.

AKP ve MHP li yöneticiler; madem değişiklik yapacaksınız. Öncelikle Anayasayı komple değiştirin. Ve daha da önemlisi “Çalınan minarelere kılıf uydurma merkezi” olarak faaliyet gösteren “Anayasa Mahkemesi” ni kaldırın. Yapmaya çalıştığınız bu değişikliklerin dönüp başörtülü bacılarınızı vuracağını bilin.