Hıdrellez
İnancı ve Kutlamaları :
Türklerin Müslüman olmadan
önceki dinleri ve inançları İslamiyeti algılamaları için bir zemin oluşturmuş , İslami kavramların içerik
dönüşümü bu zeminde gerçekleştirmiştir. Eski
Türk dininden İslamiyete geçiş sırasında ortaya çıkan bu içerik
dönüşümünün farklı Türk Coğrafyalarında farklı dışa vurumları gerçekleşmiştir.
Enteresan olan şu ki , hemen tüm Türk coğrafyalarında İslamlaşmadan sonra iki
ana figür (Hızır ve Lokman Hekim) şöyle veya
böyle aynı biçimde kendini göstermiştir. Bu durumu sözkonusu iki ana
figürü besleyen eski inançlardaki damarın ne kadar güçlü olduğunun göstergesi
olarak değerlendirmek gerekir.
Türklerin
, Doğu ve Batı arasında köprü olan Anadolu’yu yurtlaştırmaları ve
İslamlaştırmaları hemen hemen aynı zaman dilimlerinde vuku bulmuştur. Bölgede
kurulan Türk Devletlerinde bölgede yaşayan eski Anadolu kültürlerinin Türk
Kültürünü etkilemesine de sebep olmuştur.
Ancak bu tür etkilenmelerin varlığı Hızır ve Lokman Hekim gibi efsanevi şahsiyetleri ,yalnızca eski
Anadolu kültürlerinin devamı olarak nitelendirmek doğru olmaz.
Eski
Türk Dini ve inançlarındaki Hızır
unsurunun dönüşüm geçirerek Türklerin İslamlaşmasından sonra aldığı şekle ve
kültüre verdiği renge bakarsak; Hızır figüründe olağanüstü bir kişiye atıf
yapılmakla birlikte sözkonusu şahsiyetin yaşayıp yaşamadığı belirsizdir,
yaşamış olma ihtimali ise çok zayıftır. Hızır oldukça mitolojik bir kahraman
görüntüsündedir.
Eski Türk dininde
kendilerine olağanüstü atıf yapılan , gerçekten yaşadıklarına inanılan temel
kişiler , kağanlar ve savaşçılar
(Kahramanlar) , şamanlar ve yaşlı bilgelerdir. Eski Türklerin olağanüstü atıf
yaptıkları kimseler , gerçekten yaşamışlardır; onları olağanüstükle donatan
kendileri değil , halk olmuştur. Şahsiyetlerin gerçekliği , eski Türk inanç
sistemini Yunan mitolojisine göre oldukça gerçekçi kılar.
Türk tarihinde, kağanlar ve
savaşçılar ile şamanlar ve yaşlı-bilgelerden gelen olağanüstülük , daha
sonradan çıkan kültür iklimlerine göre
yeni görünümlere bürünür. Örneğin şamanik olağanüstülük , sonraki tarihsel
evrelerde kendisini kahinlik, hekimlik (özellikle ruh hekimliği) , mistik
kişilik (derviş , eren , evliya , pir , Hak aşığı) baksılık-ozanlık vs.
biçiminde kendisini gösterir. Hızır figürünün dönüşümü de aynı çizgide
değerlendirilmelidir.
Hızır figürünün kaynaklarını
, yalnızca Eski Türk Dini ve inançlarındaki “Gerçek oldukları, yaşadıkları
varsayılan kişilere yapılan olağanüstü atıflar” la açıklamak mümkün değildir.
Eski Türk Dininin başka unsurlarını da hesaba katmak gerekir. Örneğin bugün Anadolu’da sürüye gelen kurda , bereket ve uğur timsali saydıkları Hızır olabilme
ihtimalinden dolayı zarar verilmemesi
Türklerin kurtla ilgili eski inançlarının İslamlaşmadan sonra da sürmesinden
kaynaklanır. Esasında bugün yaşayan bir çok Hızır inancında eski Türk Dini’ndeki “ Boz Atlı”nın izi
bulunur. Bu nedenle Türk Folklorundaki “Hızır” figürünün kaynağını anlayabilmek
için “Boz Atlı Hızır” deyişinde görülen
, kimi zaman kendisine “Gök Sakallı Koca” da denilen “Boz Atlı” nın kim
olduğunu bilmek gerekir.
