13 Ağustos 2014 Çarşamba

KILKURDU TÖRESİ ÜZERİNE ANALİTİK YAKLAŞIMLAR



            KILKURDU  TÖRESİ ÜZERİNE ANALİTİK YAKLAŞIMLAR    

            (Bu yazı 2007 yılı içinde yapılan BBP kurultayı üzerine yazılmış olup daha önceherhangi bir yerde yayınlanmamıştır)

            30 Nisan Pazar günü Ankara’da yapılan BBP kurultayına , oraya toplanmış binlerce insan gibi ve “Umut Fakirin Ekmeğidir” atasözü mucibince ve zihnimde geleceğe dönük bir şeyler olabilir mi ? sorusu ve kalbimde yeşeren umutla gittim.

Çevredeki kalabalığı ve salondaki canlılığı görünce sevindim. Sayın Muhsin YAZICIOĞLU’ nun konuşmasını dinleyince de yüreğime sular serpildi. İçimde küllenmeye başlamış olan ateş birden harlanıverdi. 1990 ların ortalarında  yaşadığım o heyecanlı , bir o kadarda yorucu günleri hatırladım. İnsanların gözünde o günlerde sürekli olarak gördüğümüz ancak geçen zamanla solmaya başlayan ışığı yeniden gördüm. Işığı gören yalnızca ben değildim. Aynı dönemlerde birlikte koşuşturduğumuz arkadaşlarla bizden sonra ki dönemde koşuşturan arkadaşlarda aynı ışığı görmüşlerdi.

Ankara’ya giderken Parti politikalarında ve yönetim kademelerinde değişimlerin olacağını herkes kadar bizde tahmin ediyorduk. Genel düşüncemiz Parti siyasi çizgisinde sapma olmayacağı ve sadece küçük rötuşlar yapılarak günün şartlarına uygun , hareket kabiliyeti kazanacak bir değişimin olacağı idi. İlk izlenimlerde bu doğrultuda idi. Salona biraz geç girmiş olduğumuzdan bulduğumuz ilk yere oturmak durumunda kaldık..

Oturduğumuz yerde herşey güzel güzel giderken birden tepemde büyükçe bir bez afiş gördüm. Üzerinde beni 15 yıl öncesine götüren  bir resmin de bulunduğu bir bez afiş. Altta bir takım yazılar var ama oturduğumuz yerden hem tamamı görünmüyor hem de yazılar ters göründüğü için tam olarak okunmuyordu. Sayın Yazıcıoğlu’nun kapanış konuşması devam ederken delegelerin oturduğu bölüme girip afişe bir daha baktım. Karlar üzerinde yürüyen bir kurt ve altında “Bozkurt Töresi”nden bahseden yazılar.

Bir an düşündüm. 14 yıl önce biz o kurdu bırakıp “Yürüyeceksin , Millet Yürüyecek Ardından” diyen şaire izafeten Yürüyen Başkan’ın ardından ardımıza bakmadan yürüyüşe geçmemiş miydik? Bozkurtları da  yanında bulunan bilumum hayvanatı da geride bırakmamış mıydık? 14 yıldır ortalarda görünmeyen bu bozkurt nerelerdeydi ve birden bire neden şimdi karşımıza çıktı. Kimler çıkardı. 1994-1995 ler de İstanbul’da Nizam-ı Alem Ocaklarının düzenlediği eylemler esnasında bir grup arkadaşımız “Üç Hilalli Bayrak” açtıkları ve elleriyle “Bozkurt” işaretleri yaptıkları için teşkilatta karışıklıklar çıkmamış mı idi? Bunun neticesinde bir grup arkadaş “Bağımsız Ülkücüler Teşkilatını (BÜT)” adlı bir yapı kurup teşkilatlardan ayrılmamışlar mıydı? O tarihlerde “Üç Hilalli Bayrak” kullanılmasına müsaade edilmezken şimdi neden ve hangi amaçla pek çok ülkücü  için Yeniden Diriliş olarak nitelenen ve derin anlamlar yüklenerek büyük beklentilere gebe olan bir kurultayda bu bozkurt resmi kullanılmıştır. Resmin ve yazının kullanılması nostalji amacı mı gütmektedir? yoksa tabana açıklanmayan ya da açıklanamayan fikri mecra değişiminin göstergesi midir?

Fizik kaidelerine göre  “İş” in tanımlarından birisi de birim zamanda yapılan yer değiştirmedir. Yani  İstanbul’dan çıkan bir kişi 3 günlük zaman içerisinde  Ankara , İzmir, ve Bursa’yı dolaşıp tekrar İstanbul’a (Aynı Noktaya) gelse bu 3 günlük süre içerisinde  Fizik kaidelerine göre iş yapmamış demektir. Buradan hareketle 14 yıl önce Bozkurt’u ve Töresini olduğu yerde bırakıp giden bizlerin 14 yıl sonra tekrar aynı noktaya gelmemiz , Bozkurt ve Töresinden dem vurmamız fiziki anlamda olduğu gibi fikri anlamda da “İş” yapmadığımıza ya da yapamadığımıza delalet etmiyor mu? Bu durum 14 yıllık çalışmalarımızın argo tabiriyle haybeye olduğunu göstermiyor mu? Bu şekilde bir davranışla 14 yılda bir arpa boyu yol gitmediğimizi , fikri açılımlar yapmadığımızı/yapamadığımızı itiraf etmiş olmuyor muyuz? Bu durum  yol haritası olarak belirlediğimiz “ Milli Mutabakat Çağrısı” metninin alelade bir kağıt parçasına dönüşmüş olduğunun ya da bu saatten itibaren dönüşebileceğinin ikrarı anlamına gelmiyor mu?

Resmi oraya astıran veya asan ağabeylerim , arkadaşlarım ya da kardeşlerim olayı bu boyutları ile düşündüler mi acaba ? Amaçları bunca yıldır koşturan insanların suratına siz boşa koştunuz , yaptığınız fedakarlık , harcadığınız enerji ve para boşa gitti demek miydi? Gerçekten amaç bu ise parti tabanına bunun güzel bir şekilde izah edilmesi daha doğru olmaz mıydı? Bu fedakar , vefakar (Ama birazcık tembel galiba) parti tabanı bunu bugüne kadar ki davranışları ile hak etmedi mi?

Şayet amaç bozkurtları çağırmaksa unutulmasın ki her avcının peşinde 3-5 tane leş yiyici dolaşır. Avcı nereye giderse leşçileri de oraya gider. Her kurdun peşinde de 3-5 tane belki de daha fazla çakal , tilki ve akbaba gibi leş yiyiciler bulunacaktır. Bu arada Kurtla Çakalın aynı familyadan geldiklerini öğrenmiş bulunuyorum. Aynı aileden geliyorlar. Belki kardeşler belki de Emice Uşağu.  Hangisinden mi? Köpekgillerden. İlginç değil mi? 

 Sahi kılkurdu da onlarla akraba mı? O’nun (nihayetinde o da bir Kurt) da bir töresi var mı acaba. O’nun  çevresinde de  böyle leş yiyiciler bulunuyor mu?

...  

Aklıma geldi sordum. Doğruya ulaşmak isteyen kişinin ilk yapması gereken şey soru sormaktır. Allah korusun. Fazla soru da insanı küfre götürür. Ne yaman çelişki değil mi?