MEHMET BUĞRA
Tarih: 27 Mart 2008 _IO_THURSDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)
Tarih: 27 Mart 2008 _IO_THURSDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)
Korktuğumuz başımıza gelmekte. İki Ahmak Çavuş(!)
başörtüsünü üniversitelerde serbest bıraktıracağız derken (ya da “der
gibi” görünürken) işin içine Anayasa Mahkemesi girdi. Bu andan itibaren Anayasa
Mahkemesinden “Millet” menfaatine bir karar çıkması mümkün değildir. Bazı
konularda insanın haklı çıkması içine oturuyor tıpkı başörtüsü hususunda bir
önceki yazımızda dile getirdiğimiz çekincelerin gerçeğe dönüşmeye başlaması
gibi.
…
Geçtiğimiz 18 Mart günü Çanakkale (Deniz) Zaferinin
93.sene-i devriyesi kutlandı. Ahmet Turan ALKAN’ın bir “Phyrrus zaferi” olarak
nitelendirdiği ve bizce de öyle nitelendirilmesi gerektiği kanaatinin hakim
olduğu bir zafer (!).
Denilebilir ki niçin “Phyrrus Zaferi” olarak
nitelendirilmektedir. “Phyrrus Zaferi” genel sonuca etki etmeyen kısmi
başarılar için kullanılan bir tabir. 12 raundluk bir boks maçında sonuçta
yeniliyorsunuz ancak 12 raundun 3 raundunda rakibinizden daha çok ve isabetli
vuruyorken geriye kalan 9 raundda dayak yiyorsunuz. Sonrada rakibinizden daha
iyi olduğunuz o 3 raund için kutlama yapıyorsunuz.
Bir savaşı bu kadar basit izah etmek elbette mümkün
değildir. Kimsede verilen mücadeleyi ve dökülen kanı basite indirgediğimizi
sanmasın. Biz sadece olayın derinliğine inmeden “Phyrrus Zaferi”nin nasıl bir
şey olduğunun zihinlerde yeretmesi amacıyla genel bir görüntü ortaya koymak
istedik.
I.Dünya Savaşının yitirildiği hususunda bir tereddüt
yoktur. Osmanlı Devleti yenilmedi , müttefikleri yenildiği için yenik sayıldı
düşüncesini zikredenler olabilir. Bu düşünceyi zikredenlere söylenebilecek pek
çok kelime dilimizde mevcuttur. Ancak biz iyiniyetle sadece “Saf” demekle
yetineceğiz.
Çanakkale Savaşlarının sonucu bir zafer midir? Evet.
Çanakkale Savaşının sonucu niteliği ne olursa olsun bir zaferdir. Her
yıldönümünde kutlanması ve orada şehit olanlarla gazilik şerefine erişip daha
sonra ebedi aleme intikal eden herkesin yadedilmesi ve arkalarından birer fatiha
okunması gerekir.
Ancak Çanakkale Zaferi 4.000 yıldan daha uzun bir
geçmişe sahip bu milletin tarihindeki tek zafer değildir. Türk Milleti’nin
tarihinde yeralan yüzlerce belki de binlerce zaferden biridir.
…
Her sistem Millet nazarında kendisini güçlendirecek ve
meşrulaştıracak olaylar ve zaferler üretir ve kahramanlar icat eder. Yeni
kurulan (!) Türkiye Cumhuriyetinde de kuruluş aşamasında -ve takip eden
süreçte- ki zaferlerin yüceltilmesi , bazı insanlara payeler verilmesi doğal
bir davranıştır.
Çanakkale Savaşı , Kurtuluş Savaşı’nın başlamasından
(19 Mayıs 1919 olarak alınırsa) 4 yıl ve Cumhuriyetin İlanından yaklaşık 8,5
yıl önce ve Devlet-i Al-i Osman’ın hukuken ve fiilen devam ettiği bir dönemde
devam etmiştir. Yine aynı dönemde yazılmış destan niteliğinde Kut’ül Amare
Zaferi ve Medine Müdafaası vardır. Ancak Sistem ne Kut’ül Amare’ ye sahip çıkar
ne de Medine Müdafaasına.
