11 Ağustos 2014 Pazartesi

SUİKASTIN AYAK İZLERİ






MEHMET BUĞRA

Tarih: 15 Ekim 2011 _IO_SATURDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)

Gariplikler dünyasında yaşıyoruz. Rahmetli Yazıcıoğlu’nun vefatının akabinde olaya “suikast”diyenlere deli gözüyle bakılıyordu. Son gelişmelerden sonra herkes suikast noktasına geldi. Herkes delirdi galiba. O gün susanlar, olayın adını koyamayanlar bugün ben demiştim diye ortaya çıkmış durumda...

Dedik ya gariplikler dünyasında yaşıyoruz diye.

Aslında yaşanan ya da açığa çıkan olaylarda o günle bugün arasında çok fazla bir değişiklik yok.  Sadece resmi makamların yazdığı birkaç rapor, Cumhurbaşkanının açıklaması ve nedamet getiren bir ordu görevlisinin Cumhurbaşkanına gönderdiği ve basına servis edilen tornavida meşrepli insanların görüntülerinin yeraldığı video.

Pek çok insanın bazı şeylere kanaat getirmesi ya da ikna olması için olayları resmi mercilere teyit ettirmeleri, başka birilerinin onayından geçirmeleri gerekiyor demek ki...

Oysa bu olay kaza değil kaldı ki helikopter kazara düşmüş olsa bile ondan sonra yaşananlar kaza değil suikasttır demiştik. Biz bunu söylerken bizi fitnecilikle, ortalığı karıştırmakla suçlayanlar, küfredenler, Kösem Sultana (Bir kısım partili arkadaş Başkanın vefatından sonra
 “Kösem Sultan” benzetmesini kullanmaya başlamış oysa Başkanın vefatından yaklaşık 2 yıl önce 22.07.2007 tarihli “Bunun Adı İhanet Değil Midir? Başlıklı yazımızda bu benzetme tarafımızdan yapılmıştı.Kopya mı çekiyorlar ?) gaz verip saldırtanlar, utanma duygunuz , vicdanınız var mı? Yoksa vicdan yoklamanızda da başkalarının teyidine de muhtaç mısınız?

İlk günden beri bu olayın normal bir olay olmadığını, bunun birilerinin tezgahı olduğunu, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümünün olağan şartlarda gerçekleşmediğini,  1970 lerden beri bürokratik oligarşiye karşı mücadele eden YAZICIOĞLU’nun  bürokratik oligarşiye kurban edildiğini, bu işin (tetikçiliğinin) Emniyet- Ordu- Sivil Bürokrat –
 “İşbirlikçi Partili” konsorsiyumunun işi olduğunu belirtip  bürokratik oligarşinin ya da “sistemin” “intikamını” aldığını yazdık/söyledik. Bunları söylerken elimizde bilgi veya belge yoktu. Birikimlerimizin ışığında olaylardan çıkardıklarımızı paylaştık. Düşüncelerimizde, yazdıklarımızda, inandıklarımızda ortadadır. Hala aynı şeyleri söylüyoruz.

Bu işin meclis araştırma komisyonları ile denetim raporları ile çözülemeyeceğinin, çözümün ancak olaya bir şekilde karışmış insanların vicdan muhasebesi yapmak suretiyle nedamet getirip konuşmaları/bilgi vermeleri halinde olacağını da iddia etmiştik. Cumhurbaşkanının son açıklamalarına vesile olan ve olayın kamuoyunda
 “suikast” boyutuna taşınmasını sağlayan video görüntüleri bu iddiamızın da ne kadar yerinde olduğunu gösterdi.

Bu videonun yayınlanmasından sonra herkes bugüne kadar kendine sakladığı bilgileri deşifre etmeye başladı. Bunun birinci sebebi bu videonun soruşturmada kullanılması ve basına servis edilmesi. Bu durum insanlardaki bana, aileme  bir şey olur mu korkusunun kırılmasına vesile oldu. Diğer sebep ise sistem içerisindeki mücadele.

Evet...

Pandora’nın kutusu açıldı artık.

Açıklamalar, isnadlar, iddialar, suçlamalar, yeni bilgi ve belgeler, yeni ses ve görüntü kayıtları ortaya dökülecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Ancak şehadet sürecinde yaşanan bilgi kirliliğinin bu süreçte de yaşanması kaçınılmazdır. Bu sebeple hertürlü bilgi ve belgeye mesafeli yaklaşılmalı ve mümkün olduğunca farklı kaynaklardan teyit edilmelidir.

Bu bilgi ve belgelerin ortaya çıkması gerçeğin ortaya çıkması için yapılan çalışmaların sonucu değildir. Ne Meclis Araştırma Komisyonlarının, ne Devlet Denetleme Kurulunun, ne Savcılık soruşturmasının ne de BBP yönetiminin gayretlerinin ürünü değildir. Bu çabaların etkisi yoktur demek insafsızlık olur ama kimsede bu işten kendine pay çıkarmasın.

Bugün ortaya çıkmış ya da bundan sonra ortaya çıkacak her tür bilgi ve belge, sistem içerisine yuvalanmış yapıların birbiriyle Muhsin YAZICIOĞLU olayı üzerinden hesaplaşmasının ürünü olacaktır. Bu bilgi ve belgelerin ortaya çıkışı sistem içerisinde adına ister ergenekon ister sergerdekon deyin mevcut olduğu hepimizce bilinen yapıların kendi aralarındaki mücadelesinin yansıması olacaktır.

Bu yapılar bir taraftan rakipleri hakkında bilgi ve belge sızdırarak onları zayıflatmaya çalışırken diğer taraftan bu davaya gönül vermiş insanları kendilerinin yanına çekerek düşmanlarının üzerine salmayı ve
 “mayın eşeği” olarak kullanmaya çalışmaktadırlar.

Bu davaya gönül vermiş insanların ister iktidar ister muhalefet partileri olsun, isterse diğer partiler, STK’lar, cemaatler, gruplar, grupcuklar olsun hepsine mesafeli yaklaşmaları hatta uzak durmaları gerektiğini düşünüyoruz. En başta da ulusalcılar ve ulusalcılara yakın duranlardan...

Çok uzun zamanda alsa bu soruşturma bir noktaya gelecektir. Belki sistemin içerisinde bulunan ve bu suikastta parmağı olan yapıların tepe noktasına ulaşılamayacaktır. Kertenkelenin düşmanından kurtulmak için gönüllü olarak kuyruğunu bırakması gibi bir durumla karşılaşmamız ve onlar için en alt tabakadan birilerinin cezalandırılması kaçınılmazdır. Bununla birlikte takip edilen suikastın ayak izleri birgün BBP Genel Merkezinin kapısına dayanacaktır ve
 “işbirlikçiler” bilmelidir ki oligarşinin “kuyruk”ya da “safra” niyetine ilk bırakacağı kişiler kendileri olacaktır...

“Unutma sana yapılan hakareti bil,
Kinini kalbinde sakla uyutma,
Ağlama , gözünün yaşını sil,
Bekle zamanını fakat unutma.”

(Şehzade Mehmet Abid)