19 Ağustos 2014 Salı

HIDRELLEZ İNANCI VE KUTLAMALARI



                     Hıdrellez İnancı ve Kutlamaları :

                Türklerin Müslüman olmadan  önceki dinleri ve inançları İslamiyeti algılamaları için bir  zemin oluşturmuş , İslami kavramların içerik dönüşümü bu zeminde gerçekleştirmiştir. Eski  Türk dininden İslamiyete geçiş sırasında ortaya çıkan bu içerik dönüşümünün farklı Türk Coğrafyalarında farklı dışa vurumları gerçekleşmiştir. Enteresan olan şu ki , hemen tüm Türk coğrafyalarında İslamlaşmadan sonra iki ana figür (Hızır ve Lokman Hekim) şöyle veya  böyle aynı biçimde kendini göstermiştir. Bu durumu sözkonusu iki ana figürü besleyen eski inançlardaki damarın ne kadar güçlü olduğunun göstergesi olarak değerlendirmek gerekir.

            Türklerin , Doğu ve Batı arasında köprü olan Anadolu’yu yurtlaştırmaları ve İslamlaştırmaları hemen hemen aynı zaman dilimlerinde vuku bulmuştur. Bölgede kurulan Türk Devletlerinde bölgede yaşayan eski Anadolu kültürlerinin Türk Kültürünü etkilemesine de sebep olmuştur.  Ancak bu tür etkilenmelerin varlığı Hızır ve Lokman Hekim  gibi efsanevi şahsiyetleri ,yalnızca eski Anadolu kültürlerinin devamı olarak nitelendirmek doğru olmaz.

            Eski Türk Dini ve inançlarındaki  Hızır unsurunun dönüşüm geçirerek Türklerin İslamlaşmasından sonra aldığı şekle ve kültüre verdiği renge bakarsak; Hızır figüründe olağanüstü bir kişiye atıf yapılmakla birlikte sözkonusu şahsiyetin yaşayıp yaşamadığı belirsizdir, yaşamış olma ihtimali ise çok zayıftır. Hızır oldukça mitolojik bir kahraman görüntüsündedir.

Eski Türk dininde kendilerine olağanüstü atıf yapılan , gerçekten yaşadıklarına inanılan temel kişiler  , kağanlar ve savaşçılar (Kahramanlar) , şamanlar ve yaşlı bilgelerdir. Eski Türklerin olağanüstü atıf yaptıkları kimseler , gerçekten yaşamışlardır; onları olağanüstükle donatan kendileri değil , halk olmuştur. Şahsiyetlerin gerçekliği , eski Türk inanç sistemini Yunan mitolojisine göre oldukça gerçekçi kılar.

Türk tarihinde, kağanlar ve savaşçılar ile şamanlar ve yaşlı-bilgelerden gelen olağanüstülük , daha sonradan  çıkan kültür iklimlerine göre yeni görünümlere bürünür. Örneğin şamanik olağanüstülük , sonraki tarihsel evrelerde kendisini kahinlik, hekimlik (özellikle ruh hekimliği) , mistik kişilik (derviş , eren , evliya , pir , Hak aşığı) baksılık-ozanlık vs. biçiminde kendisini gösterir. Hızır figürünün dönüşümü de aynı çizgide değerlendirilmelidir.

Hızır figürünün kaynaklarını , yalnızca Eski Türk Dini ve inançlarındaki “Gerçek oldukları, yaşadıkları varsayılan kişilere yapılan olağanüstü atıflar” la açıklamak mümkün değildir. Eski Türk Dininin başka unsurlarını da hesaba katmak gerekir. Örneğin  bugün Anadolu’da  sürüye gelen kurda , bereket ve uğur  timsali saydıkları Hızır olabilme ihtimalinden dolayı  zarar verilmemesi Türklerin kurtla ilgili eski inançlarının İslamlaşmadan sonra da sürmesinden kaynaklanır. Esasında bugün yaşayan bir çok Hızır inancında  eski Türk Dini’ndeki “ Boz Atlı”nın izi bulunur. Bu nedenle Türk Folklorundaki “Hızır” figürünün kaynağını anlayabilmek için  “Boz Atlı Hızır” deyişinde görülen , kimi zaman kendisine “Gök Sakallı Koca” da denilen “Boz Atlı” nın kim olduğunu bilmek gerekir.

