MEHMET BUĞRA
Tarih: 30 Temmuz 2010 _IO_FRIDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)
Tarih: 30 Temmuz 2010 _IO_FRIDAY (www.alperence.org sitesinde yayınlanmıştır)
Çağrımız
bütün insanlaradır.
Bu cümleyle bitiyordu Milli Mutabakat Çağrısı. “Allah’ın varlığı-birliği ve Peygamberimizin (S.A.V.) risaletine inananlar arasında bir “Milli Mutabakat” arıyoruz “Anadolu coğrafyasında yeşeren ve bin yıldır bu coğrafyayı şekillendiren değerlerimizi, tarih ve kader birliği olarak kavrıyoruz. Çokluk içinde birlik prensibini savunuyoruz. Ve tüm insanları Hz. Adem ve Hz. Havva’dan nispetle kardeş olarak görüyoruz.” Diyerek yola çıkan bir hareketin yolunu şaşırmış olarak , adeta bir kedinin kendi kuyruğunu yakalamak için çabalaması gibi , olduğu yerde dönüp durması üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. Aşkın değerlerle ortaya çıkıp böylesine kadük kalınması hayret vericidir. Oysa Milli Mutabakat Çağrısında yeralan beyan ve talepler diğer siyasi hareketlerin yeni yeni gündeme getirdiği hususlar. Bu manada Nizam-ı Alem Hareketi diğer grup ve hareketlerden yaklaşık 15 yıl önce olayın farkına varmış ve yola çıkmışken bugün itibarı ile geride kalmıştır. ...
Bir
taraftan “Hepimiz Aynı Kilimin Desenleriyiz” sloganını hala kullanırken diğer
taraftan “Milliyetçi-Ulusalcı”çizgide yeralan CHP ve MHP ile olaylara aynı
noktadan bakmak savunduğumuz değerleri algılayamadığımızı , dilimizle
söylediğimiz hususları kalp ve beynimize nakşedemediğimizi göstermiyor mu?
Son günlerde azan terörle birlikte kafalarımızdaki karışıklık bir kez daha kendini dışa vurdu. Ağızlarından salyalar saçan bir grup “başıbozuk” Hitler ve avanesine methiyeler dizmeye başladı. Mavi Marmara hadisesinden sonra özellikle sosyal paylaşım sitelerinde Hitler’den alıntılar yapılıp resimleri paylaşma yolunu tuttular. Kendilerine referans olarak aldıkları kişinin (Hitler) fikirlerinin ana ekseninin 1980 öncesi mücadele ettikleri “Sosyalizm” olduğunu bile gözönüne almadan. Bu hareketin mensupları bu kadar bilgisiz ve cahil olabilirler mi? Yoksa başkaları tarafından sürülen (ve halen sürülmeye çalışılan) tarlalardan elde edilen ürün ancak bu kadar mı olabiliyor?
Rahmetli
Muhsin YAZICIOĞLU Ergenekon Soruşturması ile ilgili olarak sonuna kadar
gidilmesini ve suç işlemiş olanların cezalandırılmasını isterken , derin
yapıların anasını bellemekten bahsederken , Ergenekon tutuklularına selam
duran , internet sitelerinden onlara sahip çıkanları fikir düzleminde nereye
oturtmamız gerektiğine karar veremiyoruz. Hangi kaynaktan beslendiklerini de
bilemiyoruz. Ancak bizlerle aynı kaynaktan beslenmedikleri aşikardır.
...
Son birkaç ayda terör yine azdı.
Azan terörün gerçekten PKK terörü olup olmadığından, son aylarda basında
yeralan Dağlıca Baskını gibi olayların arka planına ilişkin haberlerden
dolayı, emin değiliz. Terör hususundaki düşüncelerimizi “Riya Denizinde
Yüzen Ülke” başlıklı yazımızda sizlerle paylaşmıştık. Burada düşüncelerimizi
yeniden izaha yeltenmeyeceğiz. Arzu edenler arşivden faydalanarak yazıyı
okuyabilirler.
