GEZİ’DEN MISIR’A
alperencehaber.com.tr /makale/gezi-den-misir-a.html
24 Ağustos 2013 19:25
- A +A
"Yaşanan olaylar bizlere göstermektedir ki ideolojilerimiz insanlığımızın önüne geçmiştir.Olaylara verdiğimiz tepkiler vicdanımızdan önce siyasal düşüncelerimizin süzgecinden geçerek aksiseda bulmaktadır. Yazık… "
Mısır’da bir vahşet yaşanmaktadır ki vahşete uğrayan kişilerin siyasi düşüncesi, inancı ,meşrebi , ırkı ,
cinsiyeti ne olursa olsun vahşete vahşet demek ve onlarla birlikte acı duymak insanlığımız gereğidir. Bırakın acı
duymayı bu vahşete karşı yürütülen bütün çalışmalara katılmakta boynumuzun borcudur.
AKP iktidarı ve tabanının Mısır , Suriye , Filistin ve Myanmar’daki vahşeti dile getirdikleri fakat Doğu Türkistan’daki vahşete sessiz kaldıkları bir gerçektir. Bununla beraber AKP ve tabanını protesto edeceğiz diye Mısır’da yaşananlara sırtımızı dönmek , görmezden gelmek bizi AKP iktidarı ve tabanının düştüğü alçaklıkla aynı noktaya düşürür. Bu sebeple olayları değerlendirirken kimin hangi karaktersizliği yaptığına değil kendi inancımızın gereğine bakmamız gerektiğini hatırlatmak isteriz .
…
Mısır’da yaşanan olaylar malum. Bu olayların bir benzeri Mayıs ayı sonu ve Haziran ayı boyunca ülkemiz de de yaşandı. Ancak olayı planlayanlar istedikleri sonuca ulaşamadı. Ya da olayı planlayanlar sonucun bu aşamada kalmasını arzu ettiler. İçerik ve uygulama olarak Mısır’da yaşananlarla Taksim’de yaşananlar arasında çok büyük bir fark yok. Dahası 2007 yılından beri bu coğrafyada yaşanan Sırbistan , Ukrayna , Gürcistan , Libya , Tunus , Mısır’daki iktidar değişikliklerine sebep olan olaylar ve Değişik renkli devrimlerin tamamı ile neredeyse birebir aynı. Bu ülkelerde yaşanan tüm bu olaylar neredeyse aynı ustanın elinden çıkmış gibi. Olayları yakından takip edenler bilirler ki Turuncu Devrimlerin arkasında Yahudi İşadamı George SOROS’un finanse ettiği Açık Toplum Enstitüsü (Şimdilerde Açık Toplum Vakfı adını aldı) ve bu enstitüye bağlı yapılar vardır. Açık Toplum Vakfının Türkiye’deki en önemli uzantısı daha önce Tüsiad adına Kürt Raporu’da hazırlayan TESEV’dir. TESEV konusunda yazının ilerleyen bölümlerinde ayrı bir parantez açacağız . Facebook , Twitter gibi sosyal paylaşım siteleri üzerinden yapılan organizasyonlarla muhalefet sokağa çıkartılmakta . Bu çekirdek kadroya siyasi iktidardan şikayetçi kesimler başta olmak üzere geniş halk kitleleri ile takviyeler yapılmakta ve darbe tabana yayılmak suretiyle iktidar değişikliği sağlanmaktadır. Bu organiz asyon yapılırken ülkenin durumu ve halkın etnopsikolojik özelliklerine göre ufak değişiklikler yapılmaktadır. Yukarıda isimlerini saydığımız ülkeler de yapılan eylemlere ilişkin farklılıkta buradan kaynaklanmaktadır.
Bu yazdıklarımızı AKP iktidarının olaylardan sonra ileri sürdüğü komplo teorileri ile ilişkilendirenler ya da bizi AKP’li olmakla itham edenler çıkabilir. Bu arkadaşlar söyleyeceğimiz tek şey Taksim olaylarından yaklaşık 2 yıl önce Remz i Kitabevi tarafından piyasaya sürülmüş olan ve Banu AVAR tarafından yazılan “Kaçın Demokrasi Geliyor” isimli kitabı okumalarıdır. Banu AVAR bu olaylara ve olayların geçtiği ülkelere ilişkin 8 ayrı belgesel hazırlamış ve bu belgeselleri daha sonra kitap haline getirerek piyasaya sürmüştür. Yukarıda bahsettiğimiz kitap bu kitaptır. Banu AVAR bu olaylar hakkında detaylı bilgiye sahip yetkin bir kişi olup olayların başından itibaren olayı çözmüştür. Bununla birlikte durduğu siyasi çizgi itibarı ile olayların arkasındaki güç konusunda Hükümeti uyarmak yerine uluslararası güçler tarafından içlerine yapılabilecek sızmaya karşı eylemcileri uyarma yoluna gitmiştir. Aslında - bir aşamadan sonra yığına dönüşmüş ve kontrolden çıkmış- eylemcileri uyarısının bir anlam ifade etmeyeceğini bilebilecek kadar zeki bir insandır. Mayıs sonu ve Haziran başında yazdığı bir iki yazıdan sonra da bu konulara değinmemiştir.