Araştırmalar göstermektedir
ki Eski Türkler de yeni yılı kutluyorlardı. Ancak onların yeni yılı bugün de Nevruz ve Hıdrellez kutlamalarının
yapıldığı bahar zamanıydı. Eski Türkler , yeni yılın ya erken bahar da (21
Mart- Nevruz) ya da geç baharda (6 mayıs –Hıdrellez) başladığına inanır , ve bu
tarihlerde ata mağarasını ziyaret ederek tören yaparlardı.
Eski Türklerin yılbaşı
kutlamalarının dayandığı temel , Gök-Tanrının “yok olmasın” , “acı ve sıkıntı
çekmesin” ,” zorlukları kolay kılsın “ diye Türk Budununun hizmetine verdiği
“Koruyucu ruh”larla ilgiliydi. Koruyucu ruhların başında “Boz Atlı Yol İyesi”
geliyordu. “Boz Atlı Yol İyesi” , kimin ne zaman başı sıkışsa yardım eden ,
selamete ulaştıran manevi bir varlıktı.
“Boz Atlı Yol İyesi” gerek üstlendiği rollerden gerek kendine konulan “Gök Sakallı Koca” adından ve zor durumda
olan insanların karşısına çıkan “Aksakallı İhtiyar” nitelemesinden anlaşılacağı
üzere bir ata ruhuydu. Gök- Tanrının ölümsüzlük badesini içen ilk evladı ,
dolayısıyla Türklerin ilk atasının ruhu olduğu kabul edilirdi. Bu manevi
varlığın , çok çeşitli biçimlere bürünerek insanların karşısına çıkabileceğine
inanılırdı. Örneğin Oğuz Kağan
Destanındaki “Bozkurt” , Köroğlu hikayelerindeki ölümsüz Kır At , “Boz Atlı Yol
İyesi”nin özel olarak savaşçıları koruma misyonunu üstlenmiş tezahürleriydi.
Arapça’da Hızır kelimesine
kaynak teşkil eden kelime ( El Hadır) yeşil , yeşil dal veya yeşilliği çok olan
yer anlamına geliyor. Hızır’ın yeşille olan ilişkisi , bazı kişilerin onu
“İslamileştirilmiş ilk çağ bitki tanrısı” olarak görmesine yol açmıştır.
Türklerin “Tuba” denilen hayat ağacının Hızır tarafından dikildiğine inanmaları
ve hayat ağacının hayat suyu ile bağlantılı olması da bu düşünceyi güçlendirmektedir.
Büyük ihtimalle , adının Türkler tarafından eski bahar ve/veya yeni yıl
kutlamalarına verilmesi de bu kolay içerik dönüşümünden kaynaklanmıştır.
“Boz Atlı Yol İyesi”
Türklerin İslamiyeti Kabulünden sonra , kendisine yakın bir içerikteki İslami
Figür olan “Hızır”a dönüştü. Bu dönüşümün kökensel zemini “Boz Atlı Hızır”
ifadesinde kendini gösterir. Türkler her zaman “Boz Atlı” dan yardım
dilemiştir. İslamiyetin kabulünden sonra da yardım dilenen kişinin sadece adı
değişmiş ve “Boz Atlı Hızır” olmuştur
İslamiyetin “Hızır” figürü
ile Türklerin “Boz Atlı”sının terkibinden “Boz Atlı Hızır” figürü ortaya
çıkmıştır. Mezhep farkı gözetmeksizin Türk Coğrafyasında Hz. Muhammed ve
Hz. Ali’den sonra ençok tanınan , bilinen ve değer verilen kişi “Hızır”dır. Türklerin
İslamlaşmasının büyük ölçüde tasavvuf aracılığıyla olmasında , bugün Türk
Dünyasında tarikatların etkin rol almasında ve her mezhepten Türk’te görülen
Hz. Ali sevgisinde , Eski Türk Dinindeki "Boz Atlı” gibi görünmeyen ilahi
güçlere duyulan inancın büyük etkisi vardır. İslam-Türk tasavvufunda erenlerin
doğrudan doğruya Hızır tarafından irşat edildiğine inanılır ve Hızır
figüründe ilahi rahmet ve sırların
bilgisine sahip olmanın yanında şu niteliklerde vardır.