Yine Anadolu’yu Türk’e yurt eden ve bugün mahalli etkinliklerle kutlanan bir Malazgirt Zaferi vardır. Bizans’ın ruhen ve fiilen bitirildiği ve ileride Anadolu’nun “Türkiye” olarak nitelendirilmesine vesile olacak bir “Miryakefalon Zaferi” vardır. Bu zaferler niçin hatırlanmaz ve niçin kutlanmaz.?
Yine Anadolu’yu Türk’e yurt eden ve bugün mahalli etkinliklerle kutlanan bir Malazgirt Zaferi vardır. Bizans’ın ruhen ve fiilen bitirildiği ve ileride Anadolu’nun “Türkiye” olarak nitelendirilmesine vesile olacak bir “Miryakefalon Zaferi” vardır. Bu zaferler niçin hatırlanmaz ve niçin kutlanmaz.?
…
Aynı şekilde özellikle son 300 yılda meydanlardan
boynu bükük ayrıldığımız pek çok savaş vardır. Özellikle son 10 yılda büyük bir
iştiyakla “Sarıkamış” bozgununa vurgu yapılmakta ve Sarıkamış Savaşında şehit
olanlar anılmaktadır. Kurtuluş Savaşında şehit olanlar , gidenin gelmediği ve
adına türküler yakılan “Yemen” Şehitleri, Galiçya Şehitleri, Filistin ve Kanal
Harekatı şehitlerinin adı bile anılmamaktadır. Yine esir kamplarında şehit
olanlar. Peki neden sadece “Sarıkamış” ?
…
Maalesef birileri bu ülkede her şeyi iç siyasete alet
etmekte ve milleti de tüm konularda olduğu gibi “Taraf” olmaya zorlamaktadır.
Yazının başından beri bahsettiğimiz olayların bir tarafında Çanakkale Zaferi
diğer tarafında da Sarıkamış dramı vardır. Ve bu Enver Paşa ile Mustafa Kemal
üzerinden hesaplaşmaktır.
1914 yılında bir Dünya Savaşının çıkması an meseledir.
Cemal Paşa Avrupa’ya gider. Savaşın kaçınılmaz olduğunun ve Osmanlı Devletinin
bu savaşa girmeme gibi bir ihtimalin olmadığı anlaşılmıştır. Cemal Paşa
çıkacağı açık olan ve kaçınılmaz görünen savaşa İngiliz-Fransız ortaklığı ile
girmek amacıyla İngiliz ve Fransızlara başvurur. İngiliz ve Fransızlar bunu
kabul etmedikleri gibi birde aşağılarlar. Ve Osmanlı Heyeti İngiliz ve
Fransızların savaşı kazanmaları halinde , Osmanlı Devleti savaşa katılmasa bile
, Osmanlı Devletinin yaşama ihtimalinin olmadığını öğrenmişlerdir. Osmanlı
Devleti için tek alternatif vardır. Almanya’nın yanında savaşa girmek ve
kazanmak.
Osmanlı Devleti istemediği halde bir savaşın tarafı
olmak zorunda bırakılmıştır. Hiçbir hazırlığı yoktur. Yapacak mali durumu da
yoktur. Dahası mevcut birliklerine lojistik destek sağlayacak imkanlarda
yoktur.
Osmanlı Devleti yokluklar içinde savaşa dahil olur.
Rusya’nın savaş ilanı ile Doğu Anadolu’da bir savunma cephesi oluşturulması
zorunlu hal almıştır. Bunun üzerine Kafkas Cephesi oluşturulur. Bölgeye
mecburen asker sevkedilir. Bu bölgede koca bir ordu bulundurulmak zorunda
kalınır. Mevsim kıştır. Bu bölgede bulunan ordunun lojistik desteğe ihtiyaç
vardır. Ama ikmal yolları kapalıdır. Tifüs ve bit salgını askeri kırmaktadır.