Araştırmalar göstermektedir ki Eski Türkler de yeni yılı kutluyorlardı. Ancak onların yeni yılı  bugün de Nevruz ve Hıdrellez kutlamalarının yapıldığı bahar zamanıydı. Eski Türkler , yeni yılın ya erken bahar da (21 Mart- Nevruz) ya da geç baharda (6 mayıs –Hıdrellez) başladığına inanır , ve bu tarihlerde ata mağarasını ziyaret ederek tören yaparlardı.

Eski Türklerin yılbaşı kutlamalarının dayandığı temel , Gök-Tanrının “yok olmasın” , “acı ve sıkıntı çekmesin” ,” zorlukları kolay kılsın “ diye Türk Budununun hizmetine verdiği “Koruyucu ruh”larla ilgiliydi. Koruyucu ruhların başında “Boz Atlı Yol İyesi” geliyordu. “Boz Atlı Yol İyesi” , kimin ne zaman başı sıkışsa yardım eden , selamete ulaştıran manevi bir   varlıktı. “Boz Atlı Yol İyesi” gerek üstlendiği rollerden gerek kendine konulan  “Gök Sakallı Koca” adından ve zor durumda olan insanların karşısına çıkan “Aksakallı İhtiyar” nitelemesinden anlaşılacağı üzere bir ata ruhuydu. Gök- Tanrının ölümsüzlük badesini içen ilk evladı , dolayısıyla Türklerin ilk atasının ruhu olduğu kabul edilirdi. Bu manevi varlığın , çok çeşitli biçimlere bürünerek insanların karşısına çıkabileceğine inanılırdı. Örneğin Oğuz  Kağan Destanındaki “Bozkurt” , Köroğlu hikayelerindeki ölümsüz Kır At , “Boz Atlı Yol İyesi”nin özel olarak savaşçıları koruma misyonunu üstlenmiş tezahürleriydi.

Arapça’da Hızır kelimesine kaynak teşkil eden kelime ( El Hadır) yeşil , yeşil dal veya yeşilliği çok olan yer anlamına geliyor. Hızır’ın yeşille olan ilişkisi , bazı kişilerin onu “İslamileştirilmiş ilk çağ bitki tanrısı” olarak görmesine yol açmıştır. Türklerin “Tuba” denilen hayat ağacının Hızır tarafından dikildiğine inanmaları ve hayat ağacının hayat suyu ile bağlantılı olması da bu düşünceyi güçlendirmektedir. Büyük ihtimalle , adının Türkler tarafından eski bahar ve/veya yeni yıl kutlamalarına verilmesi de bu kolay içerik dönüşümünden kaynaklanmıştır.

“Boz Atlı Yol İyesi” Türklerin İslamiyeti Kabulünden sonra , kendisine yakın bir içerikteki İslami Figür olan “Hızır”a dönüştü. Bu dönüşümün kökensel zemini “Boz Atlı Hızır” ifadesinde kendini gösterir. Türkler her zaman “Boz Atlı” dan yardım dilemiştir. İslamiyetin kabulünden sonra da yardım dilenen kişinin sadece adı değişmiş ve “Boz Atlı Hızır” olmuştur

