11 Ağustos 2014 Pazartesi

KONGRE NOTLARI



MEHMET BUĞRA

Tarih: 22 _NOVERMBER 2008 _IO_SATURDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)

Geçtiğimiz günlerde BBP’nin 7.Olağan Kongresi yapıldı. Pek çok kardeşimiz gibi bizlerde kongreyi takip ettik. Hatta pek çok kardeşimizden 1 gün önce Ankara’da bulunmak suretiyle kongre çalışmaları ve Ankara’daki siyasi hava hakkında kısmen de olsa bilgi sahibi olduk.

Ne yalan söyleyeyim benim açımdan Kongrelerin en güzel tarafı kongreden önce “Kulis” çalışmalarını takip etmek. Bu kulis çalışmalarının nasıl yapıldığını bizzat içinden görebilmek amacıyla gelecek kongre’de MKYK üyeliği için başvurmayı da düşünmüyor değilim.

Dedim ya en güzel tarafı “Kulis” çalışmalarını takip etmek. Pusuya yatıp seyretmek lazım. Tabii çıkan manzarayı, insanların (en azından bazılarının) MKYK  ya girmek için attıkları taklaları görünce gülme krizine girmemek kaydıyla. İlk kez geçen olağan kongrede bu çalışmaları görmüş ve şaşırmıştım. Şaşırdığım kadar da gülmüştüm. Bu kez şaşkınlık yoktu çünkü hazırlıklıydım.

Dediğim gibi bir gün önce Ankara’daydım. MKYK üyesi olan bazı dostlarla görüştüğümüz gibi ATB yöneticisi olan dostlarla da görüştük. Muhabbet ettik. Ankaralı dostlar Ankara havasını bizden daha fazla teneffüs ettikleri için fikir beyan etmek yerine mümkün olduğu kadar dinlemeyi tercih ettim.

Yaptığım görüşmeler ve sohbet sonrası gördüm ki. ATB yetkilileri hala hareketin başladığı günkü gibi heyecanlı ve samimi. Aralarında hala “Komitacılık” salgını baş göstermemiş. Ayrık otları yeşermeye başlamamış. Aralarında saygı ve sevgi devam ediyor. İnşallah hep bu şekilde devam ederler. Bulunduğumuz ortamda dile getirilen olumsuzluklar ve teşkilat üyeleri arasındaki çekişmeye ilişkin sözler karşısında şaşkınlıkları gizleyemediler.

Bununla birlikte MKYK üyelerinin seçimi ile ilgili çalışmalara katılmış bir ATB yetkilisi ;
-Yeni MKYK listesini nasıl buldunuz ? İleride MKYK ya girip Türkiye’de siyaset yapmayı düşünür müsünüz? şeklinde yöneltilen soruya .
-Yeni listeden çok ümitli değilim. Önümüzdeki Haziranda  muhtemelen bir kongre daha yapılacak dedi. 
Yani ufukta bir kongre daha görünüyor gibi.
Bu arada sorunun ikinci kısmı ile ilgili de :
Biz burada bu adamlarla baş edemeyiz. Bu adamlar bizi harcarlar dedi.

Listelerin bir gün önceden hazırlanmış olması nedeniyle kulis faaliyetlerini tam olarak izleyemedim. (Asıl görmek istediğimiz şeyleri kaçırmışız) Enerji otele girdiğimizde MKYK listesi hazırlanmıştı. Otelin lobisinde İstanbul’dan gelen “kulisçiler” asık suratlarla sohbet ediyorlardı. Belli ki listeye girememişler ya da istedikleri sayıda kişi sokamamışlardı ve listeden memnun değillerdi. 

Hatta İstanbul teşkilatına mensup bazı yöneticilerin listelerin hazırlanışı konusunda Genel Merkez yetkililerine sitem ettikleri ve aralarında tartışma çıktığı ve bu tartışmanın neticesinin ertesi gün kongre salonuna yansıdığı bilgisi de ulaştı.

Görüştüğümüz MKYK üyeliği yapmış bir dostumuza da MKYK ya seçilmek için aranan kriterleri sordum. Aldığım cevabın hoşuma gitmediğini söylemem lazım. Maalesef önceliğin partiye yapılacak maddi katkı olduğu söylendi. Daha sonrada size referans olabilecek isimlerin varlığı.

Bu cevaplardan dolayı iki şey için üzüldüm. 
Birincisi param yok ve daha da kötüsü referans olabilecek ve beni tavsiye edebilecek birileri yok. Bu demektir ki bizim için MKYK üyeliği hayalden öte bir anlam ifade etmiyor. Bunca yıldan sonra hırsızlık, yolsuzluk yapacak halimiz yok. Parti içinde aynı durum sözkonusu. Harama el uzatılması ya da haram yollardan kazanılan paranın Hareketin siyasi ya da  sosyal herhangi bir koluna aktarılmasını içime sindiremem. Bu sebeple bu hususta yapılacak bir şey yok.