-Eli son derece açıktır, çok cömerttir, insanlara
vakit vakit para ve mal yardımında bulunur. Her beş yüzyılda bir vücut
organları yenilenir. Hastalandığı zaman kendi kendini tedavi eder. Ara sıra
insanlar arasına karışır, insanlar onun kim olduğunu bilmezler Fizik olarak
mütenasip endamlı , güzel yüzlü, eli ayağı düzgün bir insan
görünümündedir.Yeşil elbise giyer ve kır ata biner. Sık sık sema meclislerine
girer, raks yapar , vecd haline girer... İhtiyar veya genç bir adam ,bir çocuk
olabilir, kuş ve tavşana varıncaya kadar çeşitli hayvan biçimlerine de
girebilir. Göz açıp kapayıncaya kadar uzak mesafeleri aşabilir.. Yardımına
ihtiyaç duyulduğunda hiç umulmadık bir anda görünüverir ve işini bitirir
bitirmez yine öylece aniden kaybolur. Doğadaki varlıkları kendi emrine
alabilir, onları kendi hizmetinde kullanabilir. Ölüleri diriltme kabiliyetine
sahiptir. Havada , boşlukta yürüyebilir , durabilir , su üstünde batmadan
durabilir, dolaşabilir.
Hızır , genellikle “
aksakallı , beyaz elbiseli ihtiyar” kılığında hemen her yerde , ihtiyaç
sahiplerinin yardımına koşmak üzere hazırdır. Babai isyanından sonra Selçuklu
askerleri tarafından idam edilmek istenen Baba İlyas’ın oğlunu Hızır’ın
kurtardığına , kardeşinin de Selçuklu Sultanının emriyle atıldığı mancınıktan ,
yetişen Hızır’ın sayesinde kurtulduğuna inanılır. Bu nedenle Alevi-Bektaşi
inançlarında ve edebiyatında Hızır ile Hz. Ali özdeş tutulur. Hz. Ali ve/veya
tanrı niyetine Hızır’a dua ve niyaz edilir. “Hızır Yoldaşın Ola” gibi duaların
benzerlerine Altay şaman topluluklarında da rastlanır. Kimin Hızır olduğu belli
olmadığından , Türklerin misafire gösterdiği saygıda da Hızır inancının da payı
bulunur. Türkler , değişik kılıklarda karşılarına çıkabilecek Hızır’a gerekli
saygıyı göstermeyenlerin taş kesildiğine inanırlar.
Türklerin , İslamiyetten sonra
, eskiden “Boz Atlı Yol İyesi”nezdinde Gök-Tanrı’ya şükran sundukları Yılbaşı
Kutlamalarının yapıldığı zamana “Hıdrellez” adını vermişlerdir. Hızır’ın
etimolojik kökeninde yeşille bağlantılı karşılıkların bulunması , bu adın
verilmesini kolaylaştırmıştır. Türklerin
yılbaşısı olan Hıdrellez , Hızır ile İlyas
sözcüklerinin birleşmesinden türemiştir. Türk kültüründe sıkıntıda bulunanların
yardımına koşmalarıyla tanınan Hızır Aleyhisselam ve İlyas Aleyhisselam
peygamberde olan iki kardeştirler. Bunlardan Hızır karada , İlyas deryada zorda ve darda kalanların imdadına koşarlar.
İkisi de ölümsüzdürler. Ab-ı Hayat çeşmesinden su içtiklerine her yerde hazır
ve nazır olduklarına inanılır. Günümüzde halk dilinde Hızır-Elias olarak da
anılmaktadırlar. Hızır ve İlyas Peygamberlerin her bahar 6 Mayıs (Rumi 23
Nisan) tarihinde buluştuklarına inanılır.
Yine Hıdrellez günü Hızır’ın
geleceğine ve beraberinde güneş ,sağlık , mutluluk , iyilik , bereket
getireceğine inanılır. O yüzden dünyanın
her tarafındaki Türkler tıpkı Hristiyanların Noel’i kutlaması gibi bugünü
törenlerle kutlarlar.
Hıdrellez
Anadolu’da “Hıdrellez”, Dobruca’ya yerleşmiş bulunan Kırım Türkleri arasında
“Tepreş”, Makedonya’da “Ederlez, Edirlez, Hıdırles” gibi adlarla bilinmektedir. Hıdrellez kutlamalarının
yapıldığı yerler genellikle günün anlamına uygun sulak, yeşillik bölgelerdir.