İslamiyetin “Hızır” figürü ile Türklerin “Boz Atlı”sının terkibinden “Boz Atlı Hızır” figürü ortaya çıkmıştır. Mezhep farkı gözetmeksizin Türk Coğrafyasında Hz. Muhammed ve Hz. Ali’den sonra ençok tanınan , bilinen ve değer verilen kişi “Hızır”dır. Türklerin İslamlaşmasının büyük ölçüde tasavvuf aracılığıyla olmasında , bugün Türk Dünyasında tarikatların etkin rol almasında ve her mezhepten Türk’te görülen Hz. Ali sevgisinde , Eski Türk Dinindeki "Boz Atlı” gibi görünmeyen ilahi güçlere duyulan inancın büyük etkisi vardır. İslam-Türk tasavvufunda erenlerin doğrudan doğruya Hızır tarafından irşat edildiğine inanılır ve Hızır figüründe  ilahi rahmet ve sırların bilgisine sahip olmanın yanında şu niteliklerde vardır.
-Eli son derece açıktır, çok cömerttir, insanlara vakit vakit para ve mal yardımında bulunur. Her beş yüzyılda bir vücut organları yenilenir. Hastalandığı zaman kendi kendini tedavi eder. Ara sıra insanlar arasına karışır, insanlar onun kim olduğunu bilmezler Fizik olarak mütenasip endamlı , güzel yüzlü, eli ayağı düzgün bir insan görünümündedir.Yeşil elbise giyer ve kır ata biner. Sık sık sema meclislerine girer, raks yapar , vecd haline girer... İhtiyar veya genç bir adam ,bir çocuk olabilir, kuş ve tavşana varıncaya kadar çeşitli hayvan biçimlerine de girebilir. Göz açıp kapayıncaya kadar uzak mesafeleri aşabilir.. Yardımına ihtiyaç duyulduğunda hiç umulmadık bir anda görünüverir ve işini bitirir bitirmez yine öylece aniden kaybolur. Doğadaki varlıkları kendi emrine alabilir, onları kendi hizmetinde kullanabilir. Ölüleri diriltme kabiliyetine sahiptir. Havada , boşlukta yürüyebilir , durabilir , su üstünde batmadan durabilir, dolaşabilir.

Hızır , genellikle “ aksakallı , beyaz elbiseli ihtiyar” kılığında hemen her yerde , ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşmak üzere hazırdır. Babai isyanından sonra Selçuklu askerleri tarafından idam edilmek istenen Baba İlyas’ın oğlunu Hızır’ın kurtardığına , kardeşinin de Selçuklu Sultanının emriyle atıldığı mancınıktan , yetişen Hızır’ın sayesinde kurtulduğuna inanılır. Bu nedenle Alevi-Bektaşi inançlarında ve edebiyatında Hızır ile Hz. Ali özdeş tutulur. Hz. Ali ve/veya tanrı niyetine Hızır’a dua ve niyaz edilir. “Hızır Yoldaşın Ola” gibi duaların benzerlerine Altay şaman topluluklarında da rastlanır. Kimin Hızır olduğu belli olmadığından , Türklerin misafire gösterdiği saygıda da Hızır inancının da payı bulunur. Türkler , değişik kılıklarda karşılarına çıkabilecek Hızır’a gerekli saygıyı göstermeyenlerin taş kesildiğine inanırlar. 

Türklerin , İslamiyetten sonra , eskiden “Boz Atlı Yol İyesi”nezdinde Gök-Tanrı’ya şükran sundukları Yılbaşı Kutlamalarının yapıldığı zamana “Hıdrellez” adını vermişlerdir. Hızır’ın etimolojik kökeninde yeşille bağlantılı karşılıkların bulunması , bu adın verilmesini  kolaylaştırmıştır. Türklerin yılbaşısı olan Hıdrellez , Hızır ile İlyas sözcüklerinin birleşmesinden türemiştir. Türk kültüründe sıkıntıda bulunanların yardımına koşmalarıyla tanınan Hızır Aleyhisselam ve İlyas Aleyhisselam peygamberde olan iki kardeştirler. Bunlardan Hızır karada , İlyas deryada  zorda ve darda kalanların imdadına koşarlar. İkisi de ölümsüzdürler. Ab-ı Hayat çeşmesinden su içtiklerine her yerde hazır ve nazır olduklarına inanılır. Günümüzde halk dilinde Hızır-Elias olarak da anılmaktadırlar. Hızır ve İlyas Peygamberlerin her bahar 6 Mayıs (Rumi 23 Nisan) tarihinde buluştuklarına inanılır.

Yine Hıdrellez günü Hızır’ın geleceğine ve beraberinde güneş ,sağlık , mutluluk , iyilik , bereket getireceğine inanılır.  O yüzden dünyanın her tarafındaki Türkler tıpkı Hristiyanların Noel’i kutlaması gibi bugünü törenlerle kutlarlar.