Gezi parkı olayları CHP ve İP tabanı üzerinden hayata geçirilmiş , geniş halk kitlelerinin olaylara dahil
edilmesi amaçlanmıştır. CHP gençlik kollarına mensup bazı kişilerin (facebook ve twitter hesabımız da ekli olmaları hasebiyle) yazışmaları olayın başlangıcından itibaren facebook ve twitter üzerinden tarafımız dan takip edilmiştir.
Kimin nereye gideceği , nerede seyyar poliklinik oluşturulduğu , nerede ilaç ve tıbbi malzeme ihtiyacı bulunduğu ve ihtiyacın hangi bölge gençlik kollarınca giderildiği/ya da giderilmesi gerektiği bu yazışmalarda mevcuttur. Bu sebeple iktidar uygulamalarından rahatsızlık duyan halkın sokağa indiği iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.
Yine bu yazışmalarda siyasi içerikli bayrak , flama , slogan vs. kullanılmaması hususu istenmiş ve bu
husus sürekli olarak hatırlatılmıştır. Gezi parkı olayları boyunca elinde bir tane CHP bayrağı ile eyleme katılmış bir tane eylemci göremezsiniz . İlginçtir Mısır’da diktatör Mübarek , Libya’da diktatör Kaddafi hedef alınırken demokrasi ile yönetilen Türkiye’de AKP iktidarı yerine Tayyip ERDOĞAN hedef tahtasına oturtulmuştur. Bu sapma başka ülkedeki olayın Türkiye’ye uyarlanmasından kaynaklanan bir sapma mıdır? Yoksa organizasyonu yapanların ERDOĞAN’sız bir AKP iktidarı ile yola devam etme isteğinden mi kaynaklanmaktadır? Bilinmez .
Olayların siyasal argümanlar içermeden devamı ne yazık ki olaya radikal sol örgütlerin ve PKK
uzantılarının kendi bayrak ve flamaları ile taksime çıkması sonucu mümkün olmamıştır. Bu durum hükümet
uygulamalarından rahatsız lık sonucu meydanlara inen insanların evlerine dönmesine sebep olmuş ve neticede
kan kaybeden eylem sona ermiştir.
…
Eylem biz lere göstermiştir ki Ülke olarak bu tür eylemlere yabancıyız . Dahası eylem metodları konusunda gerekli bilgi ve donanıma sahip olmadığımız gibi inceleme ve araştırma yapmaktan , dünyayı takip etmekten de uzağız . Fert olarak uzak olduğumuz gibi kurumsal yapılarımız da uzak. Olayların başlaması ile kendisini Ülkücü olarak isimlendiren gerek MHP gerekse BBP tabanından (Ocaklılar demek daha doğru olur) bir kesim olaylara katılmıştır. Bu kişiler polisle aktif olarak çatıştıkları gibi kamu ve özel mülkiyete zararda vermişlerdir. Olaylar göstermiştir ki Ülkücülerin kafası karışıktır. Eylemlerin önüne- arkasına bakıp akıl ve vicdan süzgecinden geçirdikten sonra pozisyon almak yerine duygusal tepkiler sergilemeyi tercih etmişlerdir. Bir kısmında CHP- İP- BDP ve radikal sol gruplarla aynı karede yeralmamak isteği etkili olurken bir kısmında AKP ve Tayyip ERDOĞAN düşmanlığı etkili olmuştur.
Sergilenen bu duruş yıllardır aksiyon hareketi olduğunu iddia eden “Ülkücü Harekete” yakışmamıştır.
Daha acı olanı ise Mecliste grubu bulunan ve pek çok bilgiye vakıf olması gereken MHP’nin ikircikli tutumudur.
Banu AVAR’ın olayların başından itibaren farkına vardığı bazı gerçeklere MHP yönetimi maalesef halen
ulaşamamıştır. Olayların bitiminden bugüne kadar yaklaşık 2 ay geçmiş olmasına rağmen MHP yetkililerinin
kafasının hala karışık olması hayret vericidir. Olayların başında AKP iktidarını eleştirerek eylemcilere zımni destek veren ve müntesiplerinin eylemlere katılmasını sağlayan MHP’de Bahçelinin 05 Haz iran 2013 te yaptığı sokaklardan çekilmeleri çağrısından sonra taban kısmen sokaklardan çekilmiştir. Ancak ikircikli bu tavır geçen bu zaman zarfında eylemlerin geniş halk kitlelerinde meşruiyet kazanmasına zemin hazırlanmıştır. BBP yönetimi gezi parkı eylemlerini desteklememiştir ancak desteklememe sebepleri bazı bilgilere vakıf olmaları değil eylemlerin niteliğini anlayamamalarından kaynaklanmıştır.