Paylaşmak istediğimiz husus gelinen noktada o yazımızda yeralan düşüncelerin doğruluğunu teyit eden gelişmelerin yaşandığı hususudur. Bugün açıkça belirtelim ki terörden nemalananlarla ulusalcı-milliyetçi söylemleri dillendirenler aynı noktada ve yanyanadır. Bir taraftan milleti bölerek halklar oluşturmaya çalışanlar diğer taraftan şehit cenazelerini bahane ederek savaş çığlıkları atmaktadırlar. 1991 yılında yapılan genel seçimlerde Ahmet TÜRK , Sırrı SAKIK gibi isimleri meclise taşıyan, PKK’lı teröristleri meclis lojmanlarında saklayan – tedavi ettiren , Kuzey Irak’taki bugünkü fiili durumu oluşturan “Çekiç Güce” evet diyen iktidar ortağı CHP (O dönemde SHP olup CHP ile birleşmiştir. Ve o dönemde MHP de Çekiç Gücün görev süresinin uzatılması yönünde oy kullanmıştır) bugün Vatan-Millet-Sakarya edebiyatı yapmaktadır. Bu ülkede dönen dolapları bilmeyen saf (her iki anlamda) Anadolu çocukları da farkına varmadan Şehit cenazelerinden ve Vatan – Millet – Sakarya edebiyatından yola çıkarak CHP ile aynı çizgide buluşabilmektedir. Yanlarında getirdikleri Milliyetçilikle CHP de varolan Ulusalcığın terkibinden uzun vadede doğacak düşünce FAŞİZM’dir.
Bu buluşma
bu ülke ve bu millet için en tehlikeli buluşmadır. Bu buluşmanın önü
alınmazsa bu birliktelik olayları askeri (asker-terörist) boyuttan çıkartıp
toplumsal boyuta (etnik çatışmaya) taşıyacaktır. İnegöl ve Hatay’da yaşanan
olaylar bu tehlikeli gidişin kilometre taşları mahiyetindedir. Yaşanan
her olay Güneydoğulu vatandaşlarla aramıza duvar örmektedir. Gelen her şehit
cenazesi de bu duvara konulan bir tuğla niteliğindedir ve duvar her geçen gün
kalınlaşmaktadır.
Mavi Marmara hadisesi toplumun bilinçaltında yatan düşünceleri dışa vurmasına sebep oldu. Bu olayda ortaya çıkan toplumsal kin ve nefret İsrail ve Yahudiler üzerine yönelmiş görünse de bu kin ve nefretin varlığı başlı başına bir sorundur. Bu kin ve nefretin ne zaman kime yöneleceği meçhuldür. Ancak görünen o ki bazı siyasi gruplar bu kin ve nefreti Kürt kökenli kardeşlerimize yöneltme gayreti içerisindedirler. Buradaki asıl amaçları siyasidir. ...
Bu noktada
Milli Mutabakat Çağrısını kendisine yol haritası olarak almış bir hareketin
mensuplarının gerek CHP gerekse MHP çizgisinden ve “Ulusalcı-Milliyetçi”
yaklaşımlardan uzak durması savundukları değerler silsilesinin gereğidir.
Misyonumuz ,ayrışmak yerine birleşmeyi, ve akl-ı selim ile hareketle o
bölgede yaşayan kardeşlerimizi kucaklamamızı gerektirmektedir. Rahmetli
YAZICIOĞLU’nun herkesin Kürt Sorunundan bahsettiği bir ortamda “Kürt Sorunu
yoktur Terör sorunu vardır” demesi ve akabinde Diyarbakır , Batman ,Şırnak ,
Bitlis yöresini dolaşması , Diyarbakır’da gece yarısı yanına koruma almadan
şehirde dolaşması , çorbacıya gidip çorba içmesi , sokakta vatandaşlarla
muhabbet etmesi olaylara farklı yaklaşmasından ve taşıdığı misyonun hakkını
vermesinden ileri gelmektedir. Bu coğrafyada bin yıllık bir birlikte yaşama
kültürü oluşturulmuştur. Müşterek bir tarih meydana getirilmiş ,akrabalıklar
kurulmuş ve birlikte yaşama mümkün kılınmıştır. Bu coğrafya da bin yılın
çabası ile bir Kardeşlik Hukuku oluşturulmuştur.
Bugün bizlere düşen rant peşinde koşanları bir kenara bırakarak kardeşlik hukukumuzun gereğini yapmaktır. O kardeşlerimiz şımarıklıkta etse, laf dinlemese de, kardeşlik hukukumuza aykırı hareket ediyor dahi olsa zaman kardeşlik hukukuna sahip çıkma ve kardeşimizi bağrımıza basıp sevdiğimizi hissettirme zamanıdır. Misyonumuz bunu gerektirmektedir...
...
|