MEHMET BUĞRA
Tarih: 13 Ağustos 2009 _IO_THURSDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)
Tarih: 13 Ağustos 2009 _IO_THURSDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)
Amacımız
hiçbir zaman kişilerle uğraşmak olmamıştır. Bundan sonra da kişilerle
uğraşmak gibi bir ucuzluğa tevessül etmeyi düşünmemekteyiz.
İletişimde , iletilecek materyalin karşı tarafa ulaşmasını sağlamak için pek çok parametrenin gerektiği malumdur. Ve iletişim de asıl olan parametre sizin neyi nasıl anlattığınız değil karşınızdaki kişinin anlama/algılama kabiliyetidir. Siz konuyu hangi argümanları kullanarak anlatırsanız anlatınız nihayetinde karşınızdaki kişinin anlama ya da algılama kapasitesi ile bağlısınız. Bu kapasiteyi de kendi imkanlarınızla aşmanız ve karşınızdaki kişiye istediğiniz bilgiyi vermeniz mümkün değildir. Önceki yazılarımızda belirttiğimiz bazı hususları burada yeniden ele almak zorunda kalmamız , iletişime ilişkin yukarıda zikrettiğimiz hususu her seferinde hatırlamamıza sebep olan hadiselerle karşılaşmamız bizleri üzmektedir. Bu köşede yaklaşık 3 yıldır yazılarımız yayınlanmaktadır. Hatalarımız , günahlarımız elbette olmuştur ve bundan sonrada olacaktır. Düşüncelerimizde ,yorumlarımızda hata olmuştur ve olacaktır. Bu sütunlardan Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU da dahil herkes (zaman zaman kendimizi de eleştirdik) eleştirilmiştir. Bu camiaya mensup olan herkes eleştirilmeye devam edilecektir. Eleştiri yapmak için kimseden izin almadık bundan sonra da almayı düşünmüyoruz. Bize izin ya da icazet vermekte kimsenin haddi değildir. Eleştirinin zamanını , zeminini ve boyutunu belirlerken de “insaf”ımız ve “vicdan”ımız dışında hiçbir ölçü kabul etmeyeceğimizin bilinmesini isteriz. Ve bilinmesini isteriz ki fiiller icrai ya da ihmali hareketlerle iki şekilde işlenir. Bazen fiili hareket ederek işlersiniz bazen de hareket etmeden. Bazen yaptığınız suçtur bazen de yapmadığınız. Bazı durumlarda yaptığınız için eleştirilirsiniz bazen de yapmadığınız için.Bu sebeple yönetim yeni seçildi ne yaptılar ki eleştiriyorsunuz şeklindeki bir yaklaşım hatalı bir yaklaşımdır. Düşüncelerimizi gayet açık ve net olarak ifade etmekteyiz. Yazdığımız şeylerden değişik yorumlar çıkaranların oturup düşünce sistematiklerini gözden geçirmeleri gerekmektedir. Rahmetli YAZICIOĞLU’nun vefatını takip eden ilkgünden bu yana parti içi çekişmenin tarafı olmadığımızı ve gerek Yalçın TOPÇU’nun gerekse Tuna KOÇ’un kafamızdaki genel başkan kriterlerine uymadığını ve ikisi arasında bir tercihte bulunmadığımızı açıkça belirtmişken hala Yalçın TOPÇU-Tuna KOÇ çekişmesinde tarafmışız gibi algılamalarla karşılaşmak bizim adımıza şaşırtıcı olduğu kadar aynı zamanda üzüntü vericidir de. Buradan bir kez daha ifade ediyoruz ki. Parti (ya da Teşkilat) içi kısır çekişmelerin tarafı olmadık ve olmayacağız. Geçmişte “birilerinin adamı” olmak yerine kendimiz “adam” olma yoluna yönelmeyi tercih etmiştik. Hala aynı minval üzerinde mücadelemize devam etmekteyiz. Bu sebeple partinin başındaki kişinin isminin Ahmet , Mehmet , Yalçın ya da Tuna olmasının –O koltuğu