Hıdrellez Anadolu’da “Hıdrellez”, Dobruca’ya yerleşmiş bulunan Kırım Türkleri arasında “Tepreş”, Makedonya’da “Ederlez, Edirlez, Hıdırles” gibi adlarla bilinmektedir. Hıdrellez kutlamalarının yapıldığı yerler genellikle günün anlamına uygun sulak, yeşillik bölgelerdir. Geleneğe uygun olarak Anadolu’nun birçok bölgesinde “Hıdırlık” denilen mesire yerleri mevcuttur.

Çeşitli şehir ve kasabalarda çeşitli eğlencelerle kutlanır:

Hıdrellezin geleceği gece (5 Mayıs) dilekler , niyetler tutulur ,ritüeller  yerine getirilir, hasırlar yakılıp ateşin üzerinden atlanır. Hıdrellez günü ise geceden hazırlanan , içine su doldurulan ve niyete katılacak kişilerin bilezik , yüzük gibi eşyaları  konduktan sonra kapatılan “niyet çömleği”  maniler , neşeli yorumlar eşliğinde açılır , kırlara gidilir ,yemekler yenir, eğlenceler düzenlenir , baharın tadı çıkarılır. Hızırla ilgili bir çok  inanış , Hızır’ın konakladığı ev , su içtiği çeşme , uğradığı mekanlar yapılan törenler sayesinde her yıl yeniden canlanır. 

            Tokat ve çevresinde bu tür eğlencelere “Micek” denir.

Eskişehir çevresinde çok coşkulu kutlanır.

Trakya bölgesinde 6 Mayıstan bir gün önce evlenmemiş genç kızlar , niyet tutup , soyunup bir örtüye bürünürler. Evdeki bacanın içine uzanıp , yukarıya doğru “açıl bahtım açıl” derler. Eğer yukarıdan bir ses bir uğultu duyulursa o yıl bahtı açılacak demektir. Gençler gece yarısına kadar ateş yakıp üzerinden atlarlar. Sabahın ilk ışıklarıyla kalkar ,su kenarlarına koşarlar. Yeşil dallar kesip birbirlerinin başlarına değdirip “kısmetin açılsın” dileğinde bulunurlar.

Bazı yerlerde (Sivas’ta olduğu gibi) “Hızır Sopası” geleneği vardır. Bu sopanın vurulduğu yerde ağrı ve sızılardan kurtulunacağına inanılır.

            Bu inanmalarla ilgili Hıdrellez şenliklerinde bir çok törenler yapılır.

        Bergama yöresinde Hıdrellez sabahı , dileği olanlar (suda talih arama) derelere , çaylara gidip , dileklerini bir kağıda yazarak suya atarlar. Eğer su onu götürürse dileklerinin olacağına inanırlar.

Hıdrellezde baht açma törenleri de oldukça yaygın olarak uygulanan geleneklerimizdendir. Bu törene İstanbul ve Bursa çevresinde “baht açma”, Denizli ve çevresinde “bahtiyar”,Yörük ve Türkmenlerde “mantıfar”, Balıkesir ve çevresinde “dağara yüzük atma”, Edirne ve çevresinde “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme” adı verilir.

Balıkesir çevresinde ise , taze soğanın iki yaprağı eşit şekilde kesilir. Bunlardan birine beyaz iplik bağlanır (Bahti). Diğerine ise kırmızı iplik bağlanır (Bohti). Sabah gidip bakıldığında , eğer beyaz iplik bağlanan yaprak büyümüşse , o yıl içerisinde bahtının iyi gideceğine , kırmızı iplikli yaprak büyümüşse bahtının iyi gitmeyeceğine inanılır.

