11 Ağustos 2014 Pazartesi

DEVŞİRME RUHU





MEHMET BUĞRA

Tarih: 20 Haziran 2009 _IO_SATURDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)

Bundan yaklaşık 3  belki 4  yıl önce rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU ile yemekli ve özel bir ortamda bir araya gelmiştik. Partide yeni görev aldığımız bir dönemdi. Şahsen olmasa da geçmişimizden dolayı hepimizi isim isim tanıyordu. Yemek boyunca hepimizi tek tek süzmüş, dinlemiş ve toplantının sonlarına doğru “Neye talip olduğunuzun farkında mısınız? diye sormuştu. 
            
Farkında mıydık?  Belki...     
Toplantı esnasında pek çok soru sorulmuştu. Hem de eleştiri düzeyi yüksek sorular. Bugün aynı soruları aynı üslupla ortalama bir ilçe başkanına sormaya kalksan kavga çıkar. Ancak rahmetli kızmadı.

“Harekette bir fikri birlik ve bütünlük yok. Her ilde, her ilçede dava farklı farklı algılanıyor. Yönetimler değiştikçe kişilere bağlı olarak davalarda değişiyor. Fikri birliğin sağlanması konusunda niçin bir çalışma yapılmıyor? Şeklinde yöneltilen bir soruya suratında beliren mahcubiyet ifadesi ile “Hareket başladığı günden bu yana sürekli dolaşıyorum, bir yerlere yetişmeye uğraşıyorum. Bu sebeple düşüncelerimizi toparlayıp yazıya aktaramadık. İnşallah en kısa zamanda bu eksiğimizi kapatacağız” demişti.

Toplantı sonunda karşılaştığı manzaradan mutlu olmuş bir insanın ruh hali ile ve gözlerinin içi gülerek ayrılmıştı.

            ...
 Bir önceki yazımıza yapılan yorumlar içerisinde fikrimize katılmadıklarını beyan edenler olduğu gibi yazımızı beğenmeyenler  de olmuş. Bizim amacımız yazılarımızı birilerine beğendirmek değildir. Herkesin yazılarımızı/yorumlarımızı beğenmesi mantık dışı bir durumun varlığına delalet eder. Böyle bir durum söz konusu değildir. Biz farkına vardığımızı düşündüğümüz sorumluluğun gereklerini yerine getirme ve vebalden kurtulma çabasındayız.

            …
Rahmetli YAZICIOĞLU’nun vefatının kesinlik kazandığı Büyük Birlik Partisi’nden yapılan “Türkler, Müslümanlar, Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları, Milliyetçiler, Ülkücüler, Alperenler.. ” ifadeleri ile başlayan ve Büyük Birlik Partisi Genel Merkezi imzalı bir bildiri ile kamuoyuna duyurulmuştu. O gün için Genel Merkezin bildiride niçin bu tür sıfatlar kullandığı hususu üzerinde durmamıştık. O dönem için bu hususların üzerinde durabilecek ve fikri ameliye geliştirebilecek pozisyonda da değildik zaten. Ancak kurultay çalışmaları sırasında daha çok ocak kökenlilerin etrafında toplandığı ve kendisi de Ocak Genel Başkanlığı yapmış Tuna KOÇ ve onu destekleyenler için cemaatçi yakıştırılmalarının yapılması, yine kurultay sonrası bazı kişilerin (özellikle internet sitelerinde) kurultayı Türk Milliyetçileri kazandı yollu ifade ve yazıları, bizi bildiride kullanılan ifadelerin gelişi güzel kullanılmadığı fikrine götürmüştür.

Belki o gün Büyük Birlik Partisi Genel Merkezi yöneticileri tüm bu ifadeleri ve sıfatları “Bir Büyük Birliğe” işaret etmek için kullandıklarını söyleyeceklerdir. Ama metodolojik olarak tümevarım yerine tümdengelimle ifadeler analiz edildiğinde söz konusu ifadelerin ayrışmayı da içinde barındırdığı ve bizi; kendisini Türk, Müslüman, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, Milliyetçi, Ülkücü, Alperen olarak nitelendiren kişi yada toplulukların var olduğu ve bunların ayrı kişi/gruplar olduğu sonucuna götürmektedir. Özellikle kurultay çalışmaları sırasında bir tarafın cemaatçi olarak nitelendirilmesi, kurultayın “Türk Milliyetçileri tarafından kazanıldığı” şeklinde ibareler kullanılması ortada ciddi bir terminoloji kargaşası ve davayı algılamada (yada algılamamada) ciddi bir farklılaşma olduğunu göstermektedir.