Asıl üzüldüğüm nokta partinin sınırlı sayıda insanın söz sahibi olabileceği yönetici bir grup elite mahkum edilmesi. Homurtuları duyar gibiyim ama sağlıklı düşününce ancak yönetim kademesinde bulunan birilerinin tavsiyesi ile parti üst yönetimine gelinebilineceği gerçeği ile karşı karşıyayız. Aslında parti içerisindeki kutuplaşmanın da, çekişmenin de, kongre öncesi genel merkez kapılarında sabahlamanın da, taklalar atmanın da sebebi bu. Hukuken parti yönetimine girmek için insanların önünde parti programında  belirlenen engeller dışında bir engel bulunmasa da uygulanan sistem fiili engel teşkil etmekte. Bu durumda filanca grubun falanca ağabeyine yakın olabildiğin ölçüde Partinin Yönetim ve Karar organlarında görev alma imkanın sözkonusu. Bu da demektir ki görev almak istiyorsan “Kıl Çadır” , “ Beyzade” , “Petrolcü” yada burada ismini zikretmeye gerek görmediğim gruplardan birine “adamlık etmek” gerekmekte.

Görüşmeler sonucu bir kez daha gördüm ki (daha önce bu köşede dile getirmiştim) maalesef hareket olarak her şeyi siyasi alana ve parti boyutuna hapsetmişiz. Hareketin “Sosyal” boyutunu unutmuşuz. Elbette Partinin de bir sosyal boyutu var ancak bu genel hareket (Sosyolojik manada hareket) boyutundan çok daha küçük ve sınırlı. Bir ANAP, bir DP gibi renksiz (ya da paranın rengine endeksli) parti olunsa bu durum çokta önemsenmeyebilinir ve hareket Parti boyutuna indirgenebilir ancak biz çok daha büyük ve geniş düşünmek durumundayız. Hareketi toplumsallaştırmak ve toplumun her bir ferdine en kötü ihtimalle düşüncemizden bir parça enjekte etmek zorundayız.

Hareketin “Sosyal” boyutunun kaçırılması hususu ATB yetkilileri içinde geçerli. Ancak onların durumu diğer teşkilatlardan ve yapılardan farklı. Çünkü onlar Anavatan’dan uzakta, dar bir çerçevede ve başka bir kültür ikliminde ayakta kalmaya çalışıyorlar. Nihayetinde yurtdışında faaliyet gösteren yapılara yön verende buradaki asıl yapı.

Açık söylemek gerekirse Ankara’nın (parti içi bürokratik elitin) kibirle ne kadar yukardan bakar görünseler de aslında düşünce ve aksiyon olarak İstanbul’dan geride  oldukları sonucunu çıkardım. Ticaret , Sanayi , Sanat vs. de Ankara’nın İstanbul karşısındaki durumu ne ise hareket içinde aynı şey geçerli. Ankaralı kardeşlerimiz kızıp üzülmesinler. Ankara’da her şey Protokolde durulacak yere endekslenmiş ve indirgenmiş görünüyor. Bu halleriyle bu kardeşlerimizin Partiye de harekete de yön verebileceklerini sanmıyorum.

İstanbul mu? 
İstanbul ekipleri birbiriyle mücadele ederken sergiledikleri performansı dışarıya karşı mücadeleyede yansıtsalar tüm Türkiye’yi
 “hallaç pamuğu” gibi atarlar. Ama kısa vadede kendi aralarındaki mücadeleyi bitirmeleri mümkün görünmüyor.

Gelelim Kongreye
Bu kongre gösterdi ki bizde “Profesyonel” bir şekilde kurultay yapabilirmişiz. İlk kez bu kadar görselliğin ön plana çıktığı, bu kadar düzenli ve tertipli bir kongre izledim. Hazırlık çalışmalarında görev alan her kardeşimiz teşekkürü hak etmiş. Ellerine sağlık.

Her şeyin güzel olduğu kongrede daha önceki kongrelerde rastladığımız coşku ve sıcaklık yoktu. Gözlerde yılgınlık ve kafalarda soru işaretleri seziliyordu. İlk defa kongreye katılanların genelinde ileriye dönük endişe ve tereddütler gördüm.

Sonuç mu? Fasit dairede dolaşmaya devam ediyoruz.

Asıl mücadele İstanbulluların kapışmasıydı. 
Tarafları tam olarak tanıyamadığım için sonucu bir bilene sordum.
“Kıl Çadır” ekibi “Beyzade” ekibini geçmiş. Kılçadırlılar için dava muzafferiyetle nihayete ermiştir herhalde.

Bu arada yine görüştüğüm arkadaşlardan/kardeşlerden bazıları “Birliğe Çağrı” metninde isimleri olmasına rağmen metnin içeriğinden, ne amaçla yayınlandığından hatta ve hatta bazıları da listede isminin bulunduğundan bile haberdar olmadıklarını söylediler.  Kim ne için , hangi amaçla böyle bir çağrı yaptı bilemiyorum ama aramızda“fırıldaklar” var galiba.