Maalesef siyasi alanda yeralan Milliyetçi yapılar zihnen ve fikren tabanlarından geridedirler. Tabana önderlik edecek , yol gösterecek bilgi ve birikimden yoksundurlar. Ve tabanın enerjisini boşuna harcatmaktadırlar. …
Gelelim TESEV’e.
Tam açılımı Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfıdır. Nejat ECZACIBAŞI önderliğinde bir grup tarafından başlatılan çalışmalar 1994 yılında vakfın kuruluşu ile sonuçlanmıştır. Daha çok işadamı , akademisyen ,bilim adamı , gazeteci gibi seçkin kişilerden oluşan 300 kişilik bir üye grubuna sahip vakıf çalışmalarına devam etmektedir.
CHP Genel Başkanı Kemal KILIÇDAROĞLU’da TESEV vakfının 183 nolu üyesidir. Vakfın kuruluşundan
itibaren mütevelli heyeti üyesi olan ve daha sonra vakıfta hem danışma grubu hem de yönetim kurulu başkanlığı yapan Can PAKER geçtiğimiz günlerde birazda tartışmalı bir şekilde TESEV’deki görevlerinden ayrıldı. İkili bir yönetime sahip vakfın yönetim kurulu başkanlığına 2013 başından itibaren İshak ALATON getirildi. Etyen MAHCUPYAN’da danışman olarak vakıf gayesine hizmet etmektedir.
Can PAKER bir televiz yon programında TESEV olarak Soros’un Açık Toplum Vakfından yıllık 1,8 Milyon Dolar para yardımı aldıklarını kabul etmiştir.
Nafiz Can PAKER , gazeteci Mehmet BARLAS’ın kayınbiraderi ve internet sitelerindeki (örnek http://www.haber3.com/turkiyedeki- ,- ilginc- baglantilar- 105894y.htm) iddiaya göre eski Bakan Nimet ÇUBUKÇU’nun ağabeyidir. 2004- 05 döneminde Deniz BAYKAL’a danışmanlık yapmış bir kişidir.
Akil İnsanlar Heyeti üyesidir aynı zamanda. Oğlu Kerem PAKER’de Toplum Gönüllüleri Vakfı Başkanıdır.
Sabetayistlerin KAPANCI koluna (kendisi ve eşinin kardeşi Lütfi PAKER bu kolun okulu Şişli Terakki Lisesinin Mütevelli Heyeti üyesidir.) mensuptur.
Geçtiğimiz bayram tatili esnasında Ülke Tv isimli televiz yon kanalından Can PAKER ile Mustafa
KARAALİOĞLU’nun yaptığı bir röportaja rastlamıştım. Vıcık vıcık yağcılık kokan ve Can PAKER’i allayıp pullamayı amaçlayan bir röportaj. Birkaç gün sonra bir başka kanalda yine Can PAKER röportajı. Can PAKER uzun süre TESEV’in başkanlığını yaptı. Tesev’den ayrılması bize biraz garip gelmişti. Geçtiğimiz günlerde bir gazeteci tarafından (ki gazeteci İhlas Haber ajansında çalışmaktadır) yayınlanan biyografisinde Açık Toplum Vakfı yetkililerinin 2010 yılında kendisine “AKP’ye karşı muhalefet etmek istiyoruz ancak sen AKP’ye yakınsın bu sebeple danışma kurulu başkanlığın devam etsin ama yönetim kurulu başkanlığından ayrıl” dediklerini kendisinin de bunu kabul ettiğini ileri sürmektedir.
Can PAKER’e AKP ve tabanı tarafından sahip çıkılması akrabalık ilişkilerinden mi kaynaklanmaktadır
yoksa Tesev’de AKP’ye yönelik muhalefete engel olduğu gerekçesiyle diyet borcunun ödenmesi midir? bilinmez .
Ancak edindiğimiz ve bir kısmını buradan paylaştığımız bilgiler göstermektedir ki ;Gezi olayları sadece iktidarın uygulamalarından rahatsızlık duyanların spontane sokağa dökülmesi ile yapılabilecek eylemler değildir. Ülkenin ve Milletin dış müdahaleye çok açık bir pozisyonda oldukları ve içerde bu tür müdahaleler için kullanılabilecek çok büyük bir yığının bulunduğu göz önüne alınarak dış müdahalenin önlenmesine yönelik çalışmalar biran önce başlatılmalıdır. Milliyetçi olduğunu ileri süren yapıların semboller üzerinden siyaseti ve laf- ı güz afı bir an önce bırakarak gerçeği görmeleri gerekmektedir.
Mehmet BUĞRA