doldurduğu sürece- bizim için hiçbir farkı yoktur. Yine o koltuğu dolduramadığı sürece hangi kökenden geldiğinin de bir önemi yoktur. İnsanları “Ocak” kökenli olup olmadıklarına göre bir tasnife tabi tutmadık ve tutmuyoruz. Ancak bu tür tasnife tabi tutanların varlığını göstermek amacıyla yazdığımız cümlelerin - tüm uyarılarımıza - rağmen böyle bir ayrım yaptığımız şeklinde yorumlanmasını da kabul edemiyoruz. Geçen yazımızda yazımızın hiçbir yerinde Genel Başkan Nizam-ı Alem Ocakları (ya da Alperen Ocakları) kökenli olmalıdır şeklinde bir ifade ya da ibare kullanmamışken bu hükümlere nasıl varıldığını merak ettiğimizi belirtmeliyiz. Bu yapının mantık silsilesini anlamakta zorluk çektiğimizi ifade etmeliyiz. Yazılı olmayan kurallar , objektif olmayan kriterlerle hareket edilmesi adeta teşvik edilmekte ve. İnsanların hoşuna gitmeyen iki kelam etmeye kalkıştığınızda sanal tehditlerle karşılaşmaktasınız. Bir şeyleri sorgulamaya başladığınız anda “bazı çıkar gruplarının değirmenine su taşımaktan , , bazı grupların çıkarlarına hizmetten sözedilmekte. Ancak kimse bu “bazı” kelimesinin içeriğini açıklamamaktadır. Şimdi kimdir bizim eleştirilerimizden menfaat sağlayacak “Bazı kişi ve gruplar”? Tarif edecek , beynimizde bu olguyu şekillendirecek bir akl-ı selim sahibi var mıdır? Yoksa sanal olarak düşüncelerimize hükmeden ve bizi hareketsiz bırakan bu soyut objeler “Lider , Teşkilat ve Doktrin eleştirilemez” felsefesinin yapı içerisindeki yeni tezahürü müdür? Düşüncelerimize ve ufkumuza vurulan yeni pranga mıdır? Tanımadığımız , görmediğimiz, elle tutulamayan , gözle görülemeyen birilerine (bazılarına) bilmeden de olsa hizmet etmemek adına hareketsiz mi kalmalıyız? Yapılan hatalara ses çıkarmamalı mıyız? Kaldı ki söz ve eylemlerimizin, bilgimiz ve irademiz dışında, zaman zaman birilerinin amaçlarıyla örtüşmesi doğa kanununun gereği olarak ortaya çıkmaktadır. Bunun önüne geçmek fiilen mümkün değildir. Pek çok eylemin yeraldığı bir düzlemde fiilinizin başkasının fiili ile örtüşmesi ya da çakışması engellenemez. Keza aynı düzlemde hareketsizlikte bir başkasının eylemi ile aynı doğru üzerinde yeralacaktır. GÜNDEME İLİŞKİN DÜŞÜNCELER
“BBP’nin yeni genel başkanı ve yeni
ekibin Muhsin Başkana karşı göstereceği en büyük vefa Göksun’da “hasret
buluşması” yapmak değil, onun millete hizmet için verdiği mücadeleyi
sürdürmektir. “
Böyle yazıyordu Fatih BAYHAN www.haber7.com isimli internet sitesindeki köşe yazısında. Aslında yazısında Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU’nun vefatının ardından kutsanması ve kabrinin türbeye ya da kazanın olduğu yerin ziyaretgaha dönüştürülmesi ihtimalinden (kendince endişesinden) bahsediyordu. Yazının tamamını gözönüne aldığımızda BBP tabanını çokta iyi tanımadığı sonucuna ulaşabiliriz. Ancak BBP tabanı içerisinde yazarın endişelendiği (!) kutsamayı yapabilecek aklı evvellerin varlığı da .gözardı edilemez. Bununla birlikte Fatih BAYHAN’ın yazısının tamamı doğru olmasa bile yazımızın başına aldığımız “BBP’nin yeni genel başkanı ve yeni ekibin Muhsin Başkana karşı göstereceği en büyük vefa Göksun’da “hasret buluşması” yapmak değil, onun millete hizmet için verdiği mücadeleyi sürdürmektir. cümlesi doğrudur. Bu mücadeleyi sürdürecek azim ve kararlılıkta bir topluluk mevcutsa da nitelik ve birikim olarak böyle bir topluluğun ve/veya yönetimin varlığından bugün itibarı ile sözetmek mümkün değildir. Fatih BAYKAN’ın yazısına yapılan yorumları da gözden geçirdik. Yapılan yorumlarda kullanılan üslup hepsinin aynı düşünce sistematiği ile hareket ettiğini göstermekte. Ve çıkış noktası olarak Fatih BAYHAN’ın şahsı ya da içinde bulunduğu topluluğun yaptığı hatalara atıf yapılmakta. Bu yorumları yapanlara sormak lazım. Fatih BAYHAN’ın ya da falanca cemaat/topluluğun yanlış yapması bizlere hata yapma hakkı verir mi? bizim hatalı yaptığımız davranışlara meşruiyet sağlar mı? Sui misal misal midir? Karşındaki insanın , seni uyarmaya çalışan insanın, yamuk olması sendeki mevcut yamukluğun düz olarak algılanmasına sebep olur mu? Fatih BAYHAN’ın ya da içinde yetiştiği/bulunduğu topluluğun hatalarını dile getirmek , bu hataları yüzlerine vurmak bizim hatalarımızı ortadan kaldırır mı? Gündemin hızla değişmesi sebebiyle gündemin gerisinde kaldığımızı itiraf edelim. Ama bu durumun geçmişteki olaylara dönük olarak düşüncelerimizi ifade etmeyeceğiz anlamına gelmeyeceğini de belirtelim. Geçtiğimiz günlerde Topkapı Sarayı içerisinde İdil BİRET tarafından gerçekleştirilen bir konser Alperen Ocakları İstanbul İl Başkanlığı tarafından protesto edildi. Alperen Ocakları ya da öncesi Nizam-ı Alem Ocakları döneminde yapılan pek çok eylemin bir benzeri olmasına rağmen gösterilen tepkiler yoğun ve tepkilerin geldiği adresler de ilginçti. Tepkilerin odağının muhafazakar cenah olması (Özellikle Star Gazetesi ve Gülen Cemaatinin basın kuruluşları) dikkat çekiciydi. Soldan ve liberallerden gelen tepkileri normal karşılıyoruz. Çünkü eylem içerik olarak bugüne kadar yapılmış tüm eylemlerden farklı olarak (Yanılmıyorsam 1996 yılı yılbaşı geçesi İstiklal Caddesinde bir de Noel Baba kuklası yakılmıştı. Ancak kimse Noel Baba’yı alenen sahiplenmeye cüret edememişti.) elitist bir grubun hayat anlayış ve yaşam tarzına yönelikti. Ya da öyle algılandı/gösterildi. Sol ve liberallerin siyasi düşünceleri dışında değerler silsilesine yönelik bir eyleme tepki göstermelerinden daha doğal bir davranış beklenemezdi. Gösterdikleri tepki de kendi mantık silsileleri içerisinde doğru bir tepkidir. Muhafazakar cenahın tepkisi belki ayrı bir yazı konusu olabilecek niteliktedir. Bu sebeple burada üzerinde durmayacağız. Bizleri asıl şaşırtan tepki BBP Yönetiminden ve Alperen Ocakları Genel Merkezinden gelen tepkiydi. Alperen Ocakları İstanbul İl Başkanlığının yapmış olduğu eylemin yapılış şekli ve üslubu tartışılabilir hatta eleştirilebilinir de. Ancak Gerek BBP Yönetimi gerekse Alperen Ocakları Genel Merkezi takındığı tavırla eylemi, İstanbul İl Ocak Teşkilatına ve eylemine sahip çıkmak destek olmak , tepkilere karşı eylemin haklılığını ve gerekçelerini açıklamak yerine kendi bilgileri ve istekleri dışında yapılmış, kendi fikir ve düşüncelerini yansıtmayan bir eylem olarak nitelendirdi. İstanbul