Yiyecek ve cephane kalmamış , askere kışlık giyecekler verilememiştir. Karayolu
ve araç yoktur. Ulaşım araçları kağnı ve at arabası ile sınırlıdır. Taşıma işi
insan ve yük hayvanları vasıtası ile yapılabilmektedir. Kafkas cephesine
(Erzurum- Sarıkamış arasındadır o tarihlerde) en yakın demiryolu istasyonu
Niğde’ye bağlı Ulukışla ilçesindedir. Yiyecek ve Cephane ihtiyacı büyük oranda
Erzurum’dan karşılanır. Erzurum ve çevresinde de açlık ve kıtlık başlar. Araç
olmadığından 30-40 kiloluk koliler yeryer 2 metreyi bulan kar içinde ve sürekli
tipi altında sivil vatandaşlar tarafından yapılır. Bu esnada kaç kişinin şehit
olduğu bilinmez.(Sarıkamış şehitleri anılırken bu şehitler anılmaz)
Yiyecek ve giyeceğin olmaması , bit ve Tifüs salgını
orduyu kırmaktadır. Aç kalan asker disiplini elden bırakmakta ve çevre
köylerden ihtiyaçlarını giderme yolunu tercih etmekte ve yağmaya
yönelmektedir.Vaziyet bu şekilde devam ettiği takdirde ordu ateş
edemeden yok olma tehlikesi altındadır. Ve durum hergeçen saniye
kötüye gitmektedir. Ordunun başta yiyecek olmak üzere ihtiyaçlarını
karşılayabileceği bir tek yer vardır. Sarıkamış’ta bulunan Rus Ordusuna ait
erzak depoları. Askerin daha fazla kırılması engellemek amacıyla acilen
Sarıkamış’ın elegeçirilmesi gerekmektedir. Bunun için acilen hücuma geçilir.
Ordunun başında Enver Paşa vardır. Sonuç hüsrandır.
Sarıkamış savaşının bittiği günlerde İngiliz ve
Fransızlar Çanakkale’ye saldırır. Önce kıyılar top ateşine tutulur. Sonra
donanma ile boğazı geçmeye çalışırlar. Ve 18 Mart 1915 te düşman donanması
Çanakkale Boğazının sularına gömülür. Bundan sonra Çanakkale’ye asker
çıkartırlar. Yaklaşık 9 ay süren kara savaşlarında Osmanlı Devleti bir neslini
yitirir ama yine de düşmanın boğazı geçmesine izin vermez. Çanakkale cephesinde
çarpışan 1.Ordunun komutanı Alman General Otto Liman Von Sanders’tir. Kuzey
Grubu Komutanı “Yanya Kahramanı” Esat Paşa ve Güney Grubu Komutanı Vehip
Paşa’dır. Müstahkem mevkii komutanı da daha sonra “18 Mart Kahramanı” olarak
anılacak Cevat Paşa’dır. Boğaz Mayın Grup Komutanı Hafız Hakkı Bey’dir. Mustafa
Kemal ise bu esnada yarbay rütbesinde ve Bigalı köyünde yedek kuvvet olarak
tutulan ve yeni kurulmuş olan 19.tümen komutanıdır. 25 Nisan’da Albay
rütbesine terfi eder ve Anafartalar grup komutanı olur.(8 Ağustos 1915)
Zamanla yaşananlar Enver Paşa ile Mustafa Kemal’i çok farklı noktalara götürmüştür. Mustafa Kemal Milli Mücadele için Anadolu’ya gönderilirken Enver Paşa Avrupa’ya kaçmak zorunda kalmıştır. Enver Paşa’nın Milli Mücadele’ye er statüsü ile katılma teklifi bile Mustafa Kemal tarafından reddedilir. Bundan sonra Enver Paşa Ortaasya yönelir ve oradaki mücadele sonucu da şehit düşer.
Mustafa Kemal ise Anadolu’da verilen Milli Mücadeleyi
komuta eder ve mücadelenin sonunda kurulan devletin Cumhurbaşkanıdır. Sistem
bir taraftan kendi kahramanlarını üretirken diğer taraftan bazı kahramanları
yerin dibine sokmaya kalkar. Bu kahramanlardan birisi de sisteme yakın bazı
çevrelerce “Vatan Haini” diye nitelendirilen Enver Paşa’dır.
