11 Ağustos 2014 Pazartesi

VEFA MAHNISI


MEHMET BUĞRA

Tarih: 26 Ocak 2007 _IO_FRIDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)

Bir taraftan işimizi yaparken diğer taraftan müzik dinlemek neredeyse vazgeçilmez bir alışkanlık halini aldı. Yine bir taraftan iş yaparken diğer taraftan müzik dinlemekteyim. Müzik demeden kastımız  “Kargadan başka kuş tanımam” misali Klasik Türk çalgıları ile icra edilen Klasik Türk Halk Müziğidir.

“Türk’üm” , “Türk’ü severim”. “Türkü Dinlerim” diyenlerdeniz velhasıl.

Türkü dedik ya. Kimi Ahmet’i anlatır, kimi Mehmet’i. Kimisi de Ayşe’yi anlatır. Aslında Türkü; Türk’e Türk’ü anlatır. Tabii anlayabilene. En büyük zevktir. Türkü ile demlenir , onunla kendimizden geçeriz. Onda hepimizden bir parça vardır. Hepimiz onda kaybolur ve onda buluruz kendimizi. O hepimizden bir şeyler saklar içinde ve her dinlediğimizde sakladığı şeyler açığa çıkar ve gelir yüreğimize oturuverir.  

Bir yandan türküleri dinlerken bir yandan da bunları düşünüyorum. Hoparlörden gelen Azeri parçaya kulak kabartıyorum. Gülay yorumlamış “Dalgalar” isimli CD sinde. Sevgiliye hitaben yakılmış bir parça. Aldı götürdü bir yerlere doğru.

Vefa Mahnisi…
Mahni : Klasik Türk Halk Edebiyatı örneklerinden. Türkü’den sonra en çok kullanılan form. Artık yenisini söyleyen “kişi ve yüreğin” kalmadığı ,bizlerinde pek kullanmadığı bildiğimiz “mani” canım. Azerbaycan ve Türkmeneli’nde “Mahnı” ismiyle kullanılmakta.

Vefa mı?
Onun kendisini de anlamını da kaybedeli çok zaman oldu. İstanbul’da bir semt vardı adı Vefa olan, hep beraber içine ettik. Özel ismin dışındaki bütün anlamlarını da yitirmiş durumda. Ağzımızda pelesenk olmuş “Vefa bizde bir semt adından öte anlamlar taşır” sözü. Sözü söyler  dururuz maalesef cismini çok uzun zamandır ortalarda gören olmamıştır. “Vefa ;Dostta güzeldir” derdik. Bugün ne dost kaldı ne de Vefa.

Bir yapı düşünün ki yapıyı oluşturan fertlerden bir kısmı yapının tepesindeki insanı “Vefalı” olmakla suçlamakta ve bu hususta dedikodu üretmektedir.

Yine bir yapı düşünün ki; yapıyı oluşturan insanlar , kendinden olan ve kendisinin olan hiçbir şeye değer vermiyor ve sahip çıkmıyor. Binbir zahmetle dikilen “Gül”e  su vermek yerine “Ağzı Açık Ayran Budalası” modunda başka bahçelerde büyütülen Zakkumlara bakmakta.

BBP’nin 14. kuruluş yıldönümü kutlanmakta. Elbirliği ile neleri büyüttük söyler misiniz? Daha doğrusu neleri büyütemedik ve soldurduk? Bir zamanlar İstanbul’da her ilçede teşkilat varken bugün kaç ilçede gerçekten faal olan teşkilat var. Bilebiliyor muyuz?
Bir zamanlar yaklaşık 30 tane ocak varken bugün kaç tane ocak kaldı. Bir zamanlar çoğu Üniversiteli 300-500 genç Ocak adına meydanlarda eylem yaparken bugün bu gençler nerede ,niçin yanımızda değiller. Hepsi mi kötüydü? Hepsi mi Haindi? Hepsi mi Namus Fukarasıydı? Bugün tüm İstanbul’da Ocak Kökenli (Nizam-ı Alem ve Alperen Ocakları kökenli) Parti Teşkilatlarında görevli kaç kardeşimiz var.

Ben söyleyeyim. Yok. Niçin yoklar onu da söyleyeyim.

Ocak taifesini hep elimizin altında iş yaptıracağımız, sözümüzden çıkmayacak, emirerliğimizi yapacak ,gerektiğinde parti içerisinde hasımlarımızın üzerine salabileceğimiz, niteliksiz  , tabir caiz ise amele olarak gördük ve hep öyle kalacaklarını sandık. Onları hep beraber kullandık. Onlardan utandık adeta , Çakal olarak nitelendirdik sürekli. İşin kötüsü onları Çakal olarak nitelendirip tasfiye etmeyi düşünenler bugün eskisinden çok daha fazla sayıda. Zevahiri kurtarmak amacıyla Parti Gençlik Kolları bile ihdas ettik. Bunu yaparken partinin gelişmesi değildi amacımız daha ziyade Ocak’a alternatif bir yapı oluşturarak gücünü kırmaktı. Başardık. Ocağı zayıflattık. Ocaktan yetişenlere de hep mesafeli davrandık. Bize asıl ihtiyaç duydukları anda  yani işsizlerin iş, aşşızların aş bekledikleri anda da sırt çevirdik. Biliyorduk ki işleri ve aşları olup “Bitleri kanlanınca” ilk yapacakları iş ocakta sergiledikleri idealizm ve enerjiyi partiye taşıyacaklardı. Bu durum emireri ile komutanın aynı seviyeye gelmesi demekti. Buna izin verilemezdi. Nerede görülmüş marabanın Ağa ile bir tutulduğu. İzin vermedik. Diğer Cemaat ve gruplara açtığımız kapıları onlara açmadık. Diğer cemaatlere verdiğimiz paranın onda birini onlara çok gördük. Diğer cemaatlere Allah Rızası adına yardımı esirgemezken kendi evlatlarımıza sadaka verir gibi davrandık. Üç kuruş verip karşılığında diyetini istedik. O üç kuruşu da onurlarını kırarak kapımıza her seferinde 3 er-5 er defa getirerek verdik. Diğer cemaat mensupları için seferber olurken , onların işini halletmek için bize adeta dilenmelerini bekledik. Onlar bizden daha dik durup yapmaları gerekeni yapıp rızıklarının peşinden gittiler ve yaban ellere doğru savruldular. Biliyorum ki pek çoğunun gönlü hala burada ve bir gün geride dönecekler ancak bir çoğu yuvadan uçmuş olmanın mahcubiyeti ve zamanında parasızlığın neden olduğu eziklik ve başkasının parası ile yola çıkılmayacağını ve siyaset yapılmayacağını bildikleri için şimdilik uzak durup sadece oy vermekle yetiniyor.