İl Ocak Teşkilatını yalnız başına bırakarak sahiplenmediği gibi tam tersine bir hamle ile karşı taraftan özür dileme yolunu tuttu. Gariptir davranış şekilleri Osmanlının son zamanlarında sürekli kazan kaldıran ve kelle isteyen Yeniçeriler karşısında yeterli kuvveti olmayan Osmanlı Sultanlarının davranışını hatırlattı bize. Yeniçeri güruhu her sesini yükselttiğinde vezirden sadrazama kadar pek çok devletadamı yeniçerilere teslim edilmek zorunda kalındı ve teslim edilen her kişi yeniçerilerce öldürüldü. BBP Yönetimi ve Ocak Genel Merkezi bu tavrıyla bir mensubundan vazgeçmekle. olayın üstünü kapattığını sanıyor ve verilenin İstanbul İl Ocak Başkanı Mustafa KAYATUZU olduğu gibi bir görünüm doğuyor. Yada BBP Yönetimi ve Ocak Genel Merkezinde bulunan beyler öyle görüyor. Beyler bilmiyorsunuz ki bu davranışınızla eylem koyma (doğrusuyla-yanlışıyla, sınırlı da olsa) kabiliyeti ve potansiyeli olan tek yapının (İstanbul İl Ocağın) bu kabiliyetini yok ettiniz. Bundan sonra yapılacak her eylemde birileri seslerini yükselttikleri takdirde bir kelle alacaklarını -yada sizlerin kelleler vereceğinizi- bilecek ve ona göre hareket edecektir. Gerek BBP gerekse Ocaklar bugüne kadar kendi iradeleri ile oyunun dışında kalmış ve kimin ne dediğine ya da düşündüğüne aldırış etmeden inandıkları şekilde hareket etmişlerdi. Bu davranışınızla bugüne kadar mücadele ettiğiniz güruhun istediği zemine geldiniz ve sahaya girdiniz. Bu andan itibaren oyunu onların belirlediği kurallarla onların istediği şekilde oynayacaksınız. Yaptığınız her faaliyette “ne derler” baskısını/korkusunu duyacak ve o baskı/korku ile hareket edeceksiniz. Ne demek istediğimizi anlayabileceğinizden emin olabilmek için açıkça bir kez daha belirtelim ki eylemine sahip çıkmadığınız Ocaklar bundan sonra arkasında sizi göremediği için ya da eylemden sonra sahip çıkmayacağınızı düşündüğü için eylem yapmayacaktır. Yapmak istemeyecektir. Hiçbir Ocak Başkanı sizden izin almadan ya da sizin onayınız olmadan kendi inisiyatifi ile hareket edemeyecektir. Koltuğunu riske etmeyecektir. Kürt Açılımı dalgasının yoğun şekilde yaşandığı şu günlerde eylemi bırakın ocakların açıklama bile yapmaması bunun göstergesidir. Her seferinde bir devletadamının kellesini alan Yeniçeriler bazen devletadamları ile yetinmemiş ve Sultanlarında kellesini almıştır. Gün gelecek o güruh sizin kellenizi de isteyecektir. Ve o gün siz de çevrenizde kimseyi bulamayacaksınız. Çevrenizde olanlarda kelle isteyenler “Ne der” düşüncesi ile size sahip çıkmayacaktır. Siz bu savaşı Sarı Öküzü verdiğiniz gün kaybettiniz. ( Sarı Öküz’ün hikayesi Öküzlerle Kurtlar arasında geçtiği rivayet edilen ve e-mail olarak dağıtılan bir darb-ı mesel’dir. Kimseye öküz demek gibi bir kastımız ya da düşüncemiz yoktur. Bu ifademizden dolayı birilerine öküz dediğimizi iddia edecek aklıevveller çıkabileceğini biliyor ve bu yoruma ulaşan kişileri kendi hallerine bırakıyoruz) Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU’nun vefatının üzerinden yaklaşık 4,5 ay geçti. Ortada olayın aydınlatılmasına yönelik bir çalışma maalesef yok. Dışarıdaki