O günkü  Genel Merkez Yönetiminin (dolayısıyla bugünkü yönetimin) “Türk” kelimesinden ne anladığını “Türk Milliyetçisi” , “Ülkücü” ve “Alperen” kavramlarından neyi kastettiğini ve niçin bu kavramları (Özellikle Türk Milliyetçisi-Ülkücü-Alperen kavramları) ayrı ayrı zikretmek gereği hissettiğini açıklaması gerekmektedir.  Rahmetli YAZICIOĞLU’nun bu üç kavramı da kullandığı olmuştur ancak bu kavramları aynı cümle içinde ve birbirinden farklı manalar yükleyerek kullandığına şahit olmadık.

Ülkücü Hareketin 1970’lerde düşünce dünyasında başlayan ayrışma 12 Eylül İhtilalini takip eden süreçte hızlanmış ve neticede 1992 yılındaki, rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU önderliğindeki, kopma ile son bulmuştu.

Büyük Birlik Partisi, parti olması  ve kendisine misyon olarak “Milli Mutabakat Çağrısı”nı seçmiş bulunması sebebiyle homojen bir yapı değildir. Bununla birlikte Büyük Birlik Partisinin davasından kastedilenin İ’la-yı Kelimetullah İçin Nizam-ı Alem Davası olduğunu herkesin malumudur. Bu davaya hizmet edecek kişilerde iki şekilde temin edilecektir. Bunlardan ilki elemanın bizzat harekete bağlı birimlerce yetiştirilmesidir. İkinci yol ise dışarıda yetişen ve harekete uygun bulunan elemanların yapı içerisine alınmasıdır. Başka yapılarda yetişmiş kişilerin yapı içerisine alınmasının yapıya pozitif katkıları olabileceği gibi yapıyı bozmaları , tabir caizse davayı sulandırmaları ve hareketi davadan uzaklaştırmaları da söz konusudur. Hatta zararları faydalarından fazladır.
 
Davanın asıl eksenin Ocaklardan yetişen kişilerin oluşturması gerekirken Olağanüstü Kurultay öncesi yapılan çalışmalar sırasında aynı zamanda genel merkez delegesi de olan il yöneticilerine sırf kendi gönlünden geçen adayı desteklemedikleri için “Şerefsizler” (daha ağır ifadelerde var) diye hitap edilebilinen ve “kendinize il başkanı bulun” diyebilinen ve “Ocak kökenli bir genel başkan istemiyorum, Partinin başına ocak kökenli bir genel başkan gelirse yarın ocak başkanları il ve ilçe başkanlarına emir verir” şeklinde ifadelerle propaganda yapıldığı ve il başkanı düzeyindeki bir şahsın böylesine basit bir mantıkla harekete yön verebildiği bir  yapının içerisinde yeralıyoruz. Bu İl Başkanının Yalçın TOPÇU ve ekibini desteklediği tarafımızdan bilinmekte. Aynı zamanla Parti taifesinin Ocaklardan yetişenlere hiçbir zaman sempati ile bakmadıkları da  (bu durumda Ocak Yöneticilerinin ve ocaklardan yetişenlerinde elbette katkısı var) bir gerçek. Kurultay sonrası bazı sitelerde cemaatçıların kaybettiği ve tasfiye edileceği (ki Ankara’da geçen hafta içerisinde birkaç ilçe yönetiminin görevden alındığına dair bilgiler gelmekle teyit etmedik) ileri sürüldüğü gibi Tuna KOÇ için medyada ismi Ergenekon Terör Örgütü olarak ifade edilen gruplarla bağlantılı olduğu iddiaları da yeraldı.

Oysa Ocak tabanı ile parti tabanı incelendiğinde “Ulusalcı” olarak nitelendirilebilecek ve Ergenekon ismini kullanan terör örgütünün parti tabanına çok daha yakın olması gerektiği açıktır. Yine Ocak tabanında her ne kadar değişik cemaatlere ait evlerde kalan öğrenci kardeşlerimiz varsa da bu kardeşlerimizin samimiyet konusunda kendilerine laf söyleyen partili ağabeylerinden çok daha ileri de olduklarını belirtmeliyiz.