Dedim ya bizde Vefa yok. Hiçbir kurumumuza ,hiçbir değerimize sahip çıkmadık. Önce kendi kendimizle kavga edip , parti içinde birbirimize karşı siyaset yaparak Parti teşkilatını zaafa uğrattık Sonra kavgamıza  ocağı bulaştırıp orayı da bitirdik. Bilmedik ki Ocağı partiiçi siyasette taraf yapmak ocağı bitirmekle eşanlamlıdır. Öğrenci Yurdu ve Öğrenci evleri de bu kavgalardan nasibini aldı. Bugün pek çok insanın ismini bilmediği ÜÖB’de aynı şekilde. Benim tarafımda olmayan , beni desteklemeyen her kurum yok olmalı düşüncesini fütursuzca hayata geçirdik. Hepsi birer birer kapandı Tüm yapıları elbirliği ile yok ettik.

En son bu site el değiştirdi. 3. yaşını kutlayacağız derken bir akşam vakti devredildiğine dair bir yazı gördüm sitede. Uzun zamandır böyle bir şey olabilir korkusunu içimde yaşıyordum. Ancak bir anda olması şaşırttı beni , tabii bir o kadarda üzdü.

Asıl üzüldüğüm siteyi kurup bugünlere getiren Alperen YİĞİT kardeşimizin durumuydu. Alperen YİĞİT kardeşim biliyorum ki yazacağım şeyler hoşuna gitmeyecek, belki de yazının bu kısmını sansürletmeye çalışacaksın ama yine de yazacağım. Üzülme ve dahi kızma.

Biz kimseye Vefa göstermedik ki sana gösterelim. Siteyi niçin devretmek zorunda kaldığını herkes biliyor. Malumu ilan etmek seni üzmesin. Paran yok, Zamanın yok. 2 sene çok zor şartlarda siteyi ayakta tuttun. Birkaç dostun sana sponsor olup destek olmak istemişlerse de onların da durumu malum. Bu teşkilatta idealist insanların parası hiçbir zaman olmadı. Sponsorlarında kıt imkanlarla sana yardımcı olmaya çalıştılar. Çoluk- çocuğunun rızkını buraya harcadın. Hepimiz benim haberimi niçin yayınlamadın diye kuyruğa girerken , seni Genel Başkana şikayet ederken birimizde çıkıp “Allah  Rızası” için bir derdin , bir ihtiyacın var mı diye sormadık. İşsiz kaldığını bilen kaç kişi vardı çevrende ve ne yaptılar?  Ne yaptık?  Hiçbir şey. Deniz bitti ve karaya oturduk hep beraber. Sonuç; siteyi devretmek zorunda kaldın.
O aptal (!) gururun yüzünden bizlere el-pençe divan durmadın , önümüzde eğilmedin, karşımızda ezilmedin. “Vefasızlığın Şahikası” ağır tonajlı ağabeylere ve bizlere siteni açıp tetikçilik yapabilseydin sana da bir süre sahip çıkabilirdik. Sahip çıkmamız seni sıkıp posan kalıncaya kadar sürerdi. Alacağımızı alıp geriye alınacak bir şeyin kalmadığını anladığımız anda da bir kenara atardık. Aslında sen şanslısın bu aşamayı yaşamadın, Kendini kullandırtmadan Vefasızlığı tattın. Bu açıdan bakınca çokta büyük bir kaybın (!) yok.

Çevremizde sınırlı sayıda da olsa vefalı insan var. Belki onlarında senin gibi ceplerinde parası yok ama onlar seninle beraberler ve senin kadar yürekliler. Yürekli olmak para etmiyor diye düşünme. Alim’in biri para ile insan arasındaki ilişkiyi söyle tarif ediyor. “İnsan paranın sahtesini yapar, Para da insanın”

Cebinde parası olmayan tüm yürekli ve vefalı dostlar ve senin için “Vefa Mahnisi”ni bir daha dinleyeceğim.

Seni galbimde gezdirip her an
Eşkimi bilmesin dedim bir can.
Alagözlü yarim benim ki kizlediğimdir
Senin eşkinle güzelim ağladım durdum

Gülebilmez gülüm bahar sensiz,
Üreğim o tutup yanar yanar sensiz.
Dönmezem heç sözümden hey canan
Getme bir an gözümden hey canan

Senden ilham alar menim gönlüm
Meni senden inan gözelim ayırmaz ölüm.
Gülebilmez gülüm bahar sensiz,
Üreğim o tutup yanar yanar sensiz.


Kimbilir bu sefer hangi düşüncelere dalacağız ve hangi  diyarlara sürükleneceğiz . Onu da belki bir başka yazıda açıklarım.