MEHMET BUĞRA
Tarih: 10 Şubat 2008 _IO_SUNDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)
Tarih: 10 Şubat 2008 _IO_SUNDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)
Türban ya da başörtüsü tartışmalarının yoğunlaştığı ve
kimin ne dediğinin belli olmadığı ya da anlaşılamadığı şu günlerde bu
keşmekeşte bizimde katkımız olsun istedik: Bunca laf söyleyenden , yorum
yapandan neyimiz eksik. Öyle değil mi?
Öncelikle mevcut hükümet (AKP) ve MHP Anayasada
değişiklik yaparak Türban/Başörtüsü yasağını kaldırmaya çalışıyorlar. Oysa
gerek Anayasada gerekse kanunlarımızda türban/başörtüsünü yasaklayan bir
hüküm yok. Kılık ve kıyafet genel olarak yönetmeliklerle düzenlenmiş olup
Yönetmeliklerde de başörtüsünün yasak olduğuna dair bir ibare mevcut değil.
O halde bu yasaklar nereden kaynaklanıyor sorusuyla
muhatap olmamız kaçınılmaz görünüyor.
Bu yasaklar yönetmelikleri uygulayan Devlet
görevlilerinin işgüzarlığından ve keyfiliğinden doğmuş olup Anayasa
Mahkemesinin kendisini kanun koyucu yerine koyup yeni kanun(!) ihdas etmesiyle
gayrımeşru vasfının üzerinin örtülmesi sağlanmıştır.Hal böyle olunca AKP ve MHP
modern zaman “Donkişot”ları gibi görünmektedir.
Yine AKP ve MHP yapmayı düşündükleri Anayasa
değişikliği ile üniversitede başörtüsünü serbest bıraktırmayı amaçladıklarını
beyan etmektedirler. İslami açıdan sanki sadece üniversite çağında başlar
örtülmek zorundaymış gibi. Yine amaçlarının mevhum-u muhalifinden (kanunların
yorumlanmasında bir yöntemdir) hareket edecek olursak “Başörtüsü
Üniversitede Serbest” demek üniversitenin dışındaki diğer alanlarda yasak
demekle eş anlamlıdır ki bu diğer bütün alanlarda başörtüsünü yasaklamakla
sonuçlanacak ve başörtüsü yasağını –ilelebet- meşrulaştıracak bir düzenleme
olacaktır.
AKP ve MHP bilerek ya da bilmeyerek “Kaş yapayım”
derken kafayı kopartma aşamasındadır.
...
Diğer yandan “Laik” olduğunu iddia eden kesim
“Cumhuriyetin Kazanımları”ndan bahsetmektedir. Ve Laikliğin dünyada pekte
itibar edilmeyen (yaklaşık 200 ülkenin içinde 2 ülke) bir devlet sistemi
olduğunu ve “kişilerin laikliğinin” sözkonusu olmadığı gerçeğini gözardı
gözardı etmektedirler.
Aceba bunlar kendilerini “Devlet” mi sanıyorlar sorusu bu aşamada düşünce dünyamızı meşgul etmeye başlıyor.
“Cumhuriyet” soyut bir kavram olduğuna
göre”Cumhuriyetin Kazanımından” ne murad ettikleri de bir başka soru olarak
düşünce dünyamızdaki yerine almakta. Ancak soyut ve fikri bir kavramın
kazanımının olması mümkün olmadığından “Cumhuriyetin kazanımları”ndan
kasteddiklerinin “kendi Kazanımları” olduğu sonucuna ulaşıyoruz. Ortada bir
millet (Ölçü “Ne Mutlu Türküm Diyene” olarak alınmıştır.) varsa ve bir kazanım
sözkonusu ise milletin bazı kesimleri kazanırken bazıları kaybedecektir.
“Cumhuriyetin Kazanımları” derken aslında kendi kazanımlarına atıf yapılmakta
ve “Devlet ve Cumhuriyet” kavramlarıyla hırsızlıklarını gizlemektedirler.
Anayasada yapılacak değişikliğin “Cumhuriyetin
Kazanımlarından vazgeçmek” olduğunu söyleyen çevrelerin 1961 ve 1980 yılında 2
defa mevcut Anayasaların bırakın kısmi değişikliği tamamen yürürlükten
kaldırılmasına ve çöpe atılmasına sessiz kalmaları da ikiyüzlülükten başka bir
anlam ifade etmiyor.
Mücadele haksız kazanımlarını koruma ve milletin büyük kısmını bizzat kendi hazırladığı sofradan uzak tutma mücadelesidir. Maalesef başörtülüler adına sofranın bir ucundan tutanlar , kendileri rızıklanmaya başladıkları andan itibaren sofraya yaklaşamayanları bir “pazarlık” aracı olarak kullanmışlardır. Hatta pazarlık aracı olarak kullanmakla yetinmemişler “Başörtüsü Namusumuzdur” diyen ve üniversite kapılarında fakr-u zaruret içerisinde kalan bacılarının(!) namusuna yan gözle bakıp onların zaruret halinde bulunmalarından faydalanmayı dahi becermişlerdir.