Geleneğe uygun olarak Anadolu’nun birçok bölgesinde “Hıdırlık” denilen mesire
yerleri mevcuttur.
Çeşitli şehir ve kasabalarda
çeşitli eğlencelerle kutlanır:
Hıdrellezin geleceği gece (5
Mayıs) dilekler , niyetler tutulur ,ritüeller
yerine getirilir, hasırlar yakılıp ateşin üzerinden atlanır. Hıdrellez
günü ise geceden hazırlanan , içine su doldurulan ve niyete katılacak kişilerin
bilezik , yüzük gibi eşyaları konduktan
sonra kapatılan “niyet çömleği” maniler
, neşeli yorumlar eşliğinde açılır , kırlara gidilir ,yemekler yenir,
eğlenceler düzenlenir , baharın tadı çıkarılır. Hızırla ilgili bir çok inanış , Hızır’ın konakladığı ev , su içtiği
çeşme , uğradığı mekanlar yapılan törenler sayesinde her yıl yeniden
canlanır.
Eskişehir çevresinde çok
coşkulu kutlanır.
Trakya bölgesinde 6 Mayıstan
bir gün önce evlenmemiş genç kızlar , niyet tutup , soyunup bir örtüye bürünürler.
Evdeki bacanın içine uzanıp , yukarıya doğru “açıl bahtım açıl” derler. Eğer
yukarıdan bir ses bir uğultu duyulursa o yıl bahtı açılacak demektir. Gençler
gece yarısına kadar ateş yakıp üzerinden atlarlar. Sabahın ilk ışıklarıyla
kalkar ,su kenarlarına koşarlar. Yeşil dallar kesip birbirlerinin başlarına
değdirip “kısmetin açılsın” dileğinde bulunurlar.
Bazı yerlerde (Sivas’ta
olduğu gibi) “Hızır Sopası” geleneği vardır. Bu sopanın vurulduğu yerde ağrı ve
sızılardan kurtulunacağına inanılır.
Bu inanmalarla ilgili Hıdrellez şenliklerinde bir
çok törenler yapılır.
Bergama yöresinde Hıdrellez sabahı , dileği olanlar
(suda talih arama) derelere , çaylara gidip , dileklerini bir kağıda yazarak
suya atarlar. Eğer su onu götürürse dileklerinin olacağına inanırlar.
Hıdrellezde
baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir. Bu
törene İstanbul ve Bursa çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde
“bahtiyar”,Yörük ve Türkmenlerde “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara
yüzük atma”, Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme” adı
verilir.
Balıkesir çevresinde ise ,
taze soğanın iki yaprağı eşit şekilde kesilir. Bunlardan birine beyaz iplik
bağlanır (Bahti). Diğerine ise kırmızı iplik bağlanır (Bohti). Sabah gidip
bakıldığında , eğer beyaz iplik bağlanan yaprak büyümüşse , o yıl içerisinde
bahtının iyi gideceğine , kırmızı iplikli yaprak büyümüşse bahtının iyi
gitmeyeceğine inanılır.
Aynı gelenek
Kastamonu/Taşköprü’de de yapılır. Yalnız orada kırmızı iplik yerine siyah iplik
bağlanır. Yine Taşköprü’de Hıdırellez günü çocuklar bir kabın içine su doldurup suyun içine bir
kurbağa koyar üzerini bir bez ile bağlarlar. Evleri sıra ile dolaşarak fasulye,
nohut, tereyağı, pirinç, bulgur toplarlar. Sonra da bu malzemelerden köyün en
güzel yemek yapan ihtiyarına pilav pişirtilip topluca yenilir. 5 Mayıs akşamı
köylüler köy odasında
toplanır. Hedefe bir yumurta dikilir. Gençler Tüfek ve tabancalarla nişan alır,
vuran gence de bir koç veya seyis hediye edilir. Gelinler
akşamdan baba evine gönderilir. Baba evine gönderilen gelinler hep bir araya
toplanıp büyük ceviz ağaçlarına zincirlerden salıncaklar kurup hep bir ağızdan
türküler söylerler. O gece buğday ambarlarını ağzı, ahırların kapısı Hızır
uğrasın bereketi artsın diye açık bırakılır. Ayrıca erkekler pantolonlarını
asar evim olsun diye gülfidanı dibine evcik yaparlar. O gün kalbur yuvarlanır.