insanların olayın aydınlatılmasına yönelik bir çabalarının olmaması garip karşılanmamalı ancak yapı içerisindeki ya da yapının başındaki insanların ne gibi bir çaba gösterdiklerini merak ediyoruz doğrusu. Geçen gün etkili ve yetkili bazı büyüklerimiz (!) yapılan çalışmalar konusunda delillerin karartılmaması ve spekülasyon-provakasyona sebep olmamak için tabana bilgi verilmediğini ifade etmiş. Olayın üzerinden 4,5 ay geçmesine rağmen hala delilleri toplayamamışsanız/kayıt altına alamamışsanız ve karartılmasından korkuyorsanız koltuklarınızı da yanınıza alarak bırakıp gidiniz beyler. Bu ifadeniz bugüne kadar hiçbir çalışma yapmadığınızın göstergesidir. Ve bu gerekçeden sonra helikopterin düşmesi ile ilgili delillerin bulunabileceği tek yer olan kaza mahallinde bir kurultay toplayıp binlerce kişiye o bölgeyi çiğnettiriyorsanız ve olması muhtemel delilleri de yok ediyorsanız bizimle ya da tabanla dalga geçiyorsunuz demektir. Daha önce Kahramanmaraş’ta arama-kurtarma çalışmaları sırasında ihmali görülen kişi ve kurumlar hakkında Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulduğuna dair açıklama ve haberler yeraldı. Bu şekilde bir başvuru yapıldığını ne yazık ki bu güne kadar teyit edemedik. Siz Yöneticilerden Savcılığa suç duyurunda bulunuldu ise Savcılık başvuru numaralarını açıklamanızı istiyoruz. Kahramanmaraş’ta (ya da Göksun’da) yaşayan kardeşlerimizden de numaraların açıklanmaması ihtimaline karşı adliyeye giderek bu konuda başvuru yapılıp yapılmadığını, yapılmış ise numarasını öğrenmelerini ve bizlerle paylaşmalarını rica ediyoruz. Fatih BAYHAN’ın yazısına yapılan yorumlarda Hasret Kurultayının Göksun’da yapılmasının sebebi olarak Hükümetin olayın aydınlatılması hususunda yeterli çabayı göstermemesini protesto amacının olduğu belirtilmiş. Yorumcuların yarıdan fazlasının aynı gerekçeyi ileri sürmesi aynı kaynaktan bilgi aktarıldığı düşüncesini doğurdu. Makul ve aklı başında insanlar birşeyleri protesto edecekleri zaman kuytu köşeleri ,gözden ırak yerleri dağ başlarını tercih etmezler. Bilakis gider Taksim Meydanında , Kızılay Meydanında basın ve kameraların yoğun bulunabileceği yerlerde protesto eylemlerini yaparlar. Bu sebeple istenen amaçla uygulanan yöntemin örtüşmediği ve bizlere;Yönetimin, tabana karşı bir anlamda tribüne oynamak ve yapmadıkları yada yapamadıkları çalışmaları duygusal sağanaklarla kapatmaya çalıştıkları izlenimini verdi. Ve arama kurtarma çalışmalarının sürdüğü esnada saat başı kameraların karşısına geçip Cumhurbaşkanına , başbakana , hükümet yetkililerine çalışmalardan dolayı methiyeler dizen ekran güllerinin bugün methiyeler dizdikleri bu kişi ve kurumları olayı savsakladıkları gerekçesiyle eleştirmeleri ve “Hasret” isminde protesto kurultayı düzenlemeleri bir çelişki değil midir? Keşke tüm çelişkileri bundan ibaret olsa... Hatırlatma : Görevini savsakladıkları gerekçesiyle ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunmak için 6 aylık bir süre olduğunu ve bu sürenin geçmesinden sonra bir daha suç duyurusunda bulunmanın mümkün olmadığını ve bu sürenin 4,5 ayının geçtiğini hatırlatalım. |