Bazı çevrelerin gözünde Mustafa Kemal ile Enver Paşa
arasında bir mücadele vardır. Ve bu mücadele aslında sistemin varlık
mücadelesine dönüştürülmüştür.
(İnsanların genel davranış şeklidir. Birincisi
kendinizi yüceltmek için çevrenizi yüceltirsiniz. Çevreniz yüceldikçe sizde
yücelirsiniz. İkincisi ise kendinizi yüceltmek için çevrenizi aşağılarsınız.
Sanırsınız ki çevreniz aşağılandığı oranda siz yücelmişsinizdir. Oysa aynı
yerde duruyorsunuzdur ve yüceldiğinizi sanıyorsunuzdur. Üçüncüsü ise çevrenizde
birden fazla kişi varsa bir kısmını yüceltir bir kısmını aşağılarsınız.)
Sistem bir taraftan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını
yüceltmeye çalışırken diğer taraftan da Enver Paşa ve arkadaşlarını aşağılama
yoluna gider. Bu amaçla da herşeyi ve herkesi kullandığı gibi tarihi de
kullanmaya kalkar.
Sarıkamış’tan bunun için bahsedilir. Bazı gerçekler
gözardı edilir ve tüm sorumluluk Enver Paşa’ya yüklenir. Onlara göre Enver Paşa
haketmediği halde ve Osmanlı soyundan bir kadınla evlendiği için “Paşa” olmuş
bir şahsiyettir. İttihat ve Terakki’nin üç yöneticisinden biri olması ve
“Damad-ı Şehriyari” olması dışında hiçbir vasıf ve niteliği yoktur. Ve Devleti
yıkmıştır.
Oysa Mustafa Kemal üstün meziyetleri olan , mükemmel
bir asker , mükemmel bir devlet adamıdır. Yoktan bir ülke varetmiştir.
Mustafa Kemal’in iyi bir asker olduğu hususunda kuşku
yoktur. Ancak aynı yaşlarda olan (her ikisi de 1881 doğumludur) ve aynı
dönemlerde okumuş olan Enver Paşa’nın gölgesinde kaldığı da bir gerçektir. Evet
Enver Paşa saraydan bir prensesle (Naciye Sultan) evlendiği için “Damad-ı
Şehriyari”dir. Ancak Enver Paşa bu evliliği mücadelelerden sonra ülkede fiilen
iktidarı ele geçirdikten çok sonra ve 1914 yılında yapmıştır. Ve bu tarihte
Tuğgeneral rütbesindedir.
Enver Paşa İttihat ve Terakki’nin liderlerinden biri
iken Mustafa Kemal sıradan bir üyedir. Enver Paşa 31 Mart vakıası ardından
Hareket Ordusunun kurulmasını sağlarken Mustafa Kemal bu orduda Kolağası
(Kıdemli yüzbaşı) rütbesi ile görev almaktadır. Enver Paşa Trablusgarb ve
Bingazi’nin işgali üzerine bölgeye giden subaylar arasında vardır ve tüm
Savunma Kuvvetlerinin komutanıdır. Mustafa Kemal’de Trablusgarb Savaşına
katılmıştır. Ama sadece bulunduğu bölgenin komutanıdır. Enver Paşa Balkan
Savaşlarına katılmış ve Edirne’nin geri alınmasındaki başarısı üzerine “Edirne
Fatihi” olarak anılmıştır. Mustafa Kemal Balkan Savaşlarında yoktur. Savaş sonrası
Sofya’da Askeri Ateşelik Yapmıştır. Enver Paşa Sarıkamış’ta vardır ve
sonuç hüsrandır. Mustafa Kemal aynı günlerde Çanakkale’de tümen komutanıdır. Ve
sorumluluk sahibi değildir. Hatta 18 Mart Zaferinin kazanıldığı gün Bigalı
Köyünde ihtiyat kuvveti olarak -belki de ağaç altında yatmakta olan- bekleyen
19.Tümenin başındadır. ...