Görünen o ki başörtüsü bir kez daha pazarlık
masasının en önemli malzemesi konumuna getirilmiştir. Ve bacılar size ve bize
bu sofradan ekmek çıkmayacaktır. Bilginize.
...
Başını örten kadınlarda bu milletin evladı ve bu devletin vatandaşıdır. Bu kadınlarda Türkiye Cumhuriyeti Devletine “Vatandaşlık Bağı” ile bağlıdır. Devlete karşı yükümlülüklerini yerine getirirken hiçbir ayrıcalıklı muameleye tabi tutulmayan bu insanların “Cumhuriyetin Kazanımları”ndan ya da “Kamu Hizmetlerinden” faydalanma aşamasında farklı muameleye tabi tutulmaları , okumalarının , çalışmalarının engellenmesi , Devlet(!) eliyle tahkir ve tezyif edilmesi insaf ve iz’an sınırlarını aşmakta ve Anayasanın en temel prensibi olan “Eşitlik” (200 küsür devletin Anayasalarının tamamında vardır ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ilkelerinden biridir.) ilkesinin “Devlet” eliyle zedelenmesidir.
Yine aynı şekilde sırf giysilerinden ya da düşüncelerinden dolayı farklı bir muameleye tabi tutulmaları T.C. Anayasasının pek çok (10, 13,14,15,24,25,26 , 48, 49...) maddesine aykırıdır.
Yine farklı muameleye tabi tutulmaları “halkın din ,
dil, ırk, sınıf... vs. şeklinde parçalanması” sonucunu doğurmaktadır ki
Türk Ceza Kanunu bu tür faaliyetleri yasaklamıştır. Abdullah ÖCALAN’ ın
yargılandığı maddelerden birinin devlet görevlileri eliyle işlenmesi sonucunu
ortaya çıkarmaktadır. Yine Türk Ceza Kanunu “Eğitim ve Öğrenim hakkının
engellenemeyeceğine ilişkin hükümlerine aykırı davranışta sözkonusudur.
Ayrıca başörtüsünü “Arap adeti” diye aşağılayan
kendini bilmezlerin farkında olarak ya da olmayarak ülkemizin Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde (Özellikle Hatay, Kilis, Antep ,Mardin, Siirt...) yaşayan çok
sayıdaki Arap kökenli kardeşimizi aşağılaması da gözardı edilmemelidir. (Bir
giyim tarzını kendisine yabancı (arap) görüp aşağılarken kendisinin
olmayan başka bir yabancı giyim tarzını (kravat ,frak...) yücelten ve
sahiplenen kişilere de söyleyecek laf bulmakta sıkıntı çekiyorum.)
Üzücü olan tüm bu farklı ve aşağılık muamelelerin devlet adına ve devlet erki kullanılarak yapılmasıdır.
Ey Ülkücüler !
Eğer devlet sizinse niçin bacılarınıza bu zulmü reva
görüyorsunuz.
Yok eğer devlet sizin değilse ne b…. yemeye sizin
olmayan bir şeye sahip çıkıyor ve her seferinde kendinizi feda ediyorsunuz.
...
Bunca laftan sonra neler yapılmalıdır.
Başörtülü bacılar yada fiilen başörtüsü kullanmasa da
ruhen başörtüsü kullanan bacılar; Öncelikle tank gıcırtısı duyduğunda çil
yavrusu gibi dağılanların sizin adınıza yapacakları tek şeyin “sizin
üzerinizden kendi adlarına pazarlık olacağını” gözardı edip hayale
kapılmayın.
Başörtülü bacılar yada fiilen başörtüsü kullanmasa da
ruhen başörtüsü kullanan bacılar ve bayan olsa hakkıyla başörtüsü takmayı kendi
için “şeref” sayacak beyler; Artık Devlete ya da kendini “Devlet” sanan (hangi
cenahtan olduğunun önemi yok) zibidilere -vatandaşlıktan kaynaklanan Anayasal
Haklarınızı elde edebilmek adına- “ne kadar ekmek o kadar köfte” deyip
parti ,cemaat vs. ayrımlarını bir kenara bırakarak gerekirse “Sivil
İteatsizlik” de dahil mücadele yöntemlerini uygulamaya koymalısınız.
AKP ve MHP li yöneticiler; madem değişiklik yapacaksınız. Öncelikle Anayasayı komple değiştirin. Ve daha da önemlisi “Çalınan minarelere kılıf uydurma merkezi” olarak faaliyet gösteren “Anayasa Mahkemesi” ni kaldırın. Yapmaya çalıştığınız bu değişikliklerin dönüp başörtülü bacılarınızı vuracağını bilin.