Aynı gelenek Kastamonu/Taşköprü’de de yapılır. Yalnız orada kırmızı iplik yerine siyah iplik bağlanır. Yine Taşköprü’de Hıdırellez günü çocuklar bir kabın içine su doldurup suyun içine bir kurbağa koyar üzerini bir bez ile bağlarlar. Evleri sıra ile dolaşarak fasulye, nohut, tereyağı, pirinç, bulgur toplarlar. Sonra da bu malzemelerden köyün en güzel yemek yapan ihtiyarına pilav pişirtilip topluca yenilir. 5 Mayıs akşamı köylüler köy odasında toplanır. Hedefe bir yumurta dikilir. Gençler Tüfek ve tabancalarla nişan alır, vuran gence de bir koç veya seyis hediye edilir. Gelinler akşamdan baba evine gönderilir. Baba evine gönderilen gelinler hep bir araya toplanıp büyük ceviz ağaçlarına zincirlerden salıncaklar kurup hep bir ağızdan türküler söylerler. O gece buğday ambarlarını ağzı, ahırların kapısı Hızır uğrasın bereketi artsın diye açık bırakılır. Ayrıca erkekler pantolonlarını asar evim olsun diye gülfidanı dibine evcik yaparlar. O gün kalbur yuvarlanır. Ağzı yukarı gelirse bolluk bereket kapalı gelirse kıtlık olacağına inanılır. Yine yılın sıcak ve sıkıntısız geçmesi için ateş yakılıp üzerinden atlanır.

Van ve Erçiş’te çiçek ölçen törenleri yapılır.
Isparta yöresinde rengarenk giysiler giyilir , sopalara renkli kumaşlar bağlanır , yemekler yapılır , kırlara çıkılır. Gençler toplanıp bir gün önce çömleğe kendilerine ait bir nişanı koyarak ağzını tülbentle bağlarlar ve bir gül fidanının dibine koyarlar. Ertesi gün kırda bunları toplayıp , niyetlerine göre çekip , çeşitli yorumlar yapıp eğlenirler.

            Bazı yörelerde mayasız yoğurt çalınır ve tutarsa “Hızır”ın geldiğine inanılır. Evde kalma tehlikesiyle karşı karşıya genç kızların başları üzerinde Hıdrellez günü yeni kullanılmamış kilit açılır. Hıdrellez günü kırlara gidildiğinde Hıdrellez azığını çalma adeti yaygındır. Gül ağacına kese ile para asma , dilek yazılı kağıtlar asma ya da gül fidanı altına dilenen şeyin resmi çizme , küçük modellerinden koyma gibi adetlerde vardır.

            Hızır-İlyas şenliklerinde kuzu eti yeme geleneği kökleşmiştir.  Bir sene hiç et yüzü görmeyenler bile bugün kuzu eti yerler.

            Hıdrellez günü bütün canlı varlıkların ve insan bedeninin sağlık ve sıhhate kavuşacağına inanılır. Bu maksatla kırlardan toplanan çiçekler kaynatılıp içilir. Hatta kimi yörelerde kaynatılan çiçeklerin suyuyla 40 gün yıkanılırsa gençleşip güzelleşeceğine inanılır.
            Ayrıca Hıdrellezde yapılmaması gereken davranışlarda vardır. Hıdrellez’de yapılmamasına çalışılan işler ise şöyle sıralanabilir:
Hıdrellez günü sabah erkenden kalkmayan kişinin işleri ters gider. Geç kalkmak kusur addedilir. Hıdrellez’de salıncakta sallanmayanın o yıl çeşitli rahatsızlıklarla karşılaşabileceğine inanılır. Salıncakta sallanma bir bakıma ateş üzerinden atlama şeklinde o yıl için sağlık ve sıhhat dileği geleneği ile aynıdır. Hastalıkların, dertlerin sallanma sırasında döküleceğine inanılır.
Hıdrellez günü çamaşır yıkanmaz. Yünlü giyecekler güneşe çıkarılır.
Hıdrellez günü un elenmez ve ekmek yapılmaz. Yeşil ot, dal veya çimen koparılmaz. Çiçek toplanmaz. Bağ ve bahçelerde çalışılmaz, tarlaya gidilmez. Hıdrellez günü akşama kadar un kabına veya hamur tahtasına el sürülmez. Eve kuru çalı-çırpı götürülmez.

            Hıdrellez Anadolu’da çeşitli mahalli farklılıklarla Kırklareli’nden Erzurum Hasankale’ye kadar geniş bir şekilde yayılmıştır. Bu gelenekte müşterek inanç 6 Mayıs kışın sona erdiği , baharın geldiği , tabiatın tam uyandığı zamandır. Canlılar taze bir hayata kavuşur. Hızır’ın temas ettiği herşey bereketlenir. 

Kaynak : Erol Göka , Türk Grup Davranışı ve Türklerin Psikolojisi