Ağzı yukarı gelirse bolluk bereket kapalı gelirse kıtlık olacağına inanılır.
Yine yılın sıcak ve sıkıntısız geçmesi için ateş yakılıp üzerinden atlanır.
Van ve Erçiş’te çiçek ölçen
törenleri yapılır.
Isparta yöresinde rengarenk
giysiler giyilir , sopalara renkli kumaşlar bağlanır , yemekler yapılır ,
kırlara çıkılır. Gençler toplanıp bir gün önce çömleğe kendilerine ait bir
nişanı koyarak ağzını tülbentle bağlarlar ve bir gül fidanının dibine koyarlar.
Ertesi gün kırda bunları toplayıp , niyetlerine göre çekip , çeşitli yorumlar
yapıp eğlenirler.
Bazı
yörelerde mayasız yoğurt çalınır ve tutarsa “Hızır”ın geldiğine inanılır. Evde kalma
tehlikesiyle karşı karşıya genç kızların başları üzerinde Hıdrellez günü yeni
kullanılmamış kilit açılır. Hıdrellez günü kırlara gidildiğinde Hıdrellez
azığını çalma adeti yaygındır. Gül ağacına kese ile para asma , dilek yazılı
kağıtlar asma ya da gül fidanı altına dilenen şeyin resmi çizme , küçük
modellerinden koyma gibi adetlerde vardır.
Hızır-İlyas şenliklerinde
kuzu eti yeme geleneği kökleşmiştir. Bir
sene hiç et yüzü görmeyenler bile bugün kuzu eti yerler.
Hıdrellez günü bütün canlı
varlıkların ve insan bedeninin sağlık ve sıhhate kavuşacağına inanılır. Bu
maksatla kırlardan toplanan çiçekler kaynatılıp içilir. Hatta kimi yörelerde
kaynatılan çiçeklerin suyuyla 40 gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşeceğine
inanılır.
Ayrıca
Hıdrellezde yapılmaması gereken davranışlarda vardır. Hıdrellez’de
yapılmamasına çalışılan işler ise şöyle sıralanabilir:
Hıdrellez günü sabah erkenden
kalkmayan kişinin işleri ters gider. Geç kalkmak kusur addedilir. Hıdrellez’de
salıncakta sallanmayanın o yıl çeşitli rahatsızlıklarla karşılaşabileceğine
inanılır. Salıncakta sallanma bir bakıma ateş üzerinden atlama şeklinde o yıl
için sağlık ve sıhhat dileği geleneği ile aynıdır. Hastalıkların, dertlerin
sallanma sırasında döküleceğine inanılır.
Hıdrellez günü
çamaşır yıkanmaz. Yünlü giyecekler güneşe çıkarılır.
Hıdrellez günü un elenmez ve ekmek yapılmaz. Yeşil ot, dal veya çimen koparılmaz. Çiçek toplanmaz. Bağ ve bahçelerde çalışılmaz, tarlaya gidilmez. Hıdrellez günü akşama kadar un kabına veya hamur tahtasına el sürülmez. Eve kuru çalı-çırpı götürülmez.
Hıdrellez günü un elenmez ve ekmek yapılmaz. Yeşil ot, dal veya çimen koparılmaz. Çiçek toplanmaz. Bağ ve bahçelerde çalışılmaz, tarlaya gidilmez. Hıdrellez günü akşama kadar un kabına veya hamur tahtasına el sürülmez. Eve kuru çalı-çırpı götürülmez.
Hıdrellez
Anadolu’da çeşitli mahalli farklılıklarla Kırklareli’nden Erzurum Hasankale’ye
kadar geniş bir şekilde yayılmıştır. Bu gelenekte müşterek inanç 6 Mayıs kışın
sona erdiği , baharın geldiği , tabiatın tam uyandığı zamandır. Canlılar taze
bir hayata kavuşur. Hızır’ın temas ettiği herşey bereketlenir.
Kaynak : Erol Göka , Türk Grup Davranışı ve Türklerin Psikolojisi