Aslında Enver Paşa –Mustafa Kemal mücadelesi diye bir
mücadele yoktur. Ortada taşıdıkları zihniyetlerin mücadelesi vardır. Hatta o
bile yoktur. Birileri kendi zihniyetlerine Mustafa Kemal’i siper etmekte ve
kullanmaktadırlar. Bazılarına göre Enver Paşa Turancıdır , bazılarına göre
İslamcıdır. Hatta bazılarına göre hem Turancı hem de İslamcıdır. Bu durum
Cumhuriyet rejiminin kurulmasından itibaren rejim için tehlikeli ve mücadele
edilmesi gereken bir durumdur. Rejimin meşruiyetini sağlamak ve rejimi zinde ve
güçlü tutmak için bir düşman bulunması gereklidir. Bu düşman da İttihat
ve Terakki meşrepli bürokratik oligarşinin dışında yeralan bütün
düşüncelerdir. Bu düşünceleri harekete geçirebilecek ve rejime rahatsızlık
verebilecek o dönem için sembol isim de Enver Paşa’dır. O dönem için Enver
Paşa’nın hayatta olmaması bile tehlikenin varlığını ortadan kaldırmaya yetmez.
O halde düşman Enver Paşa’dır. Enver Paşa’yı halkın gözünden düşürmek onun
bilerek olmasa bile bilmeden temsil ettiği değerleri halktan koparmaktır.
Enver Paşa halkın gözünde vatan hain olursa onun savunduğu değerlerde ,
ihanetle eşanlamlı olacaktır. Dolayısı ile o değerleri taşıyanlarda doğal
olarak halkın nezdinde vatan haini damgasını yiyecektir. Aslında
birilerinin nefret ettiği şey Enver Paşa’nın kişiliği değil düşünceleridir. Bu
düşünceler o kadar tehlikelidir ki ölümünden 74 yıl sonra kabrinin Ülkeye
getirilmesine bile itiraz edilmiştir.
...
Elbette Sarıkamış Şehitlerini yadedeceğiz elbette
Çanakkale Şehitlerini hatırlayacağız. Elbette gelip geçerken ruhlarına
Fatiha okuyacak Müslüman’ın bulunmadığı uzak diyarlarda Galiçya’da ,
Sibirya’nın buzlu steplerinde , Burma’nın muson ormanlarında , Güney Amerika’da
Guyana’da yatanları da unutmayacağız. Hepsi bizim. Zaferde şehit Olanlarla
bozgunda şehit olanlar arasında bir fark gözetmeyeceğiz. Birilerinin yaptığı
gibi tarihi olayları ideolojimize siper etmeyeceğiz. Ve tarihi rakiplerimizle
bir çarpışma alanı olarak kullanmayacağız. Birilerinin kullanmasına da izin
vermeyeceğiz. En azından onların belirlediği alanlarda saflaşmayacağız. Ya da
onların belirledikleri safa durmayacağız. Hiçbir değerimizi de onlara
terketmeyeceğiz. Tarihi bir mücadele alanı olarak görmeyeceğiz ve onların
yaptığını yapıp tezgaha düşmeyeceğiz. Karşımızdaki “Devlet” bile olsa.
Unutulmasın ki İnsan arkadaşlarını kendi seçebilir, dostlarını kendi seçebilir ama akrabalarını seçmek gibi bir şansa sahip değildir. Akrabasını reddedebilir,görüşmeyebilir , ilişkisini koparabilir ama akrabalık bağını ortadan kaldıramaz.
Unutulmasın ki İnsan arkadaşlarını kendi seçebilir, dostlarını kendi seçebilir ama akrabalarını seçmek gibi bir şansa sahip değildir. Akrabasını reddedebilir,görüşmeyebilir , ilişkisini koparabilir ama akrabalık bağını ortadan kaldıramaz.
Bu sebeple ister savaşı kaybetmiş olsunlar isterse
kazanmış olsunlar Mustafa Kemal’de Enver Paşa’da bizimdir. Belki “bize” uzaktır
belki de yakın ama ikisi de bizimdir.