Hareketlerin elemanları ya kendilerinin yetiştirdiğini ya da başka yapılarda yetişen ve kendilerine uygun gördükleri elemanları bünyeye aldığını ifade etmiştik. Nizam-ı Alem Hareketi kendi elemanlarını Ocaklarda yetiştirirken Parti vasıtasıyla dışarıda yetişmiş elemanları toplamaktadır. 

Sırf ocak kökeni birisi genel başkan olursa ocak başkanları tarafından il başkanlarına emir verileceği gibi saçma bir sebepten dolayı ocak kökenli birisini genel başkan olarak görmek istemediğini belirten şahsın İl Başkanlığı yapacak vasıfları taşımadığı ve fikri olgunluğa sahip olmadığı aşikardır. Bununla birlikte sırf ocak kökenli diye bir ismin Genel Başkan olmasına karşı çıkmak olsa olsa bilinç altında yeralan “Devşirme Ruhunun” yansımasıdır. Görünen o ki o ruh harekete nüfuz etmiş vaziyette ve bu haliyle parti Osmanlı’nın son dönemine benzemektedir.   
          …
Tüm gelişmeler ve ortaya atılan iddialar çerçevesinde kurultayın ortaya çıkardığı tablo düşündürücüdür. Kurultay sonucu yapı hukuken ve  fiilen olmasa da –şimdilik- düşünce olarak ikiye bölünmüş durumdadır. Üçüncü tur oylama öncesinde Tuna KOÇ’un adaylıktan çekilmesi ve yaptığı açıklama sebebiyle birlik görüntüsü sergilenmişse de bu düşünce bazındaki ayrışmayı yok edememiştir. Kaba bir tarifle deprem sebebiyle hasar gören binadaki çatlakların alçı ile kapatılması durumu ile karşı karşıyayız.

Bu çatlağı onarmakta, yapıyı olduğu gibi yerlebir etmekte başta Genel Başkan Yalçın Topçu ve yönetimi olmak üzere herkesin sağduyulu hareket etmesine ve davasını kişisel hırsları , kinleri ve menfaatlerinin önünde tutmasına bağlı.

            …
 Genel Başkan adaylarından Tuna KOÇ’un geçtiğimiz hafta içerisinde bir açıklaması “Tuna KOÇ Nerden İstifa Etti” başlığı ile Alperence’de haber konusu oldu. Genel Başkan Yalçın TOPÇU’nun isteği üzerine, Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU’nun hayatını kaybetmesine sebep olan, kaza/suikast araştırma komisyonunda görev alan Tuna KOÇ bu görevden istifa etti. İstifa gerekçesi olarak da  Hükümete ve üst düzey yetkilere sunulan raporun komisyonda bulunmasına rağmen bilgisi dışında hazırlandığını ileri sürmesidir.

Muhsin YAZICIOĞLU’nun vefatına sebep olan bir olayın aydınlatılması amacıyla yapılan ve ne pahasına olursa olsun yek vücut olunması gereken çalışmalarda bile bir bütünlük sağlanamamışken  fikri bütünlüğün sağlanması ne yazık ki mümkün görünmemektedir. 

Ve
Şayet Tuna KOÇ adaylık konusunda yarıştığı Yalçın TOPÇU’yu BBP tabanı önünde  zor durumda bırakmak amacıyla böyle bir açıklama yapmamışsa  bir facia ile karşı karşıyayız demektir.

            …
Hareketin geleceği devşirilecek değil yetiştirilecek kişilere bağlıdır. Ocak kökenliler davanızın devamı için ocaklarınıza sahip çıkınız.  Gelecek “Orada”dır.
Yazdıklarımızla farklılıkları körüklediğimizi, fitne çıkardığımızı ileri sürecekler mutlaka olacaktır. Bu kişilere fiili işleyenle faili işaret (deşifre) eden arasındaki farkı algılama yetilerinde küçük bir problem olduğunu  belirtmekle yetinelim.  

“Hafıza-i beşer nisyan ile maluldür.” Her şey zamanla unutulmakta. Bu sebeple Rahmetli YAZICIOĞLU ile ilgili hatıraların kayıt altına alınması gerekmektedir. Bu amaçla bir çalışma yapılsa ve herkes hatıralarını kaleme alıp (Sesli de olabilir) belirlenecek bir yerde toplasa ve herkesle paylaşsa iyi olmaz mı?

Site Yetkilileri böyle bir çabanın içerisine girebilir misiniz?